Asgari ücretli emekçi, işverenine 40,436 TL’ye (1063,26 Euro) mal olacak. İşveren, çalıştırdığı ücretlilerden 40,436 TL’den daha yüksek bir getiri sağlayabilmek için fiyatlarını ona göre düzenleyecek. Hane halkları için satın alacağı çeşitli hizmet ve mallar da ona göre yeniden fiyatlandırılacak.
Enflasyon sarmalı ile sosyoekonomik kutuplaşma bu şekilde açılacak.
Bunun yanında, iddialar eğer doğruysa çalışanlarına lojman sağlayan işverenler, asgari ücretin %70’ini çalışanlarına ödeyebilecek.
Bu iddia uygulanırsa yerli ve yabancı işçiye dönük ikili asgari ücret uygulamasına geçmiş olacağız. Üstelik bu düzenlemeden sonra kuvvetle muhtemelen lojman desteği vermediği halde yabancı işçi çalıştıran işverenler yabancı işgücüne lojman desteği verirmiş gibi gösterecek; sonuçta sosyal sigortalar üzerinde yeni bir kaçak alanı yaratılmış olacak.
Yerli işgücü yerine yabancı işgücüne odaklanan bu istihdam politikası bir taraftan yabancı işgücüne olan bağımlılığı arttıran, katma değer kaygısı taşımayan özelliklere sahip olmakla beraber sosyal sigorta ve emeklilik konusunu da ciddi riske atmaktadır. Konuya dair güncel akademik çalışmalar mevcut sosyal sigorta sistemindeki riskleri ortaya koymaktadır. (Hasan U. Altıok, Amin Sokhanvar & Glenn Jenkins)
Diğer tarafta ise kamuda üst kademede maaş alanlar farklı bir gerçeklik deneyimleyecek.
Mesela 2022 yılında göreve başlayan bir milletvekili brüt 44 Bin TL (2839 euro) gelire sahipken, Ağustos 2024’e geldiğimizde brüt kazancı 234 bin TL’ye ulaştı (6318 Euro).
Son zamla beraber 1 Eylül itibari ile %20 oranında artarak brüt 280 bin TL (7424 Euro) civarında bir rakama ulaşmış oldu. 2024 yılında, AB üyesi, resmi olarak tanınmış Kıbrıs Cumhuriyetinde görev yapan bir milletvekilinin maaşının 4,991 Euro olduğunu da hatırlatmakta yarar var.
Yani geçen gün Ünal Üstel, asgari ücrette güneyle eşitlendiği konusunda tarih yazıldığını söylemişti. Milletvekili maaşlarında ise güneydeki meslektaşlarına fark attığını da söyleseydi keşke. Eminim Kıbrıs çözümsüzlüğünde siyasetçilerin neden gönülsüz olduğuna dair konuşulmayan sebepleri de bir yerlere not eden de olurdu.
Ancak konu sadece milletvekili maaşları ile ilgili değildir. Benzeri kamu maaş skalasında diğer üst düzey pozisyondaki kadrolar için de artışların etkilerinin geçerli olduğunu düşündüğümüzde; esaslı artışın asgari ücrete geçinen emekçilerden çok, kamudaki üst düzey kadrolarda olduğunu söylemek mümkündür.
Üstelik asgari ücret emekçisi yaptığı işin yarattığı artı değer hala daha işveren için kazanç yaratırken; söz konusu kadroların bu geçen süreçte daha verimli olduğu, etkinliğinin arttığını gösterecek somut bir delile de sahip değiliz. Başka bir deyişle, yapılan artışlar hayat pahalılığının ötesinde bir refah artışı yaratırken, dilimler arasındaki uçurumu da arttırmakta ancak ekonomik anlamda bir anlam yaratmamaktadır.
Gelinen noktada, günübirlik kurultay popülizmi bitecek. Bir noktada, üst akıl kamu disiplini diyecek; bütçe kesintileri ile kamu maaşlarının yeniden düzenlenmesi gündeme gelecek. Vergiler arttırılacak. Anlamlı sosyal politikalardan yoksun bir şekilde, yine sendikal gürültü ile konunun özüne dokunmayacağımız anlamsız bir kutuplaşma yaratılacak; yaşadığımız UBP popülizminin maliyetini yine sıradan halkın sırtına bindirilecek.
Asgari ücretin yarattığı enflasyon sarmalından çıkabilmemiz için 1) yapısal politikaların zaruri olduğu, 2) Türk Lirası ile enflasyon bir risk olarak hep olacağı, 3) hanehalkı harcamalarına odaklanacak tedbirler alınmasının gerekli olduğu, 4) emek piyasasında yaratılacak ikiliğin yerel işgücünün gelişmesinde engel olduğu ve 5) de facto ekonomik düzenimizin sürdürülebilir olmadığı anlaşılmak zorundadır. Ancak her ne olursa olsun gelinen bu aşamadan sonra acı reçetelerden başka çıkış yolu yoktur ve bunu uygulamak zorunda kalacak olanların böylesi popülist bir yönetim anlayışına alıştıktan sonra çok uzun bir siyasi istikbali olmayacağı açıktır…