• Künye
  • Dayanışma
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası
Cuma, Aralık 19, 2025
Bulamadık
Tümünü Gör
Gazedda
22 °c
Nicosia
14 ° Cts
15 ° Paz
  • ANA SAYFA
  • YAZARLAR
    • GAZEDDA YAZARLARI
    • GÜNEYDEN YAZARLAR
      • PENNA
    • DÜNYADAN YAZARLAR
      • PROJECT SYNDICATE
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
  • TÜM İÇERİK
    • HABER ARŞİVİ
      • KIBRIS
      • DÜNYA
      • KORONAVİRÜS
    • MULTİMEDYA ARŞİVİ
      • GAZEDDAPOD
      • GAZEDDAWEBTV
  • ANA SAYFA
  • YAZARLAR
    • GAZEDDA YAZARLARI
    • GÜNEYDEN YAZARLAR
      • PENNA
    • DÜNYADAN YAZARLAR
      • PROJECT SYNDICATE
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
  • TÜM İÇERİK
    • HABER ARŞİVİ
      • KIBRIS
      • DÜNYA
      • KORONAVİRÜS
    • MULTİMEDYA ARŞİVİ
      • GAZEDDAPOD
      • GAZEDDAWEBTV
Bulamadık
Tümünü Gör
Gazedda
Bulamadık
Tümünü Gör

Zehirleniyoruz

Adayı çevreleyen ağaçsızlaşma, betonlaşma ve plansız şehirleşme, kirliliği hem yoğunlaştırıyor hem de görünmez kılıyor. Yaz aylarında ozon seviyeleri yükseliyor, Sahara tozu PM10 değerlerini fırlatıyor ve şehir içinde neredeyse hiç kalmayan yeşil alan, havanın daha durağan ve kirli hâle gelmesine neden oluyor.

Doruk Ekingen Doruk Ekingen
19 Aralık 2025
Okuma Süresi: 7 dk
A A
0
https://bsky.app/profile/gazeddakibris.bsky.socialhttps://www.threads.net/@gazeddakibris

Hava kirliliği Kıbrıs’ta çoğu zaman görünmez bir tehlike olarak kalıyor. Arabaların egzozundan yükselen gazları, sahra tozunun göğe astığı puslu sarılığı ya da yaz aylarında burnumuzun içinde yakan ozonu sıradan zannediyoruz. Oysa bunlar, her yıl dünyada milyonlarca insanın ölümüne yol açan sessiz bir salgının parçaları. Ada küçük; soluduğumuz hava ortak. Bu yüzden hava kirliliği teknik bir mesele değil, doğrudan bir yaşam hakkı meselesi. Bu satırları okuyan herkes, bugün en az bir kez bu kirliliğin parçası oldu ya da ona maruz kaldı.

Doktorama başlayalı yalnızca iki ay oldu. Her gün yeni bilgiler öğrenirken, kirleticilerin insan vücudu üzerindeki etkilerini daha derinlemesine anlıyorum. Laboratuvarda grafikler incelerken aklım sürekli Kıbrıs’a kayıyor; ailem, arkadaşlarım ve sevdiklerim gözümün önünden gitmiyor. Bilimsel olarak neye maruz kaldığımızı öğrendikçe, aslında hep birlikte nasıl bir zehir tuzağının içinde yaşadığımız daha net ortaya çıkıyor. Dünyaya temiz hava üzerine araştırma yapmak için yola çıkmışken, kendi memleketimin nefessiz bırakıldığını fark etmek insanın içini acıtıyor.

Bugün Lefkoşa’nın hava kalitesi birçok gün Londra’dan daha kötü. Kıbrıs’taki yüksek kanser oranlarının tesadüf olmadığını anlamak için Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine bakmak yeterli. Hava kirliliği, dünyanın en büyük çevresel sağlık tehdidi olarak tanımlanıyor. Her yıl yedi milyon insan kirli hava nedeniyle hayatını kaybediyor ve bunun dört yüz bini Avrupa’da gerçekleşiyor. Kıbrıs’taki sağlık sorunlarının önemli bir kısmının temelinde de soluduğumuz bu zehirli hava bulunuyor.

Trafiğin arttığını hepimiz görüyoruz; ancak trafiğin taşıdığı toksik yükü çoğu zaman fark etmiyoruz. Sabah saatlerinde sıkışmış trafikte dakikalarca beklerken, camı biraz araladığımızda içeri dolan o ağır havanın aslında ciğerlerimize NO₂, PM2.5 ve VOC taşıdığını düşünmüyoruz. Dahası, şehir içindeki yolların büyük bölümü evlerin, okulların ve parkların hemen yanından geçiyor. Bu durum, çocuklarımızın büyüme dönemlerinde sürekli kirletici soluması anlamına geliyor ve farkında olmadan yaşadığımız bir pasif zehirlenme hâli yaratıyor.

Bunun üzerine adayı çevreleyen ağaçsızlaşma, betonlaşma ve plansız şehirleşme, kirliliği hem yoğunlaştırıyor hem de görünmez kılıyor. Yaz aylarında ozon seviyeleri yükseliyor, Sahara tozu PM10 değerlerini fırlatıyor ve şehir içinde neredeyse hiç kalmayan yeşil alan, havanın daha durağan ve kirli hâle gelmesine neden oluyor. Tüm bunlar doğrudan çocukların bilişsel gelişimini, öğrenme performansını ve genel sağlığını etkiliyor. Surrey Üniversitesi’nden danışman hocam Prof. Prashant Kumar’ın araştırmaları, kirli havanın beyin fonksiyonlarını yavaşlattığını, dikkat süresini azalttığını ve öğrenmeyi zorlaştırdığını gösteriyor. Başka çalışmalar ise kirli hava altında satranç oyuncularının daha fazla hata yaptığını, baş ağrısı yaşadığını ve oyunu daha kısa sürdürebildiğini ortaya koyuyor. Yani kirli hava yalnızca akciğerleri değil, zihinsel performansımızı da sessizce tüketiyor.

Bu bilimsel gerçekler zihnimin bir köşesinde dururken, kısa süre önce Bristol Üniversitesi ile yürüttüğümüz bir çalışmada otoyol kenarında okulu bulunan velilerle konuşma fırsatım oldu. Velilerin en büyük endişesi çocuklarının her sabah maruz kaldığı havaydı. Okul zilinden önce, motoru çalışır hâlde bekleyen arabaların oluşturduğu yoğun kirliliğin çocuklara en fazla zarar veren etkenlerden biri olduğunu çok net biliyorlardı. Oysa bizde bu davranış, sıcak günlerde klima açık kalsın diye neredeyse tamamen normalleştirilmiş durumda. Ancak normalleşen her davranış sağlıklı değildir; hiçbir toplum çocuklarının soluduğu havayı bu kadar kolay göz ardı etmemelidir.

Tüm bu tabloya ek olarak, Kıbrıs’ın en büyük yapısal sorunlarından biri de toplu taşımanın neredeyse hiç olmaması. Gerçekte işleyen bir toplu taşıma sistemimiz yok; var olan otobüsler ise özel sektörün işlettiği, son derece eski, verimsiz ve yüksek emisyonlu araçlardan oluşuyor. Bu nedenle ulaşımın büyük kısmı özel araçlarla yapılıyor ve trafiğin yarattığı kirlilik katlanarak artıyor. Buna Teknecik’in her gün atmosfere bıraktığı ağır kirleticiler, asidik yağmurların tarımı etkilemesi ve yaşlı nüfusun bu koşullara karşı savunmasız kalması da eklenince, nefes aldığımız hava açık bir halk sağlığı krizine dönüşüyor. Evlerimizin çoğunda havalandırma standartlarının yetersiz olması ve şömine kullanımının yaygınlığı da bu krizi daha da derinleştiriyor.

Bu şartlar altında çözüm yalnızca şikâyet etmekte değil; adayı yeniden düşünmekte yatıyor. Trafik emisyonlarının azaltılması, modern bir toplu taşıma sisteminin kurulması, hava kalitesi ölçüm istasyonlarının artırılması ve tüm verilerin halka açık bir şekilde paylaşılması bu değişimin temel taşlarıdır. Şehir planlamasında ana yolların evlerin ve okulların içinden geçirilmesine artık izin verilmemeli; Teknecik gibi tesisler sıkı bir şekilde denetlenmeli ve ada genelinde kapsamlı hava kalitesi araştırmaları desteklenmelidir.

Bu dönüşümün önemli bir parçası da şehrin doğal dokusunu geri kazanmaktır. Yollarımızın kenarlarına ağaçlar ekmemiz gerekiyor. Bu yalnızca estetik bir ihtiyaç değil; doğrudan sağlık koruması. Ağaçlar, özellikle geniş yapraklı türler, trafikten yayılan kirleticileri tutarak havadaki PM2.5 ve NO₂ seviyelerini azaltıyor. Rüzgârın yönüne göre koruyucu bir bariyer oluşturarak okul bahçelerini, evleri ve yürüyüş yollarını kirlilikten kısmen ayırıyor. Dünya genelinde yapılan çalışmalar, yol kenarlarında oluşturulan yeşil koridorların hem gürültüyü azalttığını hem de çocukların maruz kaldığı kirletici seviyelerini belirgin şekilde düşürdüğünü gösteriyor. Kıbrıs’ın tamamen betonlaşan şehir dokusunda bu ağaçlar yalnızca gölge veren canlılar değil, soluduğumuz havayı arındıran doğal filtrelerdir.

Bu yaklaşım aslında daha geniş bir vizyonun parçasıdır. Kıbrıs’ta hava kalitesini iyileştirmenin yolu yalnızca trafikten ya da elektrik üretiminden geçmiyor; aynı zamanda şehri baştan aşağı yeniden tasarlamaktan geçiyor. Bugün dünyanın birçok yerinde uygulanan yeşil mimari modelleri, binaların çatılarına kurulan green roofing sistemleri, duvarları kaplayan dikey bahçeler ve apartman aralarındaki mini koruluklar, kirliliği azaltmanın ve şehir sıcaklığını düşürmenin en etkili yollarından biri olarak kabul ediliyor. Bu yapılar yalnızca oksijen üreten süslemeler değil; kirleticileri tutan, ısı adası etkisini azaltan ve yağmur suyunu daha sağlıklı yönetmemizi sağlayan ekolojik altyapılar. Kıbrıs’ın betonlaşmış şehirlerinde bu tür çözümler artık bir lüks değil, varoluşsal bir gereklilik hâline gelmiş durumda. Aynı şekilde, adanın enerji ihtiyacını daha temiz yollarla karşılayabilmek için güneşten rüzgâra kadar yenilenebilir enerji kaynaklarına çok daha ciddi yatırımlar yapılması gerekiyor. Dünyanın en güneşli coğrafyalarından birinde olup enerji üretimini hâlâ büyük ölçüde fosil yakıtlara bağlamak, halk sağlığını tehlikeye atan ve iklim krizini derinleştiren bir tercih olmaya devam ediyor.

Tüm bu yapısal sorunların yanında bireysel düzeyde de dikkat edilmesi gereken önemli noktalar var. Uzmanlar evlerin günde en az sekiz saat havalandırılmasını önerir; ancak dışarıdaki hava evin içindekinden daha kirliyse bu tavsiyenin bir anlamı kalmıyor. Trafiğin yoğun olduğu, toz fırtınalarının sık yaşandığı veya Teknecik’in aktif olduğu saatlerde pencereleri açmak, temiz hava almak yerine evin içine daha fazla kirletici doldurmak anlamına geliyor. Bu nedenle iç mekân kalitesini korumak için UV ışıkla çalışan hava temizleyiciler, doğru filtreleme sistemleri ve kontrollü havalandırma gibi çağdaş çözümlere ihtiyaç duyuyoruz.

Üstelik sorunumuz yalnızca dışarıdan gelen kirleticiler değil. Kullandığımız temizlik malzemeleri, oda kokuları, parfümler ve hatta pişirdiğimiz yemekler bile ev içinde secondary pollutant dediğimiz ikincil kirleticileri oluşturuyor. Bu maddeler, havaya salınan uçucu kimyasalların birbirleriyle veya ozonla reaksiyona girerek çok daha zararlı bileşiklere dönüşmesiyle ortaya çıkıyor. Farkında olmadan soluduğumuz bu kimyasal ağ, baş ağrısından hormon bozucu etkilere, astımdan uzun vadeli nörolojik risklere kadar uzanan ciddi bir tehdit yaratıyor. Bu nedenle iç mekân kirliliğini artık bir lüks tartışma değil, adada yaşayan herkes için temel bir sağlık meselesi olarak görmek zorundayız.

Sonuç olarak hava kirliliği Kıbrıs’ın en sessiz ve en öldürücü krizlerinden biri olmaya devam ediyor. Bu kriz ciğerlerimizi, beynimizi ve çocuklarımızın geleceğini etkiliyor. Bilimin ortaya koyduğu her yeni veri aslında bildiğimiz bir gerçeği tekrar hatırlatıyor: Nefesimiz zehirle doluyor. Ancak bu kader değil. Birlikte atacağımız küçük adımlar, araç motorlarını kapatmak, daha iyi filtreler kullanmak, toplu taşıma talep etmek, şeffaf veri istemek ve bu konuyu konuşmak yarının daha sağlıklı bir toplumunu yaratacaktır.

Kıbrıs’ın havası kirli olabilir; fakat geleceğimiz kirli olmak zorunda değildir. Önce zehirlendiğimizi kabul etmemiz ve buna birlikte dur dememiz yeterlidir.

Etiketler: çevrehavahava kirliliğinefesoksijensahratozzehir
Doruk Ekingen

Doruk Ekingen

(PhD) Doktora Araştırmacısı | CyLingo Kurucusu

Kaybolan Kelimelerin Peşinde Bir Yolculuk – Cylingo
Doruk Ekingen

Kaybolan Kelimelerin Peşinde Bir Yolculuk – Cylingo

Doruk Ekingen
14 Aralık 2025
Devam Et
Gazedda

© 2025 Gazeddakıbrıs - Copyleft

  • Künye
  • Dayanışma
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

Bulamadık
Tümünü Gör
  • Ana Sayfa
  • HABER
    • KIBRIS
    • DÜNYA
    • İKLİM KRİZİ | EKOLOJİ
    • KİTAP & KÜLTÜR & SANAT
    • KORONAVİRÜS
  • MULTİMEDYA
    • GAZEDDAPOD
    • GAZEDDAWEBTV
  • KARŞI AKIM
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
    • YAZARLAR
      • GAZEDDA YAZARLARI
      • GÜNEYDEN YAZARLAR
      • DÜNYADAN YAZARLAR
    • RÖPORTAJ

© 2025 Gazeddakıbrıs - Copyleft

Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız. Gizlilik ve Çerezler Politikası sayfamızı ziyaret edin.