Son 72 saat içinde Bilişim Suçları Yasası kapsamında 2 gazeteci ve 1 sendikacı polise ifade vermeye çağrıldı.
Sorun mu var?
Yok tabii!
İçimiz rahat mı?
Hiç olmadığı kadar.
Mis gibi yasa.
Uzak diyarlardan uzmanlar gelmiş de yardım etmiş bir kere. Uzak diyarlar ve hiç görmedik ve hiç bilmiyoruz oraları. Hapiste gazeteci falan da yokmuş oralarda. Katiyen de olmazmış. Özgürlük ise her yerdeymiş uzak diyarlarda. Oralar, tam bir ileri demokrasi timsaliymiş.
Bir de “abuk sabuk” konuşmayın.
Yerli yersiz eleştiri ise hiç yapmayın. Beyefendiler ve hanımefendiler yasa üzerine çok çalıştı. Yasaya çok çalışmaktan, bunun zottirik ceza yasası ile birleştiğinde ne biçim bir otoriter durum yaratacağına odaklanamadılar belki. Biraz da acele edince, bazı istisnalar olacak tabi.
Ancak, sakın ha sakın eleştirmeyin. Eleştirirseniz, ya bilgisizsiniz ya da özgürlük derdiniz yok; seçim derdiniz vardır…
Sahi, bu yasa olmasın da, orman kanunları ile mi yönetilelim ?
Mandıra mı burası?
Artık, çok rahat olmak lazım. Çok rahat!…
Hiç gerilmemek lazım.
Bilişim çağını en güzel noktasından, en güzel yasayla yakaladık!
Tutamaçlarından tuttuk bilişimi, kimse tutamaz bizi!
Oh be…
Yasaya onay verenler sayesinde içimiz de pek rahat.
Sonuçta, bu yasa ifade özgürlüğüne müdahale anlamına gelmiyor!
2 gazeteci, 1 sendikacı polise davet edilince ifade özgürlüğüne zarar geldiği nerede duyulmuş?
Önce anlaşalım.
Polis bir kere toplumun güvenliği için var. Geçen hafta gördünüz işte, mültecilerden “korumuştu” toplumu.
Sıyırıp geçmişti kurşunlar…
Yine “koruyor” toplumu…
Sıyırıp geçiyor…
Çünkü yasalar öyle emrediyor…
Bundan sonra mümkünse konuşa konuşa bekleyin.
Görünen köy kılavuz istemez ama bazılar da görmek istemez…
Konuşun, konuşturun…
Ne de olsa konuştukça, sıra bir gün hepimize gelecek…