Aklı çok havadaydı. Ama bu onun en güçlü yanıydı. Aklı havadayken, varoluşunda inanılmaz özgürleşiyordu. Bedeni, zihni, ruhu göklerin derinliklerine bağlanıyordu. Bacakları dünyaya sımsıkı tutunurken, o ise göklerden bilgileri topluyordu. Tutabildiği kadarıyla göklerden bilgiler toplayıp, dünyaya indiriyordu.
Küçükken öğrenmişti bunu yapmayı, ya da belki de böyle doğmuştu. Bilmiyordu, ama çok da bir önemi yoktu. Yapabiliyordu işte. Başını göklerin içine sokabiliyordu. Önceleri ayaklarını yerde tutma konusunda pek iyi değildi. Ancak zamanla ayaklarını yerde tutması gerektiğini anlamış ve ancak bu şekilde göklerden toplayabildiklerinin dünyada anlam bulacağını idrak etmişti.
Bacakları ve ayakları, topraklama görevi görüyordu. Yani aslında en önemli parçalarıydı, göklerden gelen bilgilerin gerçekleşmesi için. Bu beceriyi geliştirmeyi zor yollarla öğrenmişti. Doğal yeteneğinde yoktu topraklanabilme yetisi ama öğrenebileceğini anlamıştı. Daha ziyade bunu öğrenmek zorunda olduğunu anlamıştı. Bunu eğer öğrenmez ise, dünya yüzeyinde, varlığı da bilgilerle bütünleşip somutlaşamıyordu. Başı da göklerde sıkışıp kalıyordu günün sonunda. Sancılanıp duuyordu öyle olunca. Ne başını göklerden kurtarabiliyor ne de varlığını dünyada somutlaştırabiliyordu. Ama öğrenmişti. Artık bu konuda bayağı bir deneyime sahipti. Onun için eğlenceli bir hal almıştı artık.
Her istediğinde göklere yükselebiliyor ama artık dünyaya da ayaklarını indirebiliyordu. Hatta ayaklarını o kadar dünyaya bağlamayı öğrenmişti ki, dünyanın merkezine kadar ulaştırabiliyordu ayaklarını. Dünya ana onun ayaklarını selamlıyor ve onun uzuvlarına yer açıyordu.
Bazen başı göklerde fazla kalınca, dünya anayı duymayı öğrenmiş ve geri gelmeye adapte olmuştu. Yani hediyelerin işe yaraması için, bazı yetileri öğrenmek gerekiyordu. Aksi takdirde bu insan hediyeleri çok zorlu derslere dönüşebiliyordu. Gidip diğerlerine de ‘senin hediyen ne?’ diye sormak istiyordu ama dünya kuralları biraz sıkı yazılmıştı. O yüzden sormamaya adapte olmuştu.
Kendi hediyelerinin tadını çıkarıyordu. Bu hediyelerden başkalarını faydalandırmayı deniyordu. Bazen başarıyordu bazen başaramaıyordu. Ama öğreniyordu. Tek bildiği kendi hediyesinden çok memnundu. Göklere uzanabilen, oradan bilgileri toplayabilen bir baş ve dünyanın merkezine bağlanan uzuvlar. Kendi varlığındaki denge merkezini bu şekilde bulmuştu.