Mesele, kendinden öteye geçebilmekti. Görev ve sorumluluk bilincine giren insan, kendi sorunları ve dertleri dediği noktadan uzaklaşabiliyordu. Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, bir röportajında, sorumluluk ve görev bilincine girdikten sonra özgüvensizliklerin iyileşiminden bahsetmişti. İnsan diğerleri için veya birlik için girdiği hizmet noktasında, başka bir hale dönüşebiliyordu. Bu korkunun ötesinde bir haldi. Kendinden öte bir ‘Ben’ le tanışabiliyordu ve bu ‘Ben’ ego benliğin çok ötesinde bir ‘Ben’ idi. O tüm olanın ta kendisiydi. Yargı değil, sevgi, ayrışma değil birlik, bunlardı o ‘Ben’ in gerçekleri.
Bir yolunu bulup, aşmalıydı kimliğini, teslim olmanın yolunu bulmalıydı insan kendinden öte bir gerçeklik için. Bu kadar anlaşılamayanın içinde anlayabileceğimiz noktalar vardı elbet. O noktalara odaklanmaktı en önemlisi. Mesela ayrışmanın bize hizmet etmediğini biliyorduk artık. Bildiğimiz gerçekler arasında idi bu. Fakat bu konuda ne yapıyorduk? Kendimizden kopuk ve kendimiz ile olan ilişkimizi iyileştirmeden, kendimizi tanımadan da yaşamanın artık bize hizmet etmediğini de biliyorduk. Peki bu konuda ne yapıyorduk? Bilinmeyenlerin içinde yaşadığımız bu diyarda kontrol edebileceğimiz şeyler üzerine neden yoğunlaşmıyorduk? Neden bize hizmet etmediğini bildiğimiz şeyleri ve değiştirmeye gücümüzün yettiği noktalara odaklanmıyorduk?
Bundan çok daha fazlasını ve iyisini biliyoruz. Peki neden kendimizi gerçekleştirmiyoruz? Önce kendi içimizde birlik daha sonra da dışımızda bütünlük ve birlik mümkündür. Ama kendi içimizde bütünlüğü, barışı yakalayamadan dış gerçekliğimizde de bunu yaşamak mümkün olmayacaktır. Günün sonunda dışarıda gördüğümüz her şey bizlerin içsel dünyasının dışa vurumudur. Bizler kim isek anın mevcudiyetinde, dışarıda da onu görüyor ve deneyimliyoruz.
Kontrol edemediklerimizi kontrol etmeye çalışmaktan vazgeçip, gerçekten kontrol edebileceklerimizi kontrol etmeye odaklanırsak acaba nasıl bir dünya yaratabilriz? Korku ile hareket ettiğimiz ve sadece kendimizi koruma uğruna oluşturduğumuz kişiliklerimizn ötesine geçebilirsek geriye kim kalır? Peki bu bırakılışla bizler kim olurduk? Başka birine mi dönüşürdük yoksa korkularımızın ardında yatan özümüzü serbest mi bırakmış olurduk? Her gün kendi içimizdeki sevgiyi seçersek nasıl bir hayat yaratabilirdik? Düşünceler zindanının ötesine geçebilsek ve sadece gerçek ‘Ben’ den hareket etmeyi seçsek ‘Biz’e ne olurdu?