Dünkü haftalık gazete Kathimerini’de Andreas Parashos’un geçen Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in Kıbrıs’ın tek silahının diplomasi olduğunu söylemesi üzerine doğan tepkilerden hareketle güzel bir yazısı yer alıyordu. Soğutmadan sizinle paylaşıyoruz.
Helen dilinde bir fabl vardır. Fi tarihinde fareler konseyi toplanmış kediyi kovmanın yollarını arıyormuş. Sonunda yaşlı bir fare müthiş bir fikir atar ortaya. Kedinin kuyruğuna bir çan bağlayalım. Ama çanı kedinin kuyruğuna bağlayacak kadar ona yaklaşacak fare kim olacak sorusu o günden bu yana cevapsız kalır. Andreas Parashos bu mitten bir cümleyle başlıyor yazısına.
Bu makale ilk kez 28 Haziran 2020 tarihinde Kathimerini Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazar: Andreas Parashos, Kaynak: Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu, Çeviri: Vula Harana
Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in Çarşamba günü KRYK RIK’e yaptığı açıklamayla “çanı kedinin kuyruğuna kim bağlayacak şeklindeki ebediyet öncesi problemi”, yeniden hatırladık. Cumhurbaşkanı “Militarizasyon yoluyla bir çözüm sağlayabileceğimizi düşünmek, Kıbrıs Helenizminin sonu olur, ki bu istemediğim bir şeydir[…] Silahlarınızı seçerken gerçekleri bilmek zorundasınız” dedi ve Kıbrıs Cumhuriyetinin kullandığı tek silahın diplomasi olduğunu açıklığa kavuşturdu.
Cumhurbaşkanının bu açıklaması bazı çevrelerin kızgın tepkilerine yol açtı.
Açıklamayı takip eden şeyler gerçekten tarif edilemez. Politik kuliste cep telefonları tutuştu, öfkeli savaş kaptanları gazetecilere Anastasiadis’in korkunç yanlışını eleştirdi durdu. Öncelikle Twitter balkonuna, “kabul edilemez açıklama” ifadesi herkesin görebilmesi ve dehşete düşmesi için asıldı, Facebook kahvehanelerinde Azrail Anastasiadis Kabus’uyla aynı fikirde olanlar arasında kelle avına çıktı. İmia’yı hatırladım, Ocak 1996’da Yunanistan ve Türkiye arasında bir savaşa ramak kalmasına neden olan korkunç krizi.
1996 Ağustos’unda, Gümülcine Fener’inden ve Limasol eski gemi hattı üzerinden “Samos” tank çıkarma gemisi ile İmia adacıklarından geçme şansını elde eden gazetecilerden birisiydim. Rahmetli meslektaşım Dimitris Andreu, bir önceki adadan İmia’da düşen Yunan helikopterinin üç ölüsü için çelenk satın almayı akıl etmiş ve “Samos”un kaptanı İsidoros Tsoutsouras’ın huzurunda ölülerin anısına onları dalgalara bırakmıştık.
O sırada “denizdeki bazı kayalıklar için can kaybetmenin ya da daha da kötüsü savaşmanın akıl almaz bir şey olduğunu” söylemeye cesaret ettim. Meslektaşım Dimitris, rahatsız ve azarlayıcı bir ifadeyle cevap verdi: “Dikkatli ol, bunları düşünme hakkına sahipsin, ama söyleme hakkın yok!” dedi. O dönem gazeteleri Türk-Yunan gerginliğini etkisiz hale getirmeyi üstlenen ABD’li diplomat Richard Holbrooke’un, Türkiye Başbakanı Tansu Çiller’e gemilerini alıp gitmesini zira ABD’nin iki Türk gazetecisiyle bir iki Yunan balıkçısı üzerinde bir keçinin yaşadığı bir kayalık için dalaştı diye iki NATO üyesi ülke arasında bir çatışmaya izin vermeyeceğini söylediğini yazmıştı.
İmia kayalıklarının bir tarafında Yunan savaş gemileri karşı tarafında ise Türk gemilerinin karşılıklı konuşlanması ile gelişen kriz 1996, 30 Ocak gecesini 31 Ocak’a bağlayan gece çımıştı. Heyecan Glafkos Klerides’in bulunduğu Lefkoşa Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda da tavan yapmıştı. Etrafı bir grup meslektaşıyla sarılmış Kliridis Yunan Başbakanı Simitis ile nafile görüşmeye uğraşıyordu. Simitis o sırada Washington ile açık hattaydı. Bu sıkıntılı anların ortasında, o zamanki Ulusal Muhafız komutanı Nikolaos Vorvolakos da çıkagelmişti. Adam kendi kendini danışman ilan eden kişiler tarafından Başkan Kliridis’e müdahale etmesi için gaza getirilmişti. Vorvolakos, 8.000 yedek askerin silahlandırılmasını önerdi. Klerides nasıl diye sorunca “kişisel temasla” cevabını aldı. “Öyleyse 8000 aileyi uyandıralım mı yani?” diye sordu Kliridis. Korgeneral “evet” dedikten sonra Kliridis’in cevabı şu oldu. “Savaşın Kıbrıs’tan mı başlamasını istiyorsun?
Kim? “Birleşik Savunma Doktrini’nin ve aktif yanardağ politikasının Kliridis’i, bunları bu politikaların hayata geçirilmesinde ana çalışma arkadaşı Vorvolakos’a söylüyordu.
Şimdi Nikos Anastasiadis’in, Kıbrıs sorunu konusundaki uzun bir keşif turundan sonra, Kliridis kökenlerine geri döndüğünü düşünüyorum. Ama hâlâ birçok kez yazdığım gibi, Kıbrıs sorununun uzun süre önce can verdiği kanaatim devam ediyor. Anastasiadis’in niyetleri hakkında beni daha iyimser yapan şey, Kathimerini’ye verdiği demecinde söylediği şeydir. Anastasiadis’in “bir sonraki Cumhurbaşkanına gerçekten modern ve esasen sosyal bir devlet bırakmak istediğine” dair ifadesidir. Bu nedenle, büyük sağlık reformu YESİ’yi hayata geçirmeyi başardıktan sonra, geri kalan reformların yarısını da başarsa dünyanın halk yanlısı bir program uygulayan tek sağcı lideri olacak.