Hayat mütemadiyen değişiyordu. Değişmeyen tek şey her zamanki gibi değişimdi. Ama bazı şeyler değişmek zorunda değildi. Sevdiği şeyleri yapmaya devam edebilirdi hergün. Her gün seveceği bir gerçekliğe uyanmayı seçebilirdi. Sevdiği şeyler üzerine bir hayat kurmaya, hayatında istediği her alanda yeni adımlar atıp, hiç bilmediği alanlarda yeni adımlar atma hakkı da vardı. Istediği her şeyi yapma hakkı onun doğuştan hakkıydı. Ama bunu çok uzun yıllar boyunca bilememişti. Yapmak zorunda olmadığı bir çok şeyi yapmak zorundaymış gibi yaşamıştı hayatını. Ama fark ediyordu. Istemediği hiç bir şeyi yapmak zorunda değildi. Halen daha içindeki bazı sesler ona zorunda olduğunu söylese de daha yüksek bir bilinçle fark etmişti. Kalıplar kırılmak için vardı.
Kendi yaratma gücüne uyanmanın serüvenindeydi o da herkes gibi. Her gün biraz daha fark ediyordu ne isterse yaratabileceğini. Yaratmak onun doğuştan hakkıydı. Istediği neyse onu yaratabilirdi. Baktığı şeyleri beğenmediğinde, yine yeniden yaratmayı seçebilirdi. Dışında gördüğü beğendiği ve beğenmediği her şey ya kişisel yaratımıydı ya da bir çok yaratıcının farkında olarak ya da olmayarak birleşmesinin yaratımıydı. Kimseyi memnun etmek zorunda değildi bunu da yeni yeni fark ediyordu. Önce önemli olan kendisini memnun etmekti. Başkaları bunu bencillik gibi görse de bunu bencillik olarak değerlendirenin de en derin arzusu ‘önce ben’ diyebilmekti. Bunu kendinden biliyordu. Zorlandığı yerde eleştirirdi insan, o da bunu yapmıştı uzun süre. Ama artık fark ediyordu. Kendi hayatı, kendisinin yaratımıydı ve hiç bir şeyin kurbanı değildi. Evet anlamadığı şeyler vardı, cevabını bulamadığı ve belki de hiç bir zaman bulamayacağı soruları vardı. Ama en azından bir kurban olmamayı seçebilirdi. O kendi hayatının lideri olabileceğini, seçme hakkı olduğunu fark etmişti. Mutlu olmak da doğuştan hakkıydı. Ama mutluluğu hak etmediğine ve yetersiz olduğuna inanmıştı. Kendisini mutluluğu hak edecek noktaya getirmesi için çok çalışması gerektiğine inanmıştı. Oysa o kendine hak gördüğü kadarını deneyimliyordu. Bunu çok uzun yıllar boyunca fark edememişti diğer birçokları gibi. Kendisini cezlandırmayı ya da ödüllendirmeyi seçen yine sadece kendisiydi.
Değişiyordu her gün, her şey gibi o da. Değişmenin mucizevi varoluşunda dönüşüyordu her gün. Hayatla birlikte akmayı öğreniyordu. Bu akışın içerisinde yaratım gücünü keşfetmeye devam ediyordu. Değişimin içerisinde, yaşamak istediği hikayesini nasıl istediği gibi yaratıp, şekillendirebileceğinin mucizesine uyanıyordu her gün.