Çok özgür olmak istiyordu ama hiç özgür hissedemiyordu. Yaşadığı tüm geçmişi hala ou kovalıyor gibiydi. Ama her şey zihnindeydi. Zihninden çıkmalıydı bir an önce. Zihni onu hasta ediyordu. Kendinden, duygularından ve geçmişinden kaçan o parçasıyla yüzleşmekten halen daha kaçınıyordu. Çok canı yanmıştı. Bunu bir kez daha hissetmek istemiyordu. Acıdan kaçınmak istiyordu. Ama hayatın kuralları böyle değildi. Böyle yazılmamıştı. Gerçekten özgür olabilmek için sonuna kadar bakmalıydı tüm korkularının yüzüne. Kaçmaktan tamamen vazgeçmeli ve bir an önce bakmalıydı korkularına dimdik. O mükemmel değildi. Ama egosu çok güçlenmiş ve mükemmel olmasını isityordu.
“Kendin olduğunda, tüm kapılar önüne serilir.” Bu cümle durmadan aklında yankılanıyordu. Sanki en derin benliğinden gelen tek duyabildiği ses bu idi. Ama kimdi ki o? Kendisi olmak ne demekti? Bir kişi olmak ne demekti?
“Sen ve ben ayni şeyiz. Eğer beni bilirsen kendini de bilirsin. Gerçekten özgürlüğü tatmak istiyorsan, tüm inandıklarının ötesine geçmelisin. İnandıkların, kendini savunmak ve korumak için geliştirdiğin illüzyondurlar. Sen özgürlüğü hemen şimdi deneyimleyebilirsin. Yeter ki cesaretli ol ve bırak. Bırak ve tüm inandıklarının, bildiklerinin ötesinde buluş benimle. O zaman özgürlüğü bilebilirsin. İnsan olmanın getirdiği, tutunduğun tüm duygu yığınlarını bırak. Öfke, kızgınlık tüm ağır duyguları bırak. Hafiflikte beni bulabilirsin. Bırak ve seyret tüm olanları; tüm kapıların serilişini önüne. Senin en büyük engelin, sıkı sıkıya tutunduğun inandıkların. Kendini koruma ve savunma ihtiyacını bırak. Suçlamayı ve bir kurban olmayı bırak. O zaman kendini bilmiş olursun. Kendini bilen beni bilir. Beni bilen, kendini bilir. Bilinenin ötesinde bir yerlerdeyim ben. Ya bilineni seç ya da bilinmeyenin içindeki sihre kapılarını aç. Bu adım tüm hayatını değiştirecek ve sen de beni bulmuş olacaksın. Sen ve benim kavuşmamız, senin “ben kimim?” sorunu cevaplayacak.”
Ve de öyle oldu. Kapılarını ardına kadar açtı. Bu cesaretli seçimi yaptı ve o sonunda “ben kimim?” sorusunun cevaplarını buldu. Artık o kendini bildi. Bu biliş, tüm hayatın anlamı oldu. Özgürlük hiç bu kadar gerçek olmamıştı. O artık özgürdü ve bunu kimse elinden alamazdı. Bu yok edilemeyen bir özgürlüktü.