Çavuşesku, tam 31 yıl önce, 25 Aralık 1989 günü, askeri bir mahkemede yapılan 55 dakikalık yargılamanın sonucunda, eşiyle birlikte idama mahkûm edildi. Mahkeme, ortalıklara savrulan yalanlardan kurulmuş kocaman bir tiyatroydu. Eşiyle birlikte apar topar çıkarıldıkları bir duvarın önünde kurşuna dizilişleri, tüm dünyada aynı anda yayınlandı. Sıkı bir sansürün hâkim olduğu TRT 1 ekranlarında da.
O güne “Noel Devrimi” dediler. Haberler, onların, bir halk ayaklanmasının sonucu olarak idam edildiğini özellikle vurguladı.
Romanya halkı “özgürlüğünü” kazanmıştı o idamla!
Kapitalist darbe Timişoara’dan başlarken; içeriye sızdırılan kapitalist propagandalarda, serbest piyasanın insanlara özgürlük, istediğini tüketme hakkı ve Amerikan rüyası getireceği anlatılıyordu. Krizlerden, açlıktan, evsizlikten, sefaletten, işsizlikten, güvencesiz ve esnek çalışma koşullarından ise hiç bahsedilmiyordu.
Çavuşesku’nun çocukları da; işadamı, girişimci, at hırsızı olarak halkın kanını emmek yerine bilim insanı olmayı tercih etmelerine, biri atom fizikçisi, diğeri matematikçi olarak üniversitede profesör olarak çalışmalarına rağmen emperyalist kara propagandanın en iğrenç örneklerinden nasiplendiler. Öyle ya; böylesine “kötü” bir anne baba ancak “daha kötülerini” yetiştirebilirdi.
Romen halkı hatırlıyor, karşılaştırıyor…
Romanya; 1948 yılında tarımda kolektivizasyona geçerek ülkenin tüm topraklarını ortak mülkiyet haline getirirken, emperyalizmin kara propagandasıyla “eskiden toprak sahibi olan çiftçileri topraklarından kopararak zor şartlar altında yaşamaya mahkum ederek” ülkenin içerisindeki her bir insanın tek tek doyurulmasını sağlamıştı. Bir başka kara propaganda hikayesinde olduğu şekilde “kurulan dev tarlalarda, savaş öncesi dönemin liderleri ve muhalif entellektüeller tutuklu halde çalıştırılarak” onların sırtından da geçinilmemişti. Tarlalarda, fabrikalarda, tüm halkın ortak mülkiyeti, ortak üretimi örgütlenmişti. Romanya sosyalizmi; örgütlü bir halka, ortaklaşa üretimle yeni bir yaşam kurmayı öğretmeye çalışmıştı.
Sosyalizm’de doğup büyüyenler; çocukluklarındaki “zorunlu” sosyalleşmelerde belediyelere giderek satranç, atletizm, müzik ya da resim atölyelerinde kültür ve sanatın içerisinde olduklarını hatırlarken, bugün bunları çocuklarına yaptırabilmek için para harcamak zorunda olduklarını görüyorlardı. Ardından; bir sanat dalı ile ilgilenenlerin, üstelik hiçbir ek iş yapmadan maaş alabildiklerini hatırlıyorlardı. Gittikleri herhangi bir diş merkezinde sadece kimliklerini göstermenin tedavi olmak için yeterli olduğunu, ısınmanın, barınmanın ve ulaşımın ücretsiz olduğunu da.
Kapitalizm, Romanya’ya girdiğinde önce sanatçılar, sporcular ve öğretmenler işsiz kaldı. Ardından; batının “çalışma kampları” diye tanımladığı devlet çiftliklerinden uzaklaştırılan emekçiler. Tarımın gelişkin olduğu o topraklarda; sermaye, devlet çiftliklerini yeniden mülkü haline getirdiğinde oradakileri atması, normaldi! Fabrikalar sermaye sınıfının mülkiyetine geçerken, önce “kâr etmiyor” denilen fabrikalar kapatıldı, yabancı sermayenin talanına açıldı. Ardından; kalan fabrikalar en fazla parayı getirene satıldı.
Halkın ortak mülkiyeti pazara dökülürken eski sahiplerine delikli kuruş bile gösterilmedi.
Aradan 31 yıl geçti. Romanya halkı bu sürede “özgürlüğü” iliklerine kadar yaşadı. Kapitalist özgürlüğün sunduğu “nimetler”; bugünlerini, Çavuşesku “diktatörlüğü” ile karşılaştırmak zorunda bırakacak kadar önemliydi. Rusya’da, Polonya’da, Almanya’nın doğusunda ya da bir başka “eski” sosyalist ülkede olduğu gibi.
Kapitalist dünya “Noel devrimi” diyor ama Romanya halkının büyük bir çoğunluğu öteden beridir konuştukları “CIA ajanları darbe yapacak” söylentisinin gerçeğe dönüşmesini hatırlıyor.
Romanya halkı; kapitalizmde, topraklara ve fabrikalara sermayenin yeniden el koymasından sonra işsizliği, aşsızlığı, sosyal güvencesizliği… kısacası yoksulluğu gördükten sonra karşılaştırmayı nedenleri ve niçinleri ile birlikte yapıyor oldu.
Bu nedenle; otuz yıldır yapılan anketler halkın komünizmi kapitalizme yeğlediğini ortaya koyuyor. Ankete katılanların yüzde 60’ı, komünizmi ilkesel olarak, “iyi bir fikir” diye nitelerken, komünizmin kapitalizmden daha iyi olduğunu düşünenler diğerlerinden iki kat fazla çıkıyor. Otuz bir yılın sonunda kapitalizme sırtlarını dönüyorlar.
‘Noel devriminin’ kaybedeni halk oldu
“Noel devrimi” ile daha önce toplumsal olan tüm mülklere sermaye tarafından el koyulmasından sonra halk kaybetti. Sosyalizm yıkıldıktan sonra halk adına neredeyse hiçbir şey yapılmadı. 1979 yılında hizmete açılan Bükreş Metrosu o tarihlerde 47,6 km uzunluğu ile Avrupa’nın en uzun metrosu olma özelliğini taşırken son otuz yılda ancak 15 km uzatıldı. Romanya, sanayileşen bir ülkeydi. Şimdilerde herkes tarafından bilinen Dacia markası, sosyalist Romen halkının emeğiyle var edilmişti. Kapitalist özgürlük talanında, 1999 yılında, Renault’ya satıldı. Dacia’nın kârı otuz yıldır emekçilerin değildi zaten ama artık Fransa sermayesinin cebine gidiyordu.
Rusya’da oligarkları yaratan kapitalizm, Romanya’da da onların küçük kardeşlerini yarattı. Rus oligark Abramoviç İngiliz Chelsea takımını satın alırken, Romanya’da Gigi Becali ve Ioan Niculae gibi futbol takımlarını satın alabilecek mafya lideri küçük kardeşler ortaya çıktı. Toplumsal zenginlik bir avuç kişinin elinde toplanırken, onların denetiminde orta-üst sınıf “girişimci”ler peydahlandı. Tüketim kültürüne dayalı enformasyon alabildiğince yürütüldü, gelir dağılımı makası olabildiğince açıldı. Romanya halkının çok uzun zaman önce unuttuğu kapitalizm gerçeği; kendini en son sokakta yatanlarda ya da evsizlerde kendini gösterdi.
Kapitalizm, Romanya’yı borç batağına sapladı. Uçsuz bucaksız tarım arazilerini üretime kapatarak, yurt dışından gelip alacak sermaye şirketleri ya da zenginler için bekleyen vitrin malzemesi haline getirdi. Halk, kıtanın en fakirlerinden birisi haline getirildi.
Yükselen meslekler; inşaat işçiliği ya da seks işçiliği oldu. Ülkede ekmek bulamayanlar özellikle AB üyeliği ile önlerine sunulan seyahat hakkı ile dünyanın dört bir yanına ucuz iş gücü olarak dağıtıldı. Romanya işçi sınıfı ve emekçileri boğaz tokluğuna çalışmaya mahkûm edildi.
Bugün Romanya’da ayakta kalmış, altyapı ve gelişmişlik adına ne varsa sosyalizmin mirasıdır.
Romen halkı hatırlıyor, karşılaştırıyor…
Anılıyorlar, özleniyorlar
Çavuşesku’nun hatalarının konumuzla bir ilgisi yok. Romanya’nın sosyalist dinamikleri içerisinde bunların çözülmemesi beklenemezdi. Bugün ortaya çıkan sonuç, emperyalizmin Romanya’yı yuttuğudur ve “diktatör” olarak kurşuna dizilen Çavuşesku’nun Körfez ülkeleri ya da İsviçre bankalarında tek kuruşunun olmadığı, yabancı şirketlerle ortaklık bağının bulunmadığı.
Romanya Sosyalist Cumhuriyeti Devlet Başkanı Nikolay Çavuşesku, eşi Elena Çavuşesku ile birlikte kurşuna dizilerek öldürülmelerinin yıldönümlerinde, Bükreş’teki mezarları başında anılmaya devam edecek. Onu özleyenler, Romen geleneklerine uygun olarak mezarları başında şarap içmeye devam edecekler.
SSCB’nin yıkılmasıyla başlayan dönemde; oradaki insanlar, tanıştıkları işsizlik, yoksulluk, sefalet ve gelir dağılımı adaletsizliği, bitmeyen krizler ve savaş tehditleriyle, kapitalizmin üzerlerine büyük bir dramla çöktüğünü anlıyorlar ve henüz çok uzakta olmayan geçmişle karşılaştırmaya devam ediyorlar. İşte bu gerçek; Romanya yöneticilerinin ensesinde Çavuşesku’nun nefesini hissetmelerini sağlıyor. Tıpkı; Putin’in ensesinde Stalin’in nefesini hissetmesi gibi.
Biliyoruz ki; sermaye sınıfının tüyleri ürperiyor!