“Kıyamet çoktan koptu
Haberiniz yok
Siz hâlâ güneşin, her sabah
doğuşuna güvenin.”[1]
“Küreselleşme” denilen emperyalist talan, hep ekonomik ve politik kaosa mündemiçti ve bu kez de (Ukrayna meselesinde de) böyle oldu.
Evet “küreselleşme”nin vaatleri gerçekleşmedi. Ne ulus devletler yok olmaya başladı ne demokratik bir dünya ekonomisi ve kültürü şekillendi. Aksine -büyük güçler yükselirken- küresel jeopolitiğin gerginlikleri arttı…
III. Büyük Bunalım’ın sıkıştırdığı tarih, emperyalistler arası hegemonya krizi ile kesilince Ukrayna Savaşı, söz konusu istikrarsızlıklar ve gerginlikler üzerine ortaya çıktı ve elbette “tesadüf” değildi.
XXI. yüzyıl yerküresi ilk kez bu denli büyük bir savaş ile karşı karşıya.
Emperyal Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, önceki bölgesel çatışmalardan ve vekalet kapışmalarından daha riskli bir tablo çıkardı ortaya.
Denilebilir ki yapay “denge(sizlik)” alt üst oldu. Küresel bir barut fıçısı üzerinde oturduğumuz “sır” değil artık.
Çünkü emperyal Rusya’nın, yeni dönemin kapısını açan işgal harekâtı oyun kuruculuk rollerini radikalleştirirken; diplomasinin alanını da daraltıyor.
Rusya’nın Ukrayna harekâtı, birçok şeyi test etmekle kalmıyor; farklılaştırarak biçimlendirip; topyekûn savaş ihtimalini güçlendiriyor.
Bu defa, nükleer silahların kullanılması olasılığından tutun da üçüncü dünya savaşından söz edilmesine dek birçok tehdit ve kamplaşmayı konuşuyoruz!
Rusya’nın işgaliyle Batı’nın yeniden hegemonik siyasal ortaklaşmaya yöneldiği de görülüyorken; NATO şemsiyesi önem kazanıyor.
Savaşın ne zaman biteceğini kestirmek zor; nereye kadar genişleyeceğini ve evrileceğini de; ancak, bu savaş bitmeyecek; sürecek. Çünkü Batılı emperyalistler ile Çin ve Rusya arasındaki rekabetin damgasını vurduğu eksende dünya yeniden radikal bir kutuplaşmaya taraf oluyor. İki büyük güç (ittifaklarıyla birlikte) artık karşı karşıya…
“Ukrayna ‘krizi’, ‘eskinin’ ölme sürecinin sonunda yeninin doğum sancılarının başladığı yerdeki ‘şeyin’ adı. Boşuna mı Biden, ‘Dünyayı değiştirecek’ diyor. Lavrov, ‘Batı sonrasına’ geçişten söz ediyor?”[2]
Mesele tam da bu aslında!
Evet, Ukrayna meselesi eskinin öldüğü, yeni düzenin doğmaya başladığının işaretiyken; küresel satrancın yeni zemini Ukrayna artık ve Ukrayna da asla Ukrayna’dan ibaret değil.
Çünkü Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısı, özelde Avrupa ve genelde ise yerkürenin mimarisini kökten bir değişim sürecine mahkûm ederken; uzun soluklu bir savaşın başlangıcını da ilan etmiş oldu.
Ukrayna-Rusya savaşı krizin kendisi olması yanında; Avrupa, Ortadoğu ve ABD’yi yeni bir krize sokacak çapta; yaşananlar çok yönlü olarak tüm dünyayı etkiliyorken…
Kimse inkâra kalkışmasın: Jeopolitik fay hattı Ukrayna’da kırıldı.
Evet, sürecin çok başındayız. Sonrası da gelecek!
Soru(n) sadece Ukrayna sorunu olmaktan çıktı; yeni bir dünya krizinin fitilini ateşledi.
Rusya’nın Ukrayna hamlesi ile uluslararası siyasette kartlar tekrar karılıyor; herkes elindekileri masaya koymaya hazırlanıyorken; daha da karılarak sertleşecek.
Yaşanan kriz, 1991 sonrası Rusya aleyhine, Doğu Avrupa’da oluşan statükoya yönelik bir karşı geliş; Rusya’nın uluslararası sistemin içinde kendisini de dikkate alan “yeni bir nizam” arayışı ve Berlin Duvarı’nın yıkılması ardından kurulan statükonun da nihayeti.
Malum: Berlin Duvarı yıkılmış, dünya değişmiş, “Yeni Dünya Düzeni” (“YDD”) kurulmuştu!
Ancak aradan yıllar geçtikten sonra ne silahlanma yarışı durdu, ne de emperyalist paylaşımlar için alan kazanma mücadelesi.
Her aşamasında “yeni, yepyeni, en yeni, daha da YDD” alt başlığı altında, hiç bitmeyen bir dizi filmin senaryosu, güncellenerek yazılmaya ve oynanmaya başlandı.
Ulaşılan koordinatlarda Rusya-Ukrayna çatışması, daha doğrusu Rusya’nın, “NATO’nun yeni ileri karakolu yapılmaya çalışılan” Ukrayna’ya saldırısı, “Suç, iktidarın işlediği bir şeyse suç olmaktan çıkar,”[3] diye betimlenmesi mümkün olan yeni bir dönemin kapısını açtı; bunun dönüşü falan da yok.
“Dünya kuruldu kurulalı, insanlar birbirlerini öldürmeye başladı başlayalı, hiç kimse kendini bu düşünceyle rahatlatmadan, kendisi gibi olana karşı bir suç işlememiştir. Bu düşünce, suçun çıkarı için işlendiğinin iddia edildiği halkın iyiliğidir,”[4] saptamasını andıran öylesi bir dönemdir ki bu,[5] ancak ve ancak Georges Politzer’in, “Karşıtlar çatışma hâlindedirler ve değişmeler bu çatışmalardan doğar; böylece değişme, çatışmanın çözümüdür,” biçiminde tarif edilebilir!
Bu durumda devrimci sosyalistlerin aslî görevi emperyalist savaşa karşı, Karl Liebknecht gibi, “Esas Düşman İçtedir!/ Der Hauptfeind steht im eigenen Land!” vurgusuyla savaşmak; “Sesinin duyulmaması, susmak için bir neden olamaz,”[6] kararlılığıyla “Savaşa Hayır!” diyerek; Mark Fisher’in, “Dünyanın sonu, kapitalizmin sonundan daha gerçekçi bir hayalmiş gibi geliyor bize,” saptamasını tekzip etmektir!
I) SAVAŞ FASLI
“Savaş barıştır. Özgürlük köleliktir. Cehalet güçtür,”[7] biçiminde betimlenmesi mümkün olan sürdürülemez kapitalizmin bugününde de hâlâ “Savaş silahlı politika, politika silahsız savaştır,” Prusyalı general Carl von Clausewitz’ın (1780-1831) işaret ettiği ve Mao Zedong’un da, “Politika kansız bir savaş; savaş ise kanlı bir politikadır,” dediği gibi…[8]
Yani dünden bugüne değişen bir şey yok. Sınıf(lar) gerçeğinden mülhem savaş; acı, kan, gözyaşı, ayrılık, yoksulluk, kıtlık, yıkım ve ölüm ile karşımızda.
Yerküre bir kez daha emperyalist emellerden beslenip, ekonomik çıkarlar uğruna devreye sokarak; halklar arası milliyetçi-şoven düşmanlıkları körükleyen savaşı yaş(atıl)ıyor.
1914-1918 kesitinde 10 milyon insanın ölümüne, 20 milyonun sakat kalmasına; 1939-1945 arasında ise 52 milyon insanın ölmesine, 34 milyonun sakat kalmasına neden olan savaş devasa bir yıkım.[9]
Emperyal güçlerin hegemonya kurmada bir araç olarak kullandığı gerici savaş(lar); kendi aralarında doğrudan ya da vekâleten çatışmalarla sürdürülürken; emperyal güçlere karşı ise bağımsızlık, özgürlük amaçlı devrimci savaşlar verilmektedir.
Ancak egemenlerin sürekli “barış”tan söz etmesine rağmen, emperyalist-kapitalizm her büyük savaş sonrası, gelecek savaşın tohumlarını ekmektedir. Örneğin I. Dünya Savaşı sonrası Almanya ile 28 Haziran 1918’de imzalanan Versailles Antlaşması’nın, II. Dünya Savaşı’nın gerekçesi olacaktı.
Kaldı ki II. Dünya Savaşı’nın büyük kıyımına rağmen bölgesel, emperyal güçler arasında vekâlet savaşları tam istim devam etmiştir.
Yani emperyalizm, emperyal güçler var olduğu sürece doğrudan veya dolaylı -vekâlet- savaşları bugünün Ukrayna’sında görüldüğü gibi sürecek, sürdürülecektir. Çünkü emperyalist kapitalizm savaş demektir!
Çünkü Leo Huberman, “Tekelci kapitalizm var olmaya devam ettikçe savaşlar da çıkmaya devam edecektir,” derken; V. İ. Lenin’in eklediği üzeredir hemen her şey:
“Pazarlar uğruna, yabancı ülkeleri yağmalama özgürlüğü uğruna mücadele; ayrı ayrı ülkelerde devrimci proletaryanın devrimci hareketine ve demokrasiye son verme eğilimi; burjuvazinin yararına, ücretli köleleri birbirine karşı kışkırtarak bütün ülkelerin proleterlerini aldatma, bölme ve katletme eğilimi: işte savaşın biricik gerçek anlamı budur.”
“Silahsızlanma, sosyalizmin amacıdır.”
“Biz sınıflar ortadan kalkıp sosyalizm kurulmadıkça savaşların ortadan kalkmayacağını biliyoruz.”
“Devrimler olmaksızın sözde demokratik bir barış, dar kafalı bir ütopyadan başka bir şey değildir.”
“Savaşımın biçimleri değişebilir, nitekim özel ve geçici nedenlerle değişmektedir de; ama savaşımın özü, sınıfsal içeriği, sınıflar var oldukça değişmez.”[10]
Tam da bunlar böyleyken; “İnsan, çıkar amaçlı, yakmaya, yıkmaya, yok etmeye, kan dökmeye doyamayan bir canlı, tam da bu yüzden kendi tarihi, savaşın tarihi oldu,”[11] türünden zırvaları bir kenara bırakıp; Pierre-Joseph Proudhon’un, “Savaş ilanlarının gerisinde ekonomik nedenler yatar,” saptamasının altını çizerek ilerlersek: Sürdürülemez kapitalizmin kilitlendiği savaşa mahkûm olduğu evredeyiz.
XX. yüzyılın sonundan beri Balkanlar, pek çok kez Ortadoğu, Afganistan, şimdi de Ukrayna kana bulandı; sıralayamadımığız diğerlerini de siz ekleyin aklınızdan…
Savaşın insan(lık)a verdiği beşeri zararlar hastalıklar ve salgınlardan daha fazla. Mesela 1970’den 2014’e savaş(lar) yaşanmasaydı, yerküre yüzde on iki daha zengin olacaktı.[12]
Aslı sorulursa sınıflı dünya binlerce yıldır aynı dünya! İnsan(lık)ı sınıflı toplum ile ilerlediği kocaman bir yalandır!
Bir an ABD/ NATO’nun elindeki Vietnamlı, Iraklı, Suriyeli, Libyalı, Afgan kanlarını; Japonya’daki iki atom bombasını; Latin Amerika ve Türkiye’deki darbeleri, askeri diktatörlükleri, Ukrayna’yı, Gürcistan’ı vd’lerini anımsayın!
Yerkürede emperyalist sömürü sürdükçe de değişmeyecek temel gerçek bu, böyle. Çünkü kapitalizm militarist birikimsiz yapamaz!
Gerçekten de Emma Goldman’ın “Gerçekten de barıştan yana olan ülkeler, enerjileri ve hayatlarını savaş hazırlıklarıyla harcamazlar. Sonuç olarak barış korunur,” notunu düştüğü tabloda ‘Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) ‘2021 Uluslararası Güvenlik Raporu’nda, 2020’de en fazla silah ihraç eden beş ülke ABD (yüzde 37), Rusya (yüzde 20), Fransa (yüzde 8.2), Almanya (yüzde 5.5) ve Çin (yüzde 5.2) idi.[13]
Bilmeyen var mı? Dünyayı yoksullaştıran savaşlar zenginlere yarıyor!
‘Berlin Uluslararası Güvenlik ve Gelişim Merkezi’nin (ISDC) 190 ülkenin 50 yıldaki savaşları ve ekonomik gelişmelerini değerlendirdikleri araştırmaya göre silahlı çatışmaların dünya ekonomisine verdiği zararlar, hastalıklar ve salgınlardan daha fazla. Elbette savaşın sonuçları her yer için aynı değil. Endüstri ülkeleri, özellikle de ülke dışındaki savaşlar sayesinde gelirler elde etti.[14]
Kolay mı? Savaş varsa daha çok silah üretilir; silahlanmaya daha çok pay ayrılır; yoksulluğun yok edilmesi için harcanması gereken para, çocukların beslenmesi, sağlığı, eğitimi için kullanılması gereken para, silaha gider!
Birleşmiş Milletler (BM) raporuna göre, 2020’de 768 milyon insan açlık çekti, 3 milyar insan yeterli besine ulaşamadı. Beş yaşından küçük 16 milyon çocuk aç, öldü ölecek. Durum böyleyken, SIPRI’ye göre, 2020’de dünyada silah harcamaları 2 trilyon dolara ulaştı. Dünya ekonomisi yüzde 4.4 küçülürken, silah satışları yüzde 2.6 arttı.
Yine SIPRI’ye göre küresel silah ithalatında en büyük artış Avrupa’da yaşanırken, bölgede 2017-2021 kesitinde bir önceki 2012-2016’ya oranla yüzde 19 daha fazla silah alımı gerçekleşti. Bu küresel silah ticaretinin yüzde 13’ünü oluşturdu. Avrupa’da en çok silah alımı yapan ülkeler İngiltere, Norveç ve Hollanda oldu.
Verilere göre ABD, küresel silah ihracatında liderliğini sürdürüyor. ABD, silah satışını 2012-2016 ve 2017-2021 arasında yüzde 14 oranında artırdı. Böylelikle ABD’nin küresel pazardaki payı yüzde 32’den yüzde 39’a çıktı.
Fransa, 2017-2021’de küresel silah ihracatının yüzde 11’ini gerçekleştirerek, üçüncü en büyük silah ihracatçısı oldu. Fransa, silah ihracatını 2012-2016 ve 2017-2021 arasında yüzde 59 artırdı. [15]
‘Investigate Europe’ göre Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya, Bulgaristan, Çekya, Hırvatistan, Finlandiya ve Slovakya, 2015-2020 döneminde Rusya’ya 346 milyon avro değerinde füze, bomba, silahlar, roket, savaş gemisi ve savaş araçları sattı. Bu silah satışları ve teslimatları, Kırım’ın Rusya tarafından yasa dışı ilhakı nedeniyle AB’nin 2014’ten beri Rusya’ya uyguladığı silah ambargosuna rağmen yapıldı. Bu ülkelerin içinde en çok silah satan ülke 152 milyon avro ile Fransa oldu.[16]
Rusya, SIPRI’nin ‘2021 Yıllığı’na göre, dünyada en fazla savaş başlığına sahip ülke. ABD’nin üslere yerleştirilmiş ve ateşlenmeye hazır 1800, Rusya’nın 1625 savaş başlığı bulunurken depolanmışlar da dahil savaş başlığı stoku ABD’de 5550, Rusya’da 6255. Hemen arkalarından gelen Çin’in o da aktif olmayan sadece 350 savaş başlığı bulunduğu düşünülürse, bu iki ülkenin nükleer silahlanmadaki kahredici etkinliği daha iyi anlaşılabilir.
Silah satışlarında da ABD ile Rusya büyük farkla ilk iki sırayı alıyor. ABD dünya silah satışlarında 2011-15 aralığındaki yüzde 32’lik ağırlığını 2016-20 döneminde yüzde 37’ye çıkarırken; Rusya’nın aynı dönemlerde, yüzde 26 olan ağırlığı yüzde 20’ye gerilemiş. Rusya’nın en önemli pazarları yüzde 2`yle Hindistan, yüzde 18’le Çin ve yüzde 15’le Cezayir. Farklı bir sınıflandırmayla Rusya; yüzde 49’la Hindistan, yüzde 41’le Mısır, yüzde 77 ile Çin, yüzde 69’la Cezayir, yüzde 66’yla Vietnam, yüzde 89’la Kazakistan ve yüzde 99’la Belarus’un ana silah tedarikçisi.[17]
Rusya silahlanma bütçesi açısından da dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Yıllık 61.7 milyar dolarlık askeri harcamaları, en büyük müttefiki Çin’in 252 milyar doları ile toplanınca 314 milyar doları buluyor. Ancak bu rakam bile ABD’nin 778 milyar dolarlık bütçesinin yarısına dahi ulaşamıyor. Rusya’nın hemen arkasında 45-60 milyar dolar harcama aralığında İngiltere, Suudi Arabistan, Almanya, Fransa, Japonya, Güney Kore tam 6 ülke yer alıyor.[18]
Ukrayna üzerinden savaş gündemli güncel boyuta gelince;[19] “Savaşın sahnesi bugün Ukrayna, yarın kim bilir neresi?” derken; John Lennon’un, “Savaşlar, hükümetler, din, aç gözlülük ve hatta ülkelerin olmadığı barış ve özgürlük kokan yepyeni bir dünya kuralım,” uyarısını anımsamamak mümkün mü?
II) DURUM
Şimdi gerici savaşın üç ihtimali var: i) “Uzlaşma” denilen geçici ateşken; ii) Rusya’da iç karışıklık; iii) Dünya savaşı…
Ukrayna’yı “yem olarak” kullanan ABD/ NATO’nun kurduğu tuzak Vladimir Putin’i kışkırtırken; Ukraynalı sanatçı Kateryna Mishchenko’nun “Radikal ütopyalar çatışması” diye tanımladığı hâl devreye girdi. “Radikal ütopya” derken “radikal”i uzlaşmaz, bir araya gelemez anlamında kullanan Mishchenko[20] haksız değil!
Ne olursa olsun Mike Nelson’un, “Ruslar ülkeyi topyekûn ele geçirebilir ya da Ukrayna Rus birliklerini çekilmeye zorlayabilir. Her ihtimal Ukrayna halkının daha fazla acı çekmesine yol açacak,”[21] biçiminde tarif ettiği süreç daha da sertleşecek…
Kolay mı?
Melvin Goodman’ın altını çizdiği gibi, “Bugün nükleer tehdit, silah kontrolü ve silahsızlanma konularının tartışılmasına fırsat vermeyen bir iklime girdik.”[22]
Ukrayna (“sorunu” ve) Savaşı AB, Çin ve Rusya kapışmasının laboratuarıdır.
ABD, AB, Çin ve Rusya bir poker masasının etrafında, “ellerindeki kartlar üzerinden” hesaplaşmaktadırlar: yeni pozisyonlar kazanma, eldekileri kaybetmeme hesabı içindedirler:
ABD, Avrasya hattını bozmak için Ukrayna’yı kullanmaya çalışıyor.
Rusya, Doğu Avrupa-Asya hattında, elindeki avantajları bırakmak istemiyor.
Çin ise Pasifik-Avrasya hattını Ukrayna üzerinden de korumaya çalışıyor. Ve filler tepişirken olanlar Afganistan’dan Ukrayna’ya, Irak’tan Suriye’ye sıcaklığı yükseltiyor.
Kaos ortamında halkların/ yoksulların kazananı yok,[23] hepsi kaybediyorken; bugünlere tesadüfen gelinmedi elbette!
Burası kritik bir “yeni dönem”: Kapitalizmin yapısal krizinde, görece yönetilebilir bir “ara dönemin” artık geride kaldığı söylenebilir!
“Emperyalist rekabet ve savaşlar, milliyetçilik, dinsel fanatizm, otoriter yönetim, ‘yanılmaz lider’ arzusu ‘süreç olarak faşizm’, özgürleştirmesi beklenen teknolojilerin, izleme, gözetleme, disiplin altına alma araçlarına dönüşerek özgürlükleri bastırması, iklim krizinin tüm ekonomik ve siyasi sonuçlarıyla birlikte derinleşmeye bırakılması bu yeni dönemin karakteristik özellikleridir”![24]
Sonrası mı? Malum!
Ancak “Malum” denilen durdurulup, gidişat ters yüz edilebilir…
Yeter ki V. İ. Lenin’den yukarıda aktardığımız uyarıları anımsayarak düşünüp/ davranabilelim: Emperyalizme karşı mücadele şovenist milliyetçi ve salt jeo-stratejik, jeo-politik söylemlerle verilemez. Kapitalizme karşı mücadele verilmeden emperyalizme karşı mücadele verilemez. Anti-kapitalist olmayanlar anti-emperyalist olamazlar. Çünkü emperyalizm kapitalizmin küreselleşmiş hâlidir.
Sermaye sınıfının emekçi sınıfı dünyanın her yerinde sömürmesine karşı çıkmayanların, kendi topraklarındaki sermaye sınıfını ve sermaye tekelini koruma altına alanların, anti-emperyalist olduğundan söz edilemez.
Rusya, ABD emperyalizmine karşı belli bir ölçüde direnen bir ülke olsa da emperyalizme karşı gerçek ve etkin bir mücadele vermemektedir. Çünkü sosyalist ideolojiden yoksun bir Avrasyacılığın, Atlantikçilikten bir farkı yoktur.
Yücel Demirer’in de işaret ettiği gibi, “Yalnızca ‘Avrasyacılar’la sınırlı olmayan bir kesim Putin Rusya’sı saldırganlığından, gerçekle ilgisi olmayan bir antiemperyalizm çıkarma çabasında. Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra şaibeli özelleştirmelerden doğan ve dinamikleri o dönemde şekillenen oligarşik Rusya yönetiminin Batı dünyasına ‘verdiği ders’ten umutlananlar hiç de az değil. Görev süresini zincirleme entrikalarla uzatmış ‘eski solcu,’ ‘yeni milliyetçi’ Putin’e yapılan güzellemelere Sovyet tarihinden verilen referanslar iç burkuyor.
Bir başka savruluş Zelenski’den icat edilmek istenen ‘özgürlük savaşçısı’ söyleminde yaşanıyor. Tüm kariyeri kurgulanmış bir gösteri izlenimi veren Zelenski’den demokrasi kahramanı üretenler, onun kariyer çizgisine yön veren sermaye dinamiklerine ve NATO saldırganlığı dalgası üzerinde nasıl yükselişe geçtiği gerçeğini tartışmak istemiyor. ‘Gerçek Ukraynalılar’ın İskandinav veya proto-Germen kökenli olduğunu, Slavlarla zoraki karışmış bir geçmişe sahip olduğunu iddia eden Nazilerce desteklendiğini görmezden geliyor.”[25]
Ne o (Putin), ne bu (ABD/NATO-Zelenski) diyenler için tek devrimci yol, “Savaşa Hayır” mücadelesidir.
Çünkü gerici savaşın nedeni olarak ileri sürülen gerekçeler gerçeği örmeye hizmet eden yalanlardır. Hiçbir emperyalistin ne Ukrayna’nın özgürlüğü ve bağımsızlığı, ne de Ukrayna’nın ezilen halklarının kurtuluşu gibi bir derdi yoktur ve olmaz.
Emperyalist-kapitalist dünyanın tüm aktörleri için her konuda, her alanda temel sorun yeni sömürü alanlarının ele geçirilmesidir. Yeni coğrafyaların sömürgeleştirilmesi ya da yeni-sömürgeleştirilmesidir. Ukrayna’da yaşanan savaşta da, her iki emperyalist cephenin, hem Batılı emperyalistlerin, hem Rusya’nın temel derdi Ukrayna’nın kendileri tarafından ilhak edilmesi, kendi egemenlik alanlarının bir parçası hâline getirilmesidir.
Ukrayna savaşı emperyalist-kapitalist dünya sisteminin hegemon gücü ABD emperyalizminin bu konumunda temel ve tarihsel bir kırılma noktasıdır. ABD emperyalizminin ekonomik olarak zayıf emperyal Rusya’yı geriletme, Avrupa’daki gücünü askeri, politik, ekonomik gücünü tahkim etme politikaları Ukrayna’da sınırlarına varmıştır.
Emperyalist-kapitalist dünyanın topyekûn olarak çok yönlü (ekonomik, siyasal, askeri, sosyal, ekolojik, kültürel vd.), büyük ve genelleşmiş bir kriz süreci yaşadığı günümüz koşullarında, paylaşım mücadelelerinin savaşlar ve işgaller yoluyla yürütülmesinin kapısı artık sonuna kadar aralanmıştır. İnsanlık olası büyük emperyalist paylaşım savaşlarının burgacına yeniden girmektedir.
Bunun kanıtlarından birisi, egemenlerin medyasıdır.[26]
Hatırlanır: Francis Coppola’nın Vietnam Savaşı’nı anlattığı filmi ‘Apocalips Now’, “Savaşta ilk kaybedilen masumiyettir,” sözleriyle başlar ki, haksız da değildir!
Savaşa ilişkin muazzam bir kara propagandayla karşı karşıyayız. Daha önce Irak, Afganistan, Suriye örneklerinden gördüklerimizi gölgede bırakacak devasa bir savaş makinesi devrede…
Almanya’daki ‘Junge Welt’te 2021 sonu ile 2022 başında dünyanın görülmemiş ölçüde bir enformasyon bombardımanı, dezenformasyon ve medya kampanyasıyla karşı karşıya kaldığına dikkat çekip; kampanyanın amacının uluslararası toplumu Rusya’nın Ukrayna’yı işgale hazırlandığına ikna etmek olduğun altını çiziyordu…
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın, “Anglo-Saksonların savaşa ihtiyacı var” sözleriyle özetlediği tabloda medya yalanları tehlikeli bir iklim yaratılmasına hizmet etti.
Kolay mı? Rusya’nın Ukrayna işgali sürerken, Batı medyasının ve internet ortamlarının Ukrayna’yı galip ilan etmesi birkaç günü bulmadı. Sosyal medya şirketlerinin dezenformasyonla mücadelesi savaş zamanında rafa kalktı. İnternette dolaşıma giren yanlış bilgiler, Batı kamuoyunun savaşın gidişatıyla ilgili hüküm cümleleri kurmasına yol açtı.
Bu durum Batı’ya özgü değil. Rusların VK, Çinlilerin Weibo gibi sosyal medya sitelerinde de durum benzerdi.
III) TUTUM(UMUZ) MU?
Kapitalist-emperyalist aktörler arasındaki, bir zamanlar “ticaret savaşları” olarak tanımlanan paylaşım kavgası XXI. yüzyılda tüm hızıyla devam ediyorken; Bugünkü Rusya-Ukrayna Savaşı kavganın günümüzde vardığı boyut.
Egemen güçler, kapitalist sistemin içine düştüğü krizi vekalet savaşlarını ve silahlanma yarışını kışkırtarak aşmayı deniyorken; küresel hegemonyası peyderpey aşınan ABD, NATO’yu dünya üzerindeki nüfuzunu konsolide edecek bir aparat olarak bir kez daha kullanma çabasında.
Doğu Avrupa’yı, her an patlamaya hazır bir silah deposuna dönüştürerek ve NATO’ya yeni ülkeleri üye yaparak, hem Rusya’nın etki alanını daraltmak hem de Avrupa’nın ABD’ye bağımlılığını yeniden arttırmak çabasında.
İnsanlık dramına yol açan savaşlar aynı zamanda siyasette turnusol işlevi de görürler. Bu sefer de böyle oldu. Taraf tutma yarışına girenler asıl odağı, yani kapitalist-emperyalist kavganın yıkıcılığını es geçiyorlar. Kâh liberalizme, kâh Avrasyacılığa saplanıp kalıyorlar. Hâlbuki Rusya-Ukrayna Savaşı karşısında hem ABD’nin NATO eliyle sürdürdüğü genişleme politikasına hem Rus yayılmacılığına aynı anda karşı çıkmak mümkün.
“NATO’culukta ‘demokrasi’ arayanlar ya da Putin’in hamlesini onaylayan Perinçekçiler, farklı biçimlerde de olsa, kapitalist-emperyalist sistemin ürettiği kavganın örtük savunusunu yapıyorlar.”[27]
Tam da bu noktada: “Ukrayna’da ne oluyor” sorusunu, hemen “Kimden yana olacağız” sorusuna dönüştüren, dikotomilerle düşünen devlet aklına yakın yaklaşımı benimsemek mümkün değil!
“Kendimizi, bizi belirsizlikler içinde karar vermekten kurtaracak yeni bir ‘Lider-Efendi -Master’ arar gibi ‘Şimdi hangisini desteklemeli?’ stresine sokmayalım. Sunulan tatsız (kapitalizm, hegemonya, emperyalizm, militarizm, savaş, kan ve gözyaşı) ikilemin dışındaki seçenekleri aramaya çalışalım. Bu arada, SSCB’ye olan sadakatleri, Bolşeviklerin devrimci demokratik geleneğini, ‘ulusların kaderlerini tayin hakkını’ açıkça suçlayan, nükleer silahlara, Avrupa’nın en büyük, dünyanın ikinci büyük ordusuna sahip bir kapitalist ülkenin milliyetçi-otoriter rejimine transfer etmeyelim!
Karşımızda, kapitalist dünya ekonomisini ve jeopolitiğini yeniden şekillendirmek için birbiriyle rekabet eden güçler var. Bu rekabetin içinde birinci kaygı savaşa karşı olmak, ikinci kaygı da taraflardan birinin projesine katılmadan korunmanın yollarını aramak olmalıdır.”[28]
Şundan bir an dahi şüphe duyulamaz: Devrimci sosyalistler savaşın emperyalist paylaşım mücadelesinin ürünü olduğunu, her iki tarafın da gerici karaktere sahip olduğunu, tarafların her ikisinin de halklarının çıkarlarını ve ülkelerini korumak gibi bir sorunları olmadığını ikircimsizce ifade etmelidirler. “Emperyalist savaşa son, halklara barış!”, “Emperyalist savaşa karşı, devrimci iç savaş!” şiarları devrimcilerin temel şiarlarıdır.[29]
Donbas ve Luganks’taki Rus ulusal topluluğunun ve Kırım’daki Tatar ulusal topluluğunun tüm ulusal demokratik hakları kayıtsız şartsız tanınmalıdır. Bu halklar kendi kaderlerini tayin hakkı temelinde diledikleri yönde tercihlerini kullanabilmelidir. Tıpkı V. İ. Lenin’in, “Kendi hükümetlerimizden, (…) sömürgelere tam ayrılma özgürlüğü vermelerini, gerçek bir kendi kaderini tayin hakkı tanımalarını istiyoruz; biz kendimiz iktidarı ele geçirir geçirmez bu hakkı gerçekleştirecek, bu özgürlüğü vereceğiz. (…) ama bunu, ayrılmayı ‘salık vermek’ üzere değil, tam tersine, ulusların demokratik birliğini ve kaynaşmasını kolaylaştırmak için yapacağız. (…) Biz, ulusların birleşip kaynaşmasından yanayız; ne var ki, ayrılma özgürlüğü olmaksızın, zora dayalı bir birlikten ve ilhaktan gönüllü birliğe geçilemez,”[30] uyarısındaki üzere!
Emperyal Rusya’nın saldırganlığı kadar, ABD ve Batılı emperyalistlerin yayılmacı, emperyalist rekabeti tırmandırıcı ve saldırgan politikalarına karşı net bir tutum alınmalıdır. Rusya’nın savaş ve işgali durdurması ve barış talebi, ancak dünyanın en büyük savaş-terör örgütü olan NATO’nun dağıtılması ve Batılı emperyalistlerin saldırganlığına karşı mücadele talepleriyle birlikte ifade edilirse gerçek bir demokratik içeriğe kavuşabilir.
Tam da bunun için “Hiç kuşku yok ki, her ülkenin proletaryası her şeyden önce kendi burjuvazisiyle hesaplaşmak zorundadır,”[31] uyarısıyla müsemma ‘Komünist Manifesto’ya dayanan tutumumuz: “Savaşa da, işgale de, ilhaka da hayır”dır!
“Devrimci sosyalistlerin gerici savaş karşısında tutumu ne olacak, ne olmalı?” türünden bir meselesi yoktur; tavrı çok açıktır; barışın ikircimsiz savunucusudur onlar.
Sadece “Barış istiyoruz, kahrolsun savaş” demek yetinmeyip; savaşa karşı militanca savaşarak barışın tesisi için militanca bir mücadele veren devrimci sosyalistler somut durumu soğukkanlılıkla tahlil edip, milliyetçilik tuzağına düşmeden; medyaya hâkim olan demagoji ve yalanları deşifre ederek, savaş kışkırtıcılarını geriletebilir, ölüme karşı yaşamı savunabilir.
Yeri geldi, “Savaş hayır demek solcu romantizmidir,”(!)[32] gafının sahibi Avrasyacı Merdan Yanardağ’ın, “Ukrayna sorununun asıl mimarları ABD, NATO ve Batılı ülkeler ile onların Ukrayna’daki işbirlikçisi darbeci neo Nazilerdir,”[33] saptamasına Darvid Harvey’in “Hiçbir şey Putin’in eylemlerini haklı çıkarmaz,”[34] yanıtını anımsatarak ekleyelim: Emperyalizmin tahriklerini dile getirmek, ABD’nin ana stratejisinin Çin-Rusya-İran ekseniyle gerginliği artırmaya dayalı olduğunu bilmek, elbette Rusya’nın Ukrayna işgalini meşrulaştırmak anlamına gelmez, gelmemeli de!
Rusya’nın, mevcut dünya düzeni içinde kendince geçerli reel-politik gerekçeleri olsa da, komşusu Ukrayna’ya karşı halklara yalnızca acı getiren ve nesiller boyu sürecek düşmanlık tohumları eken bir işgale girişti. Bizim “Savaşa Hayır”ımız bu gerçeği gölgeleyen ve buna kayıtsız kalan bir savaşa hayır olamaz.
“Hitler’e karşı kurulan sığınaklar can kurtarıyor”ken;[35] Rus işgaline ‘Hayır’ deyince neden “NATO’cu” olunsun ki?
Şundan kuşku yok: Sağcıların, liberallerin, savaş borazanlığı yapan kesimlerin sola yönelik kara çalmalarını dikkate almaya değmez. Hem Rusya’yı hem de ABD ve NATO’yu eleştiren devrimci sosyalistleri, “Putinci oldunuz, NATO’cu oldunuz” diye hedefe koymak liberal aklın sefaletinden başka bir şey değildir!
Herkese malûm olduğu üzere ABD’nin yediği haltlar Rusya’yı, Rusya’nın yediği haltlar ABD’yi haklı çıkarmıyorken; iki kötü arasında tercih yapmak zorunda değiliz!
“İyi de nasıl tutum almalı” mı?
“i) ABD liderliğindeki NATO’nun genişleme politikasına da, Rusya’nın yayılmacılığına da karşı çıkmalı. İki şerden birini seçmek, taraf tutmak zorunda olunmamalı.
ii) Putin’den bir anti-emperyalist, anti-kapitalist çıkmaz. ABD karşıtlığı Putin sevgisine dönüşmemeli. Nasıl ki mollaların ABD karşıtlığının gerici İran, rejimine sempati duyulmasını gerektirmediği gibi.
iii) Çarlığa özenen, şovenist, otokrat bir lider olan Putin Rusyası’nın güvenlik endişeleri, topyekûn bir işgalin gerekçesi olmaz.
iv) Biden Amerikası ve liberal Batı’nın halklara demokrasi götürmeyeceği acı tecrübelerle sabit. Demokrasi soslu bu liberal söylemlere kanmamalı, her fırsatta teşhir edilmeli, ABD’ye ve onun savaş aparatı NATO’ya cepheden karşı çıkmalı.
v) Rusya’nın hegemonik yayılmacılığı Amerikan emperyalizmiyle eşitlenmemeli. Rusya emperyalist bir güç olarak tanımlanamaz.”[36]
IV) ELBETTE “SAVAŞA HAYIR”
Hayır! Gerici savaş karşısında devrimci sosyalistler, “Herkese saçma gelecek bir tanımlama yapacağım ama tanım saçma değil, tam anlamıyla gerçek: Ukrayna da Rusya da savunma savaşı yapıyorlar,”[37] türünden ortacılığa sarılamayız!
“Rusya savaşı çoktan kaybetti… Komünizmden çıkıp özgürlüğün tadını almış bir halkın hürriyetlerini kısma denemesi bir yerde patlayacak”![38] diyebilenler gibi NATO/ Ukraynacı da olamayız!
Tıpkı “Rusya ve ABD-Avrupa arasındaki bu savaşta, Rusya’nın başarılı olması, ezilenlerin işine yarar. Onların köpeksiz köyde değneksiz gezenlerine belli bir engel oluşturur,”[39] diyenlerin Rusyacılığı vb’leri gibi![40]
Ya da “Varşova Antlaşması’nın dağılmasından sonra Doğu Avrupa’nın militarizasyonu bir gerçektir. Washington’un saldırgan planları Yugoslavya’nın yıkım sürecinde kendini gösterdi. ABD’nin ve NATO uydularının Ukrayna’yı köleleştirme planları gerçekleşmemelidir. Bu saldırgan planlar, Rusya’nın güvenliğine yönelik kritik tehditler oluşturuyor… Kiev provokatörlerini barışa zorlamak ve NATO saldırganlığını dizginlemek zamanın işi hâline geldi. Rusya, Ukrayna ve tüm Avrupa halkları için kalıcı güvenliği ancak Ukrayna’nın askerden arındırılması ve Nazilerden arındırılması sağlayabilir. Barışı korumak ve Faşizmin yeniden canlanmasını önlemek için halk diplomasisi ve insani işbirliği yöntemlerinin yaygın olarak kullanılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz,” satırlarındaki 25 Şubat 2022 tarihli Rusya Komünist Partisi’nin (CC CPRF) Başkanı Gennadi Zyuganov’un sosyal-şoven açıklamasındaki üzere!
Devrimci sosyalistlerin tavrı İtalya’nın Toskana bölgesindeki Pisa kentindeki ‘Galileo Galilei Sivil Havalimanı’nın bazı çalışanları, 16 Mart 2022’de Polonya’ya üzerinden Ukrayna’ya “insani yardım” taşıyacağı ileri sürülen bir B-737 kargosunun, resmi olarak ilaç, gıda vb. görünmesine rağmen silah, mühimmat ve patlayıcılarla doldurulduğunu fark etmeleri üzerine Ukrayna’ya gönderilen silahları yüklemeyi reddedip; “Uçaklar savaşa değil barışa uçsun” diyerek yürüyüş yaptıkları[41] üzeredir!
Devrimci sosyalistler “Rusya’nın saldırganlığı mı daha ön planda, NATO genişlemesi mi savaşa giden yolları inşa etti?”
Ya da “Egemen bir ulus devletin hakları mı esas alınmalı, azınlık hakları ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı mı temel ilke olmalı?”
Veya “Ukrayna’da Nazilerin bulunması mı daha önemli, onları bahane ederek Ukrayna’ya saldıran Putin’in yayılmacılığı mı?” türünden dikotomilerin tarafı değildir, olamazlar da!
Bu tür dikotomiler gerici savaşı “meşrulaştırır”; acil/ kalıcı barış ihtiyacını silikleştirir.
Gerici savaş ister Ukrayna ve Rusya, ister ABD-Avrupa ve Rusya arasında bir savaş olarak ele alınsın; iki tarafın da ezen sınıflardan olduğu, ikisinin de birbirinden gerici ve haksız olduğu sıradan bir gerçektir.
Taraflardan hiçbiri haklı değildir; yani savaş ezenler ile ezilenler arasında değilken; I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, “Elindeki silahı karşı taraftaki kardeşine değil, kendi devletine, kendi egemenine çevir” tavrı elzem ve vazgeçilemezdir.
İşte tam da bunun için ‘Rusya Sosyalistlerinin Savaşa Karşı Manifestosu’nu bir kez daha anımsamalı/ anımsatmalı:
“Düşmanlarımız Kiev ve Odessa’da değil, Moskova’da…
Onları kovmanın zamanı geldi…
Bu canice savaşa karşıyız. Rusya’yı kurtarmak için bunu durdurmak istiyoruz…
Ülkemizi geri almanın zamanı geldi. Savaş Rusya değil. Savaş Putin ve rejimidir…
Bu haksız bir işgaldir. Rus devletine yönelik, askerlerimizi öldürmeye ve ölmeye göndermeyi gerektirecek hiçbir tehdit yok. Kimseyi ‘özgürleştirmiyorlar’. Herhangi bir halk hareketine yardım etmiyorlar. Rusya’yı sonsuza kadar kontrol altında tutmayı hayal eden bir avuç milyarderin emriyle barışçıl Ukrayna kasabalarını yerle bir eden düzenli bir ordudan başka bir şey değiller…
Bu savaş, halklarımız için hesap edilemeyecek çapta felaketler üretiyor. Hem Ukraynalılar hem de Ruslar bunun bedelini kanlarıyla ödüyorlar. Ortalık yatıştıktan çok sonra da, yoksulluk, enflasyon ve işsizlik herkesi mağdur etmeye devam edecek. Faturayı ödeyenler oligarklar ve bürokratlar değil, yoksul öğretmenler, işçiler, emekliler ve işsizler. Birçoğumuzun çocuklarımızı beslemek için hiçbir çaresi olmayacak…
Bu savaş Ukrayna’yı bir moloz yığınına, Rusya’yı hapishaneye çevirecek. Muhalefet medyası zaten kapatıldı. İnsanlar broşürleri, kimseye bir zararı olmayan grevleri, hatta sosyal ağlardaki gönderileri paylaştığı için parmaklıklar ardına konuyor. Yakında Rusların tek seçeneği olacak: mahpusluk veya askerlik. Savaş, yaşayan kuşakların gördüğü hiçbir şeye benzemeyen diktatörlükler üretiyor…
Son olarak, barış için savaşmak her Rus’un vatan görevidir…”[42]
26 Mart 2022, 15:28:27, İstanbul.
N O T L A R
[*] Newroz, Mart 2022…
[1] Metin Altıok.
[2] Ergin Yıldızoğlu, “… ‘Ukrayna Krizi’ Neyin Adı?”, Cumhuriyet, 31 Ocak 2022, s.11.
[3] Fyodor Mihalyoviç Dostoyevski, Suç ve Ceza, çev: Serdar Arıkan, İthaki Yay., 2017.
[4] Lev Nikolayeviç Tolstoy, Savaş ve Barış, çev: Metin İlkin, Oda Yay., 1998.
[5] “En sonunda, insanın devredilemez sandığı her şeyin bir değişim aracı olduğu, alışverişe konu edildiği ve devredildiği zaman gelmiştir. Şimdiye dek ifade edilen ama asla takas edilmeyen; verilen ama asla satılmayan; edinilen ama asla satın alınmayan erdem, sevgi, inanç, bilgi, vicdan gibi değerlerin, kısaca her şeyin ticarete dahil olduğu zamandır bu. Genel bir yozlaşmanın, her şeyin satılabilir olmasının evrenselleştiği ya da politik ekonomi diliyle konuşacak olursak, maddi manevi her şeyin pazarlanabilir bir değer hâline geldiği ve gerçek değerinin saptanabilmesi için pazara getirildiği zamandır.” (Karl Marx, Aforizmalar/ Zincirlerimizden Başka Kaybedecek Neyimiz Var!, çev: Peren Demirel, Zeplin Yay., 2014.)
[6] Victor Hugo, Sefiller, çev: Yücel Aydın, Engin Yay., 1991.
[7] George Orwell, 1984, çev: Celal Üster, Can Yay., 2000
[8] “Savaşı icat eden, görmesin cennet…” (Yaşar Kemal.)
“Savaş; birbirini tanıyan ama birbirini öldürmeyen insanların çıkarları için, birbirini tanımayan insanların katledilmesidir.” (Paul Valery.)
“Savaşı tavsiye edenlerin hepsini cephenin en öndeki hatlarına sürün. Onlar en önde savaşsınlar.” (Alphonse Karr.)
“Savaş barbarlıktır; savaş ne pahasına olursa olsun durdurulmalıdır.” (Susan Sontag.)
“Bir tiran… insanların bir lidere ihtiyaç duyması için her zaman savaşı kışkırtır.” (Platon.)
“Kötü bir yönetimin ilk uğrağı parasını değersizleştirmek, ikincisi savaştır. İkisi de geçici bir refah ama kalıcı bir yıkım sağlar. İkisi de politik ve ekonomik fırsatçıların sığınağıdır…” (Ernest Hemingway.)
“Bizim problemimiz dünyanın her tarafında hükümetlerinin liderlerinin diktalarına itaat edip savaşa giden insanların sayısı ve bu itaatkârlık yüzünden ölen milyonlar.” (Howard Zinn.)
[9] Dahası da var! Savaş söz konusu olduğunda sadece insan ölümleri akla geliyor. Oysa savaşlar sadece insanları öldürmüyor. Ekolojik yaşamı da yok ediyor. Ekolojik dengeleri aşındırıyor. Yaşamın temelini yok ediyor… Fakat, kapitalistler sadece savaştan kâr etmezler… Yıktığını inşa ederek savaş sonrasında da kâr ediyorlar…
Kapitalizm-emperyalizm var oldukça, savaşlar, çatışmalar, boğazlaşmalar da var olmaya devam eder… Fakat bir şey var: Kapitalizm dahilinde insanlığın ve uygarlığın bir geleceği yok… Vakitlice bu netameli sistemde çıkılamazsa, geriye kurtarılacak bir şey kalmaya bilir…
“Savaşa karşıyım” demek iyi-güzel de, o kadarı yeterli değil. Savaşın gerisindeki nedenleri, savaşın gerçek faili olan sistemi de sorun etmek ve gereğini yapmak gerekiyor… Velhasıl ne ile cebelleştiğini bilmek önemlidir denmiştir…
[10] V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yay., 1969.
[11] Alper Turgut, “Yine ve Yeniden Savaşa Hayır”, Birgün Pazar, Yıl:18, No:781, 27 Şubat 2022, s.5.
[12] Nilgün Özbaşaran Dede, “Savaşın Kazananı Silah Endüstrisi”, Cumhuriyet, 16 Mart 2022, s.16.
[13] Zülal Kardelen, “Emperyalizmin Hegemonya Savaşları”, Cumhuriyet, 13 Mart 2022, s.4.
[14] Özlem Yüzak, “Çanlar Kimin İçin Çalıyor?”, Cumhuriyet, 25 Şubat 2022, s.11.
[15] Oğuzcan Atış, “Hangi Ülke Ne Kadar Silah Aldı?”, 17 Mart 2022… https://www.milliyet.com.tr/dunya/korkutan-rapor-aciklandi-avrupa-ilk-siraya-cikti-hangi-ulke-ne-kadar-silah-aldi-6720107
[16] “Avrupa’dan Rusya’ya 346 Milyon Avroluk Silah İhracatı”, 18 Mart 2022… https://www.avrupademokrat.com/avrupadan-rusyaya-346-milyon-avroluk-silah-ihracati
[17] SIPRI Fact Sheet Mart 2021, Trends in International Arms Transfers 2020.
[18] Hayri Kozanoğlu, “Rusya Emperyalist mi?-2”, 15 Mart 2022… https://www.birgun.net/haber/rusya-emperyalist-mi-2-380532
[19] Ukrayna lideri Volodimir Zelenski, çok sayıda gönüllünün kendi saflarına katıldığını açıkladı. Ardından Rusya, aynı uygulamayı devreye alacağını duyurdu. Savaş durumu ve çatışmayı “normal bir yaşam tarzı” olarak gören paralı askerler için ücretlerin günlük 2 bin dolar olacağı iddia ediliyor. (Sertaç Eş, “… ‘Paralı’ Savaşa Doğru”, Cumhuriyet, 16 Mart 2022, s.6.)
Ukrayna’daki Rus işgalinin 16’ıncı gününde Kremlin’den bir hamle daha geldi. Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski’nin yabancı lejyon çağrısına Moskova Ortadoğu’dan silahlı milisleri bu ülkeye taşıyarak karşılık verdi. Karar Rusya Güvenlik Konseyi Zirvesi’nde alındı.
Devlet Başkanı Vladimir Putin’e kapsamlı bir rapor sunan Savunma Bakanı Sergey Şoygu çoğunluğu Ortadoğu’dan, 16 bin “gönüllünün” Ukrayna ordusuna karşı savaşmak için başvurduğunu belirterek, “Bu talepler para için değil, kişilerin arzuları olduğu için buna olumlu cevap vermeyi doğru buluyoruz. Birçoğunu biliyoruz, son on yılda en zor zamanda IŞİD’e karşı mücadelede yardımcı oldular” dedi. (“Lejyonlar Cepheye”, Birgün, 12 Mart 2022, s.10.)
[20] L. Doğan Tılıç, “Ütopyalar Çatışması”, Birgün, 12 Mart 2022, s.3.
[21] Mike Nelson, “Rus Birlikleri İçin Ters Giden Ne Oldu?”, Birgün, 7 Mart 2022, s.13.
[22] Melvin Goodman, “Deli Adam Teorisi”, Birgün, 7 Mart 2022, s.13.
[23] Rus milyarderler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline misilleme olarak Rusya’nın seçkinlerini mali açıdan zor duruma sokması amaçlanan yaptırımlara rağmen, özel jetler ve yatlarda dünyayı dolaşmaya devam ediyor. CNBC, Rusya’nın en zengin iş yöneticilerinden bazılarının mega yatlarını, muhtemelen ele geçirilmelerini önlemek amacıyla Karadağ ve Maldivler’e taşımaya başladığını bildirdi. (“Rus Zenginler Yatlarını ve Uçaklarını Kaçırıyor”, Sözcü, 3 Mart 2022, s.20.)
[24] Ergin Yıldızoğlu, “Yeni Dönemde ‘Normalleşmeyeceğiz’…”, Cumhuriyet, 24 Mart 2022, s.9.
[25] Yücel Demirer, “…’Antiemperyalist’(!?) Putin, ‘Özgürlük Savaşçısı’(!?) Zelenski”, 12 Mart 2022 … https://www.evrensel.net/yazi/90550/antiemperyalist-putin-ozgurluk-savascisi-zelenski
[26] “Otoriteye körü körüne inanmak gerçeğin en büyük düşmanıdır.” (Albert Einstein.)
[27] Güven Gürkan Öztan, “İki Yanlışa Muhtaç Değiliz”, Birgün, 26 Şubat 2022, s.9.
[28] Ergin Yıldızoğlu, “Ne Oluyor? Ne Oluyor?”, Cumhuriyet, 28 Şubat 2022, s.11.
[29] Uluslararası ölçekte muhtelif tutumlar mı?
Yunanistan Komünist Partisi (KKE) emperyalist rekabetlerin arasındaki gerilimin tırmanışının faturasını hakların ödeyeceğinin altını çizdiği açıklamada Rusya’nın, Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’ni tanımasına ilişkin mevcut sorunları çözmeyeceği gibi yeni bir emperyalist savaşa yol açacağı vurgusuyla, “KKE emperyalist savaşa karşı çıkıyor ve Yunanistan’ın Ukrayna’daki ABD-NATO-AB planlarına müdahil olmasına son verilmesini istiyor,” (“Her Türlü Savaşın ve Askeri Saldırganlığın Karşısındayız”, Birgün, 24 Şubat 2022, s.13.) denildi.
Latin Amerika’da Küba, Venezüella ve Nikaragua Rusya’yı desteklediği açıkladı. Küba, olaylardan NATO genişlemesini sorumlu tutarak, ABD ve ittifak üyelerini ikiyüzlü ve çifte standartçı olmak ile suçladı.
Şili’nin seçilmiş başkanı Gabriel Boric, açık bir biçimde Rusya’yı suçlayarak Ukrayna’yı desteklerken bölgedeki diğer ülkelerden hemen hemen benzer açıklamalar geldi. (Ertan Erol, “Putinciler, Ukraynacılar”, Evrensel, 28 Şubat 2022, s.9.)
Dünyanın büyük bir uluslararası çatışmasının arifesinde olduğu görüşündeki; Washington ile Moskova’nın “küresel hâkimiyet için savaş verdiğini” belirten Amerika Yeşil Parti’nin Eş Başkanı Ahmed Eltouny’e göre, Ukrayna’daki savaş, emperyalist politikaların sonucunda çıktı. “ABD, emperyalizmin dünyadaki en saldırgan ve utanç verici failidir,” vurgusuyla ekledi: “Rusya’nın yaptığı, ABD’nin Irak’ta yaptığının aynısıdır. Kendi uzun vadeli dış politika çıkarlarını elde etmek için bir güvenlik tehdidi ürettiler. Soğuk Savaş söylemleri oluyor ancak artık kapitalizm komünizme karşı değil, aynı oyuncular emperyalizmi daha iyi yayabilmek için yarışıyor. Rusya, nesillerdir emperyalist olan ABD’ye yetişmeye çalışıyor.” (Yaren Çolak, “İki Emperyalistin Güç Gösterisi”, Birgün, 4 Mart 2022, s.4.)
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı Almanya’da ‘Sol Parti/ Die Linke’ tarafından parlamentoda temsil edilen sosyalist sol içinde derin bir çatlağa yol açtı. Sosyal demokrat ağırlıklı koalisyon hükümetinin önceki dönemlerden büyük bir kopuşa tekabül eden yeni politikalarının açıklandığı Federal Parlamento Olağanüstü Oturumu’nda partisi adına konuşan Sol Parti Meclis Grup Başkanı Amira Muhammed Ali, saldırıyı açıkça uluslararası hukukun ihlâli olarak eleştirdikten sonra, Rusya’nın bu tutumunu yanlış değerlendirdikleri için özeleştiride bulundu. Ardından da Ukrayna’ya silah yardımı ve silahlanmayla ilgili kararlara karşı çıkarken Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar konusunda dikkatli bir dil kullanarak “Putin’e, oligarklara, Rusya’nın silahlanma sanayisine, devlet yönetimindekilere karşı etkisi olacak yaptırımları destekliyoruz,” dedi. (Gürsel Köksal, “Alman Solunda Savaş Ayrışması”, Birgün, 3 Mart 2022, s.9.)
Ayrıca Ukrayna krizinin girift yapısı Avrupa soluna da sirayet etmiş durumda. Sol-sosyalist çevrelerde yaşanan görüş ayrılığı daha önceki benzer krizlere oranla hayli fazla. Kıta Avrupası’nda solun tutumu farklılık arz ediyor. Yeşiller ve sosyal demokratların tavrı ibretlik. ABD’nin arkasına dizilerek Rusya’ya karşı ön saflarda yer alanların oranı bir hayli yüksek.
Liberal, sağ, muhafazakâr çevrelerle birlikte savaş borusunu çalmakta yarışıyorlar adeta. Görünen o ki günümüzün sosyal demokratları İkinci Enternasyonal’in tarihi hatasından hiç ders çıkarmamış. Kendi egemenlerinin ve de uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda mevzilenmeye devam ediyorlar.
Fransa solunda da benzer bir tablo söz konusu. Yeşiller Partisi’nin Başkanı Yannick Jadot, ateşe benzinle gidenlerden. Kiev’e güçlü bir jest yapılması gerektiğini belirterek Macron’u bu ülkeye gitmediği için eleştiriyor. Fransa Komünist Partisi Genel Sekreteri Fabien Roussel, Paris’in Romanya’ya asker gönderme hazırlığına karşı çıkarak silahsızlanma ve diyaloğun hayata geçirilmesini istiyor. Boyun Eğmeyen Fransa Hareketi’nin lideri ve cumhurbaşkanı adayı Jean-Luc Mélenchon ise daha net; “Fransa NATO’dan çıkmalı, Rusya’yla diyalog kurulmalı, eski Sovyet ülkeleriyle yakınlaşılmalı” görüşünde. Sosyalist Parti’nin cumhurbaşkanı adayı Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo ise Rusya’ya karşı Ukrayna’nın güçlendirilmesi gerektiğini savunanlardan.
İspanyol sosyal demokratlar da Alman fikirdaşları gibi Karadeniz’deki NATO misyonunu destekliyor. İspanyol savaş gemileri Galiçya’daki limanından Karadeniz’e doğru yol alırken PSOE’li başbakan Pedro Sánchez İngiliz-Amerikan oyunlarına teşne. Ancak koalisyon ortağı Podemos bu politikanın reddini savunuyor. Tam da bu nedenle koalisyonda ciddi bir Rusya krizi yaşanıyor. Madrid’de yaşanan anlaşmazlık ciddi bir koalisyon krizine dönüşmek üzere.
Podemos ve diğer yedi sol parti ortak bir çağrı yaparak Madrid’in NATO misyonuna katılımını tamamen reddettiklerini dile getirdiler. Alman FAZ’dan aktarırsak parti liderliğinden istifa eden Podemos’un kurucusu Pablo Iglesias, AB’nin nükleer silahlara sahip bir ülke ile Avrupa topraklarında askeri bir çatışmaya girilmesinin felaket olacağını söyledi, Savunma Bakanı’nın halka aptal muamelesi yaptığını kaydetti.
İngiliz solunun büyük bölümü ABD’nin kayıtsız koşulsuz destekçisi. Jeremy Corbyn’den İşçi Partisi liderliğini alarak partiyi sağa çeken Sir Keir Starmer, Ukrayna’yla ilgili Boris Jonhson’ın ve Muhafazakâr Parti’nin tutumunu destekliyor. Rusya’nın üzerine gidilmesi gerektiğini kaydeden Starmer Ukrayna’ya mutlak bir destek sunulmasını savunuyor.
Britanya’daki sosyalistler ise savaş çanları çalan ABD ve Britanya devletlerine karşı etkili bir muhalefet inşa edilmesini ve emperyalist sistemle savaşılmasını savunuyor. Sosyalist İşçi Partisi’nin yayın organı Socialist Worker’da 24 Ocak’ta yazan Tomáš Tengely-Evans, “ABD ve Rus emperyalizmi arasındaki tehditkâr mesele Ukrayna’yı savaşın eşiğine getirdi” diye yazdı. (İbrahim Varlı, “Savaşa Beş Kala; Avrupa Solunun Ukrayna Tutumu”, Birgün, 1 Şubat 2022, s.13.)
[30] V. İ. Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, çev: Yurdakul Fincancı, Sol Yay., 1979.
[31] Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1976.
[32] “Bazı sol/sosyalist entelektüeller de romantik bir savaş karşıtlığı ile somut durumun diyalektik bir yöntem ve tarihsel materyalist bir perspektifle ele alınması arasında salınıyor.” (Merdan Yanardağ, “Savaş ve Teorik Anti-Hümanizm!”, Birgün, 13 Mart 2022, s.11.)
[33] Merdan Yanardağ, “Ukrayna, Neo Naziler ve Batı”, Birgün, 27 Şubat 2022, s.10.
[34] Darvid Harvey, “Ukrayna Notları”, Birgün, 27 Şubat 2022, s.11.
[35] İsmail Daye, “Hitler’e Karşı Kurulan Sığınaklar Can Kurtarıyor”, Birgün, 27 Şubat 2022, s.9.
[36] İbrahim Varlı, “Sol Kimi Tutmalı; Ukrayna mı Putin mi?”, Birgün, 1 Mart 2022, s.9.
[37] Özdemir İnce, “Bir Tuhaf Hesaplaşma (1)”, Cumhuriyet, 11 Mart 2022, s.3.
[38] Murat Muratoğlu, “Rusya Zaten Kaybetti”, Sözcü, 28 Şubat 2022, s.7.
[39] Demir Küçükaydın, “Ukrayna’da Savaş-Ukrayna Meselesi mi Dünya Meselesi mi?”, 26 Şubat 2022… https://demirden-kapilar.blogspot.com/
[40] “NATO-Rusya gerginliğinde bana göre Rusya haklıdır. Doğaldır ki Rusya; sınır komşusu olan Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını istemeyecektir.” (Talat Teryüz, “ABD Niçin Avrasya’da”, Cumhuriyet, 2 Mart 2022, s.2.)
“Ülkemizde kimi parmaklar bugün ‘suçlu’ diye Rusya’yı gösteriyor. Nasrettin Hoca gibi söylersem: Hırsızın/ ABD’nin hiç mi kabahati yok arkadaş?” (Soner Yalçın, “Ya Hırsızın Suçu”, Sözcü, 2 Mart 2022, s.10.)
“Putin Ukrayna’da durdurulmazsa Polonya, Belarus, Moldova’ya da saldırır.” (Ruhat Mengi, “Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Ümit Yalım: Putin Ukrayna’da Durdurulamazsa Polonya, Belarus, Moldavya’ya da Saldırır”, Sözcü, 9 Mart 2022, s.11.)
“Rusya’nın akrabası ve komşusu Ukrayna’yı dev bir orduyla ‘gözü kara’ şekilde işgal etmesinin kendi açısından rasyonel olan ve olmayan nedenleri var.” (Cenk Başlamış, “Rusya ‘Panik Atak’ Geçiriyor”, Cumhuriyet, 2 Mart 2022, s.7.)
“Rusya’nın askeri harekâtı, ‘asıl savaşı’ bitirme hedefli savunma saldırısı olarak da yorumlanabilir. (Mehmet Ali Güller, “ABD Kuşatmasını Yarma Harekâtı”, Cumhuriyet, 26 Şubat 2022, s.12.)
[41] “İtalya’da İşçiler Savaşa Karşı Örgütleniyor”, 22 Mart 2022… https://www.evrensel.net/haber/457595/italyada-isciler-savasa-karsi-orgutleniyor-ukraynaya-gonderilen-silahlari-yuklemeyi-reddettiler
[42] “Rusya Sosyalistlerinin Savaşa Karşı Manifestosu”, 3 Mart 2022… https://www.avrupademokrat.com/rus-sosyalistler-dusmanlarimiz-kiev-ve-odessada-degil-moskovada-onlari-kovmanin-zamani-geldi/