Büke Dorukan
Emekli Tümamiral Ali Deniz Kutluk, Rusya Analisti Aydın Sezer ve Hava Kuvvetleri İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Gürsel Tokmakoğlu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerini askıya almasının ele alındığı Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına konuk oldu.
Ali Deniz Kutluk, Uluslararası ilişkiler sorunların çözümünde yarım yüzyıl, bir yüzyıl gibi zamanlar ister, örneğin Ayastefanos Antlaşması (3 Mart 1878), Bulgar yan sınırının çözümü 1984’de, oldu geçen zaman 106 yıl. Burada ki sorunun gelecek nesillere daha büyük sorunlar bırakmamak envanterinde olması gerektiğini söyleyen Ali Deniz Kutluk, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de eli serbest, el üstünlüğüne sahip olduğunu ve başka hiç bir ülkenin de bu bölgede Türkiye ile boy ölçüşemeyeceğini savunan açıklamalarda bulundu.
Bu durumun Kıbrıs içinde geçerli olduğunu ve Kıbrıs’ta sorunun 1974’te çözüldüğünü savunuyor…
Programa izleyicilerden gelen sorulardan biri olan “kktc’yi tanıtmayı başarabilir miyiz?” sorusuna yanıt olarak Kutluk; “Başarabiliriz ve başaracağız da öyle bilinmelidir” yanıtını verdi. Bunun sebebini kktc’yi tanımak isteyen devlet sayısının çok olduğuna ve 20’den fazla devletin kktc’yi tanıyabileceğine bağladı. Ancak bu devletlerin ön koşulunun federal veya konfederal devlet yapısı için Birleşmiş Milletler ile arabuluculuğu görüşmelerine son verilmesi ve iki bağımsız devlet gibi olunması gerektiğini iddia etti. Bunun aksi bir durumda kktc’yi tanımları halinde ‘bu devletler niye Rum ve yunanla papaz olmak istesin kimseye kazancı olmaz’ şeklinde düşünüyorlar dedi.
Konuya ilişkin Kıbrıs sorununu ele alarak kktc’ye nasihatler veren Ali Deniz Kutluk adada kalıcı çözümün nasıl sağlanacağına ilişkin görüşünü şöyle aktardı;
“Ülkeler sorunlarıyla baş başa yaşamak zorundadırlar. Ülkeler bu sorunları çözerlerken irade örtüşmesine ihtiyaç gösterirler. İrade örtüştüğü zaman mesafe alırlar, devlet adamları iki tarafta da uzun soluklu kamuoyu bana ne der kaygısı, gelecek seçimde oy kaybederim kaygısından kurtulup ülkesinin çıkarını, doğacak nesillerin çıkarını ön görerek devlet ‘adamı’ gibi karar verirse o zaman ‘resmî çözümlere’ de el atabilirler ve çözümler kalıcı olur. Çözümlerin bir özelliği de adil olmasıdır, adil olmayan çözümler sürdürülemez.”
Lozan Antlaşması’nın dengesinin Ege’de bozulduğunu ve Türkiye’nin buna izin vermeyeceğini çünkü Ege’nin %80’nini kullanan Türkiye’nin şu an karasularının bulunduğu durum itibari ile %50’ye çekilmiş olduğunu ve adaların karasuları milinin 12 mile çıkması halinde bunun %20’nin altına düşeceğini söyleyen Kutluk deniz ve karasuları hukukunda Türkiye’nin tutumunu şu şekilde açıklıyor.
“Bu gerileme Türkiye’nin hayat damarlarını kesen bir durum olacağı için Türkiye siyasi olarak bir pozisyon almıştır. Türkiye’nin pozisyonu ülkenin hayat damarlarına el atacak bir hamleyi savaş sebebi saymasıdır. Bu yasal mıdır? Yasaldır!”
“Ülkenin toplumuna mal olmuş mudur? Türkiye’nin en büyük kurumu TBMM, oradan geçtiğine göre mal olmuştur.”
“Türkiye’nin pozisyonu hukukidir çünkü, Türkiye’nin karasularının genişletilmesi 1923 rejiminde başlamıştır. 1783’ten 1982’ye kadar dünyada tanınmış karasuları genişliği top atım menziline eş değer olarak 3 deniz milidir. Bundan istisna bir kaç devlet vardır ancak genel kabul budur.”
“1982’de adalara karasuları hakkı verilmiştir, adaların tanımı değiştirilmiştir ve sözleşmeye rezervasyon koyma hakkı hiçbir ülkeye tanınmamıştır. Türkiye’de bunu hayati çıkarlarına aykırı gördüğü için taraf dışı kalmıştır. Ancak Türkiye burada yalnız değildir, Türkiye gibi ‘aklı başında’ bazı devletler hukuki mekanizma da bunun dışında kalmıştır.”
“Başlangıçta Venezuela, Amerika, İsrail ve Türkiye Lozan antlaşmasına imza koymadılar. Ancak şu ana kadar imza koyduğu halde onaylamamış, ratifikasyon belgesini sunmamış 11 devlet var. Ama buna karşılık karasuları, deniz hukuku Geleneksel (Customary) hukukun bir parçası olmuştur.”