‘Kendini sev’. Bu klişe söylemi, belki de bazılarımız hayatında defalarca duymuştur. Genelde ilk duyulma anında pek bir anlam ifade etmeyen, etse bile nasıl yapıldığını düşündüğünde pek bir cevabı olmayan soyut bir vızıltı gibi gelebilir. Ama bu kısacık iki kelimeden oluşan söylem, inanılmaz fazla anlam içerir ve öğrenildiği takdirde kişiye tüm hayatının en anlamlı, kalıcı ödüllerini verecek hediyeler barındırır bünyesinde. Hayatımızda yaşadığımız olaylar ne olursa olsun, ancak bu olaylara verdiğimiz tepkiler genelde üzüntüler, hayal kırıklıkları, depresyon vesaire gibi durumları yaratır. Bu durumların altına baktığımızda kişinin genelde kendine karşı olan sevgi seviyesini anlayabiliriz.
Günümüz insanı, insan ile ilgili olan, duyduğu her eğitime koşar oldu. Çünkü genelde bir çoğumuz hayatında mutluluğu, huzuru, sağlığı deneyimleyemiyor, ve her türlü çıkış yolu arıyor. Peki her türlü maddi, manevi, bolluğu deneyimleyen insanlarla, deneyemliyemeyen insanlar arasındaki farkı bir düşünürsek eğer, bu fark sizce ne olur? Detaylarda kaybolmadan bir bakarsak, aslında kendini sevmeyi ve kendini her türlü maddi, manevi bolluğa kendisini laik görebilenlerle, göremeyenler olarak bu farkı ayırt edebiliriz.
İş gerçekten özünde bu kadar basit. Buna inanmak istemeyebiliriz. Ancak durum böyledir. Kişi ne zaman kendisiyle olan savaşını bitirir ve kendisine karşı şefkat, affedicilik, anlayış özelliklerini geliştirir, o zaman hayatında yarattığı gerçeklik de ona göre değişmeye başlar. Bir kişinin kendine verdiği değerle, dışında yarattığı gerçeklik doğru orantıda gelişir ve değişir. Bu yüzdendir ki, tüm çıkış arayan insanların aslında özde kendilerine dönüş yolculuğunu aradıklarının farkında olmaları iyi bir hatırlatıcı olabilir. Çünkü bazen yolda kaybolur ve ne aradığımızı unuturuz. Oysa ki aradığımız kendimiziz, unuttuğumuz, yolda kaybettiğimiz, ‘Ben’i arıyoruz.
Ben de aynı şekilde bu yolun yolcusuyum, her gün biraz daha fazla farkındalığımı artırıp, kendime doğru yürümeyi öğreniyorum. Bazı günler kolay, bazı günler biraz daha zor olsa da, her kendime doğru attığım adımda, biraz daha fazla kendi özüme yaklaşıyorum ve onu daha yakından tanıma şansına erişiyorum. ‘Ben’, ‘Ben’ ile barıştıkça, affedicilik, anlayış ve sevgi de ayni oranda artıyor ve bunun içeride yarattığı huzur, dışarıda da kaçınılmaz bir şekilde kendisini göstermek durumunda kalıyor. İşte ‘Ben’e doğru yürünen bu renkli yolda, adım adım, küçüklü büyüklü atılan her adım ve emek, insanı kendiyle tekrardan bağlantıya geçirerek tahmin edilemez ödüllere boğar insanı.