ABD başkanı Donald Trump, Charlottesville’de neo-Nazi ırkçı grupların düzenlediği yürüyüş ile onlara karşı sokağa çıkan anti-faşist grupları ‘bir tuttu’ ve ‘iki tarafın da suçlu olduğunu’ söyledi. ‘Antifa: Anti-faşist Rehber’ isimli kitabın yazarı Mark Bray, Washington Post’a yazdığı ‘Antifa kimdir?’ yazısı ile ‘neden iki grubun da aşırıcı ve aynı olmadığını’ açıklıyor.
Mark Bray | Washington Post
Çeviri: Ezgi Gül | Gazete Karınca
ABD’nin Virginia eyaletinin Charlottesville kentinde geçen hafta ‘Sağı Birleştirin’ protestosu için sokaklara çıkan ırkçı gruplarla, bu gruplara karşı sokağa çıkan anti-faşist gruplar arasında çatışmalar yaşanmıştı.
20 yaşındaki James Alex Fields Jr., Heather Heyer isimli anti-faşist kadını arabayla ezerek öldürmüş, 19 kişinin de yaralanmasına sebep olmuştu.
Charlottesville’de ırkçı ve ırkçılık karşıtı grupların karşı karşıya gelmesini değerlendiren ABD Başkanı Donald Trump, New York’taki Trump Tower’da açıklamalarda her iki tarafın da ‘suçlu olduğu’nu savunmuştu.
‘Antifa: Anti-faşist Rehber’ kitabının yazarı Mark Bray, Washington Post’a yazdığı makalede ‘neden iki grubun da aşırıcı ve aynı olmadığını’ açıklıyor.
İşte Bray’in Washington Post’ta yayınlanan ‘Antifa Kimdir?’ başlıklı yazısı şöyle:
Antifa nedir, nereden doğdu?
Pazartesi günü ABD Başkanı Donald Trump, Charlottesvile olayları ile ilgili yaptığı ‘iki taraf da suçlu’ açıklamasının ardından yükselen seslere kulak vermek zorunda kaldı ve açıktan beyazların üstünlüğünü savunanları suçladı. İstemeyerek de olsa ‘Irkçılık canavarlıktır’ dedi ve bu ‘canavar’ güruha ‘KKK*, neo-Naziler ve beyazların üstünlüğünü savunanları’ da eklemek zorunda kaldı.
Fakat bir gün sonra Trump, tersine dönerek “beyazların üstünlüğünü savunan insanların içerisinde de ‘çok iyi insanlar’ olduğunu” iddia etti ve Antifa’yı da işin içine katarak ‘iki tarafın da suçlu olduğunu’ söyledi.
Şubat ayında aşırı sağ provakatör Milo Yiannopoulos’in Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’ndeki konuşmasını engellemeleri ile gündeme gelen antifaşistler, Charlottseville’de düzenlenen ve beyazların üstünlüğünü savunan ‘Sağı Birleştirin’ yürüyüşlerine karşı çıkmaları ile bir kez daha dikkati üzerlerine çekti.
Peki Antifa nedir? Nereden geliyor? Militan antifaşizm ya da ‘Antifa’, aşırı sağ ile savaşmayı içeren toplumsal devrime dair radikal solcu siyasi görüş. Bu görüşü destekleyenler büyük oranda polisin ve devletin beyazların üstünlüğü üzerinden uygulamalar geliştirmesini durdurmaya çalışan komünist, sosyalist ve anarşistler. Bu üstünlük yerine, Charlottesville’de tanık olduğumuz gibi, faşizme karşı birlikte mücadeleyi savunuyorlar.
Dünya çapında çeşitli Antifa grupları var fakat Antifa sosyalizm ideolojisi gibi birbiriyle uluslararası bağlamda ilişikli bir organizasyon değil. Antifa, yerel neo-Nazilerin hareketlerini gözlemleyen ve buna göre konum alan özerk anti-faşist gruplardan oluşuyor. Yerel faşistleri komşularına ve işverenlerine teşhir ediyor, toplumsal eğitim kampanyaları düzenliyor, mültecileri destekliyor ve beyaz üstünlüğünü savunan yapılar ve organizasyonları engelliyor.
Antifaşist örgütlenmenin büyük bir kısmı pasif. Fakat kendilerini ve diğerlerini beyazların üstünlüğünü savunan gruplardan fiziksel olarak savunmaya ve faşist örgütlenmeleri ölümcül hale gelmeden engellemeye istekli oluşları onları liberal ırkçılık karşıtlarından ayırıyor.
Anti-faşistler kölelik ve soykırım dehşetlerinden sonra beyazların üstünlüğünü savunanlara fiziksel şiddet uygulamanın hem etik olarak meşru buluyor hem de stratejik olarak etkili buluyorlar. Onlara göre, erdemler ve bunların arkasındaki bağlamların eksikliğinde, soyut olarak şiddetin etik konumunu tartışmamalıyız: Bunun yerine çok geç olmadan, Nazilere karşı savaşmak için etik açıdan tutarlı yöntemler sunuyorlar. Charlottesville’deki neo-Nazi saldırıdan kurtulan Cornel West’in belirttiği gibi: ‘Eğer anti-faşistler bizi neo-faşistlere karşı savunmasaydı hamam böceği gibi ezilirdik’.
Antifa Trump’ın yükselişinden bu yana Amerika siyasetinde yeni bir güç olarak görünse de aslında anti-faşist gelenek yüz yıl daha geriye dayanıyor. İlk anti-faşistler İtalya kırsalında Benito Mussolini’nin ‘Siyah Gömlekliler’ine karşı savaştı, Munich’in ara sokaklarında Adolf Hitler’in ‘kahverengi Gömleklileri’yle çatıştı ve Madrid’i Francisco Franco’nun milliyetçi ordusuna karşı savundu. Avrupa’nın dışında da anti-faşizm, İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya emperyalizmine karşı çıkan Çinlilere ve Latin Amerika diktatörlüğüne direnenlere bir direniş oldu.
Bugünkü Antifa siyasetinin izi ‘ksenofobi’ (yabancı düşmanlığı) ve Britanya’da 1970 ve 80’lerde oluşan Skinhead kültürlerinden doğru sürülebilir. Ayrıca Antifa’nın Almanya’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından devrimciler ve mülteciler tarafından oluşturulan özsavunma gruplarında da kökü vardır.
ABD ve Kanada’da Irkçılık Karşıtı Hareket (ARA) aktivistleri, 1980’lerin sonundan 2000’lere kadar azimle Ku Klux Klanların (KKK), neo-Nazilerin ve diğer beyaz üstünlüğünü savunanların izini sürdü. Mottoları basit fakat cüretkardı: ‘Onlar nereye giderse oraya gideriz’. Eğer Nazi skinheadler Indiana’da bir punk konserinde ‘Hitler haklıydı’ diye bir broşür dağıtırlarsa, ARA onlara kapıyı göstermek için oradaydı. Eğer faşistler Alberta Edmonton’da çarşıda ırkçı posterler asarsa, ARA onları yırtıyor ve yerine ırkçılık karşıtı sloganlar yazıyordu.
Küçük faşist gruplara verilen bu cevaplar bazılarına önemsiz görünebilir fakat Hitler’in ve Mussolini’nin yükselişi direnişin doğrudan kriz anında gösterilebilen bir ‘kapatma düğmesi’ olmadığını göstermiştir. Naziler ve faşist partiler hükümetin kontrolünü kazandığında imdat valfini çekmek için artık çok geçti.
Anti-faşistler geçmişe baktıklarında Mussolini’ye eğer 1919’da henüz 100 kişilik bir çekirdek kadro iken müdahale edilseydi çok daha kolay olacağını düşünüyor. Onlara göre, aşırı sağcı Alman İşçi Partisi de Hitler ilk toplantılarına katıldığında henüz 54 kişiyken, daha Hitler partiyi Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ne (Nazi Partisi) çevirmeden müdahale edilseydi her şey daha kolay olurdu. Onları tepki göstermeye iten rejimler uzun süre önce yok olsa da anti-faşistler kendilerini ileride çekirdekten başlayıp daha büyük bir hareket veya rejim oluşturmasını muhtemel gördükleri küçük ırkçı ve Nazi gruplarla mücadele etmeye adadı.
Yıllar boyunca anti-faşistler 40 belki 60 kişiden oluşan KKK gruplarını son derece ciddiye aldı. ABD’de Oreon Portland’daki on yaşındaki ülkede hala var olan en eski Rose City Antifa hareketi, zaman zaman solcuların dahi eleştirilerine maruz kalmayı göze alarak daha büyük ölçekteki sistemsel adaletsizlikler yerine kendilerini yerel ırkçıların, islamofobiklerin ve faşistlerin oluşturduğu küçük grupları ifşa etmeye adadı.
Alternatif sağın (alt-right) henüz bir adı bile olmadığı yıllarda anti-faşistler neo-Naziler arasındaki gizli yazışmalar ve buluşmaları bulabilmek için hatrı sayılır bir zaman harcıyor, Charlottesville’de olduğu gibi ölüm tohumlarını ekenlerin izini sürüyorlardı. Onların yöntemini onaylayın ya da onaylamayın, kendilerini ırkçılıkla savaşmaya adayan Antifa asla gaz odalarıyla ilgili ‘şaka’lar yapan alternatif sağcılar ile bir olamaz. Maskelerin altında Antifalar, faşizmi bitirmek için ön safhalarda savaşmaya tereddüt etmeyen hemşire, öğretmen, komşular. Antifa bütün ırkların ve cinsiyetlerin dostu.
Heather Heyer cinayetini hepimiz, özellikle de beyaz insanlar, nesiller boyu renkli toplulukların maruz bırakıldığı beyaz bir güç tehdidini görerek ciddiye almalıyız. Anti-faşist hareketin tarihi, beyazların üstünlüğünü savunanları ciddiye almamız için bir kanıttır, ‘onlar yokmuş gibi davranma’ dönemi artık sona erdi.
*KKK: Ku Klux Klan, ya da kısaca Klan, 1866’da Amerika’da kurulan siyah karşıtı faşist ‘gizli’ örgüt.
https://www.washingtonpost.com/news/made-by-history/wp/2017/08/16/who-are-the-antifa/?utm_term=.fbcf77c70ef3