Cevabını merak ettiği sorularla doluydu zihni. Ama önemli olanın doğru soruları sormak olduğunu da biliyordu. Sanki de bu kız, doğduktan sonra ilk öğrendiği soru sormakmışçasına durmadan soru soruyordu. İçine doğduğu bu çılgın dünyada doğar doğmaz çok zorlanmış gibiydi. Anlayamamıştı ne olup ne bittiğini. Anlamak istiyordu. Mümkün olup olamayacakları anlaması epey bir zamanını almıştı. Ama bu sürede bazı yöntemlerle bazı merak ettiklerini anlayabileceğini de anlamıştı. Soyutu üreterek, somutlaştırmak mümkündü.
Somutlaştırdıkça, anlayamadıklarını sessizlik içinde deneyimleme şansı oluyordu. Bir kez daha anlıyordu ki bazı şeyler sadece deneyimde kalacaktı. Kelimelere dökmek belki de hiç mümkün olamayacaktı. Bu fikir bazen onu üzerdi. Ama yine de soyutu merak ederken, onu somutlaştırmanın yollarını keşfetmeye başlamıştı. Görünenin içindeki sihri dinlemeyi ve görmeyi öğreniyordu. Görüneni görebildikçe, görünmeyen diyarlardan his taneleri içine düşmeye başlamıştı.
Bununla birlikte görülen ile görülemeyen, fikirde soyut olan her şeyi de deneyimde deneyimleyebilmenin heycanını yaşıyordu. Bazen hayret ediyordu, gökyüzüne bile bakmayı reddeden varoluşlara. Nasıl yapabiliyorlardı bunu? Nasıl bu çılgınlık dolu sihri sanki anlarmışçasına her şeyi normalleştirmiş bir şekilde yaşayabiliyordardı? Gökyüzüne bakmayı unutmuş diğerlerine de seslenmek için durmadan uğraşıyordu kendince.
Kendi de unutmuştu bir zamanlar gökyüzünü. Acısını çok iyi biliyordu. Bunun dışında biraz talepkar bir varoluşu vardı, hem hayattan hem de herkesten. Ama daha iyisinin mümkün olduğunu düşünürdü hep. O yüzdendi talepkarlığı. Nasıl olmuştu da insan önce kendine sonra da gökyüzüne küsmüştü? Ve bir de üstüne bunu normalleştirmiş ve sessizleşmişti kendi çılgınlıklarının içinde.
Kendini dışlamış, sonra diğerlerini ve sonunda da tüm varoluşu dışlamıştı insan varoluşu. O da bu sihir dolu çılgınlık içinde kaybolmuş, bulmuş, kaybolmuş, bulmuş, kaybolmaktan yorulmuş ve bulmaya odaklanmıştı. Kaybolmak çok kolaydı bu labirentin içinde. O da her gün bu kaybolma korkusuyla baş etmek için, yeni gözler üretmeyi öğrenmişti. Görünürde olmayan, ama arzuladıkça var edilebilen gözler.
Herkes için mümkün olduğunu anlamıştı bu durumun. Bu labirentin içinde kaybolmamak için farklı gözler üretmek mümkündü. Gören ve bakan iki gözden fazlası vardı insan kapasitesinde. Bu labirentin içinde kaybedilen yolu tekrardan bulup eve dönme vakti gelmişti artık.