Ey korona! Ey korona bey! Çin’den başlayıp, utanmadan sıkılmadan bizim mahalleye kadar gelen, hayatımızı alt üst eden musibet. Şahlanan ekonomimizi, her şeyden önemli seçimlerimizi, Mart ayı itibari ile normalde yoğunlaşacak olan barbekü ziyafetlerimizi utanmadan, sıkılmadan alt üst eden terörist yapı. İnine gireceğiz (edebi anlamda tabii ki, normalde lütfen bizden uzak dursun!), inine…
Tabii ki sen öyle görgüsüz, adet, adap bilmeyen bir şeysin ki, kalktın ta uzaklardan, Çin’den bizim memlekete geldin. Bakın burası çok enteresan. Ta Çin’den yola çıkıp, şahlanmakta olan ekonomimizi vurmak için bizi buluyor…
Her neyse lafı fazla uzatmayalım. Geleceği varsa göreceği de var. Lakin de ‘görmeye’ başladı bile. Korona korona olalı öyle milliyetçi salvolar, kendinden emin duruş görmedi, görmeyecek de. Gıbrıs milliyetçisi dik durur, iri durur. Bu koronayı da alt etmeyi bilir. Küçücük bir adayı karpuz gibi ikiye ayırıp bir yanında dünyadan bihaber ve soyutlanmış durumda kalmayı başarabilen zekâ koronayı da yener.
Gıbrıs milliyetçisi sözü ile sadece adanın ‘kurtarılmış’ yarısı olan ‘kktc’yi kast etmiyoruz. Bu ‘sporu’ adanın güneyinde de büyük zevk ile yapanlar yok değil. Misal, korona’nın yayılışının ilk saatlerinde, Türkçe ana dilli adalıların son gelişmelerden ve resmi açıklamalarından zamanında Türkçe olarak bilgilendirilmesini ‘zaman kaybı’ olarak niteleyen birçok ileri zeka insanımız da yaşıyor adanın güneyinde. Bunu not edelim bir tarafa (bu başka bir yazının konusu vesselam).
Ama bizi dünya edebiyat tarihine girecek bu kısa betimlemede esas ilgilendiren mesele kuzeydeki milliyetçi münevverlerimiz. Mesela adanın güneyindeki resmi açıklamaları Helence’den Türkçe’ye sözüm olan ‘halk bilgilensin’ diye çeviren ‘sinsi, çok tehlikeli, bir o kadar da eksantrik’ gayrı milli ve hatta gayrı insani unsurları anında gözüne kestiren klavyeli kefenliler…
Ne göz var onlarda bilir misiniz? Gayrı milli, maneviyattan yoksun cisimleri ta kilometrelerden uzakta gözüne kestirir. Korona morona tanımaz o gözler. Hemen huylanır. Madem ki su uyumakta ama düşman uyumamaktadır, öyleyse milliyetçi münevver de gözü açık bir şekilde uyuyacaktır. Gözü açık (en azından bir tanesi) ve baş parmağı akıllı-akılsız telefonun klavyesinde… Uyur gibi yapıp internet ortamında devletin milli, manevi, bir o kadar derin, gizemli, mukaddes ilkelerini koruyan bekçi ordusunun gözünden ne korona kaçar ne de süblime mesajlar aracılığı ile Gıbrıslı Türkleri Gıbrıslı Rumların ‘yaması’ yapmak isteyenlerin planları…
Efendim nedir bu planlar? Aslında içerikleri çok basit. Adanın kuzeyindeki, insanlık, deha, aydınlanma, teknoloji, maneviyat ve bir o kadar çok değer ve ilkenin ürünü olan, aslında piramitler gibi ‘insan mı yaptı yoksa başka bir medeniyet mi, mesela uzaylılar filan’ sorusunu akla getiren devlet yapılanmasının resmi ismini ve şahsiyetini bilerek görmezden gelip, adanın güneyinde ‘devlet gibi görünen heyulanın’ varlığını pekiştirmeye yönelik planlardır esasta anlatmak istediğimiz. Bu ultra-zararlı faaliyetlerin peşinden koşanlar korona gibi bir meseleden faydalanmak sureti ile adalı insanın bir kısmında çok kuvvetli bir şekilde yanmakta olan milliyetçilik şelalesinin üzerine su, kum, zivania, Chivas viski, rakı ve ouzo atmak suretiyle o büyük ateşi söndürmeye çalışmaktadır (son günlerde yeni durumdan ötürü kolonya da atıldığı ve alevin sönmek yerine daha da parladığı öne sürülmektedir).
Öze dönecek olursak, başlıkta belirttiğimiz üzere koronanın bu topraklarda milli ve harbi duygularla donanmış şahsiyetlerimizle olan imtihanı çok sert geçecektir. Esasında milliyetçi şahsiyetlerimizce de ‘büyük bir tezgah’, bizimkilerin girmek-girmemek ikilemi içerisinde kaldıkları Şengay Beşlisi’ni vurmak için kurgulanmış bir oyun olarak ele alınan korona çok düzlemlidir ve tıbbi boyutundan çok önem arz eden mesele bu işin manevi ve psikolojik boyutudur…
Şimdi tabi yukarıda özetlediğimiz meseleyi ‘korona olayı bunun başına vurdu’ gibi basite indirgeyecek olan okuyucularımız da olabileceğinden biz bu yazıya Nasreddin Hoca ile nokta koyacağız. “Hocam ne yapıyorsun” sorusunu soranlara ve ‘hocaya’ deli muamelesi yapanlara “göle yoğurt mayalıyorum, ya tutarsa” edası ile yanıt vermek durumdayız. Bakın burası çok önemli.
50 küsur yıl evvel önce ada karpuz gibi ikiye bölünür dediklerinde inanmadınız, oldu da bitti maşallah…
50 yıl sonra, korona derin odakların milli duruşumuzu sarsmak için icat ettiği bir alet, dediğimizde ne diye kararsız duruş sergilersiniz ki?
*Korona moronadan nalları dikmeden evvel mutlaka ama mutlaka okunması zaruri, dünya edebiyat literatür tarihine mihenk taşı olarak geçecek olan, güçücük bir adanın ortasındaki bir köyde hapis kalmayı başaran ileri bir dehanın** yazı serisi. Arkası gelecek. Arkanız sağlam yani. İyi okumalar.
**Dehamızın herhangi bir dinle, ulus, devlet olguları ile yakından ve uzaktan alakası bulunmamaktadır. Her şeyi sorgulamaktadır. Hatta kendisini bile 24 saat sorguladığı konuşulmaktadır. Karamsarın tekidir. Düztabanlığı meşhurdur. Kimlik olarak bir tek Fenerbahçeliliği kullanır ama o da iflas ettiğinden, tam anlamıyla kimliksizdir.