Aslında sorunun tanımı çok basitti onun en yakın dostu gitmişti. O artık yoktu. O gittiğinden beri her şey çok zor olmuştu, hala da öyleydi. Onun gidişiyle gelen boşluğun yeri hiç bir şeyle dolamıyordu. Ne yaparsa yapsın o boşluk çok can yakıyordu. Kendinden kaçmak için çok uğraşmıştı ama olmadı, olduramadı, hayat ona izin vermiyordu.
Çok sevdiği birini kaybetmenin üzüntüsü çok büyüktü. Bu duyguları hissetmemek için çok mücadele veriyordu ama hayat onu bu duyguları hissetmesi için köşeye sıkıştırıyordu. Bu kaybın ardından tek bir çaresi vardı, o da kendi yaşam amacına hiç sarılmadığı kadar sımsıkı sarılmaktı. Ancak bu şekilde hayatta sakin bir şekilde devam edebileceğini biliyordu. Hep adanmıştı yaşam amacına ama hiç bu kadar sıkı sıkıya adanmış olmamıştı. İçindeki tüm umutsuzluklara rağmen, tüm yılgınlık ve yorgunluğa rağmen kendisi için hayatı anlamlandırmak çok önemliydi. Açıklamasını yapamadığı şeylere ancak böyle anlam verebilirdi diye düşünüyordu. İçineki karmaşık duygular ve bu duyguların tanımlanamayışı çok yorucuydu. Çok yorgundu aslında. Ama direniyordu. İçinde çok büyük umutsuzluklar oluşuyordu bazı günler. Bazı günler çok çaresiz hissediyordu. Ama kimse bilmiyordu. Sessizdi ve sessizliğinde mücadele veriyordu.
O bu duyguları geride bıraktığı günlerin olacağına hala inanıyordu. İnançlarından güç alıyordu. O en yakın dostuyla o kadar sürekli birlikte olmaya alışmıştı ki, hayatında bir kere bile yalnız hissetmemişti. Oysa şimdi ne yaparsa yapsın yapayalnız hissediyordu. O boşluk kelimelerle anlatılamayacak kadar büyüktü. Ama yine de bunun bir ilacı vardı, buna inanıyordu. Onun için, tamamen hizmet bilincine geçip birlik için hizmet edebilmekten geçiyordu sorunun çözümü, anlam karmaşasının çözümü. Buna doğru adım adım yürümeliydi ve yürüyordu da ama üstünde çuvallarla yürüyor gibiydi her adımda bu çuvalları boşaltmaya çalışıyordu. Tutunduğu tüm acı benliğini bırakmak çok yavaş ve zor bir işlemdi ama hafiflemenin ödülünün büyük olacağına inanmaktan başka bir çaresi yoktu.
İnsanın acısı ne olursa olsun hayatı kendisi için anlamlandırmalıydı diye düşünürdü her zaman ama şimdi işte gerçekten de bu pozisyondaydı. Şimdi inandığı şeyi tamamen deneyimlemek durumundaydı. Kaçışı yoktu. Hayata teslim ol, teslim ol, teslim ol diyordu sürekli. Sadece ileriye doğru adım at, adım at, adım at. Adım atmazsan bastığın yere gömülürsün ve oradan çıkman çok zorlaşır diye kendisine hatırlatıyordu sürekli. Hareketin içindeki bereketi elbet keşfedeceksin diye mırıldanırdı her gün kendi kendine.