Kendi içimizde ve kendi başımıza yıllarca bir şeyler yapmaya çalışırken kimi zaman zamana, kimi zamansa yalnızlığa yenik düştük. Üstüne de son zamanlarda daha da artan baskılarla, yıllarca psikolojik şiddetin bir çeşiti olan susturulmaya maruz kaldık.
Bu şiddet gibi daha birçoklarına yıllarca hayatlarının her anında ve alanında maruz kalan Kıbrıslı Türk ‘solcu abilerimiz’ yaralarını EVİN(!) içinde kibirli ve asi bir baba rolüne bürünerek örtmeye çalıştı.
Siyasetle içli dışlı olup sol cenaha daha yakın olan fakat net olarak da temsil edildiğini hissetmeyen Kıbrıslı Türk bireyler ya da gruplar susturulma politikalarından ve ev içindeki kibirden nasibini alarak zaman içinde sesinin duyulmayacağı hissine kapıldı.
*
İçine kapandı ya da içine hapsedildi.
*
Her geçen gün Kıbrıslı Rum barış severlerin Kıbrıslı Rum siyasilerine karşı haykırdığı barış sloganlarının yankısı yükselip sınırları aşarak kulaklarımızdan bedenimize işlemesi içimizde uyuyan aslanı uyandırdı!
Yıllar içinde yalnızlaşmanın, anlaşılmamanın ve geçen zaman içinde bunları normalleştirmenin oluşturduğu tembellikle, uykusunda evi yanan ve uykudayken hiçbir şeyin kokusunu alamayacağımızdan uyanamayan, sadece soluduğu dumanın etkisinden yarı baygın halde yatağına hapsolmuş bedenleriyle, rüyalarında her şeyin ve her yerin yandığını görüp hiçbir şey yapamayan şahsiyetler topluluğu haline dönüşmüştük!
28-29 Nisan Cenevre Görüşmeleri yıllardır yanan eve doğru gelen bir kasırganın var olduğunu ve her geçen gün daha da yaklaştığını, hatta artık gözle görünür olduğunu hatırlattı bizlere bu alev sıcağının ortasında!
Tüm yangın söndürücülerin tükendiğini sandığımız bu dönemde yükselen sesler hem yangını hem de kasırgayı durdurmaya yetecek kadar kolektif bir farkındalığın var olduğuna dair bir hissiyat oluşturdu çoğumuzda.
Bu oluşan hissiyat da bizleri tekrardan sokaklara döküp örgütlenmeye motive etti.
Yıllardır Duvarımız Belgeseli’nin, Home4Cooperation’un, Uzun yoldaki kafelerin, iki toplumlu ve çok toplumlu etkinliklerin tüm kuraklığa rağmen ektiği umut tohumlarının meyvesiydi bunlar.
Sokakların yeni meyvelerle 2003-2004 dönemi gibi olmasını beklemek yanlış olur.
Toprağımız aynı olsada ne hava koşulları, ne de tohum aynı tohum.
Bizler 2021 yılında yaşarmış gibi dökülmeliydik artık sokaklara!
Kadınlarımızla, siyasete ve aktivizme yeni meraksalmış gençlerimizle, apolitik fakat bu tarz konulara hassasiyet gösterenlerle, LGBTİ+ bireylerimizle yani; çağımızı bilerek ve de çağımıza yakışarak dökülmeliydik sokaklara.
Çığlıklarımız yardım çığlığından ziyade YETER haykırışları olmalıydı!
Kıbrıs Türk solu olarak kaybettiğimiz 18 Ekim 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası örgütlü mücadeleyi başarma yolunda adımlar attığımızı ve bu süreçte gençlerin her geçen gün daha da aktif ve lider olarak yer aldığını deneyimler olduk.
Sokaklara dökülüp kaprisli ve birbiriyle küs Kıbrıs Türk solunun tüm hallerinden sıyrılarak yapılacak olanları ancak kollektif bir şekilde yapabileceğimizi deneyimledik.
Cenevre görüşmeleri çöktü çökmesine de.
BİZ,
‘#hade
Federal Cyprus’ dedik!
‘Galk!
#unitecyprusnow’ dedik!
‘Şimdi dayanışa dayanışa çoğalarak barışı inşa etme ve demokrasi anlayışımızı 21.yüzyıla yakışır bir şekilde güncelleme için örgütlü bir şekilde mücadele etme zamanıdır’ dedik.
Cenevre de masa yine çöktü çökmesine de, ‘biz zaten masa etrafında değil, sokaklarda haykırmaya geliyoruz’ dedik!