Vicdani Retçi Murat Kanatlı, Avukatı Öncel Polili aracılığı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmenin (AİHS) 9. maddesi “düşünce ve vicdan özgürlüğü”, ihlal edildiği belirtilerek 2015’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvurmuştu.
AİHM, 12 Mart 2024 tarihinde kararını açıkladı ve Türkiye’yi AİHS’in 9 mahkemesini ihlalden mahkûm etti.
Türkiye karara itiraz ederek istinafa götürmüş, ancak 24 Eylül 2024’te AİHM Büyük Dairesi’nden yapılan açıklama ile birlikte istinaf reddedilmiş ve vicdani retçi Murat Kanatlı lehinde verdiği tarihsel açıdan çok önemli olan kararı da böylelikle kesinleşmiş oldu. Vicdani retçiler Halil Karapaşaoğlu ve Haluk Selam Tufanlı’nın da AİHM’de dosyalanmış davaları görüşülmeyi beklemekte.
Bölgemizdeki devam eden savaş yanında, Avrupa’nın birçok ülkesinde de savaş, silahlı çatışma riski bulunuyor. Özellikle Rusya, Ukrayna, Belarus gibi hâli hazırda savaşın sürdüğü coğrafyalarda zorla asker almaların yaşandığı koşullarda bu dava sayesinde seferberlik hazırlıklarında da vicdani ret hakkı tanındığını AİHM kabul etmiş oldu. Bu yönüyle de karar, bölgedeki savaş karşıtı mücadele için emsal teşkil ediyor.
Kıbrıs’ın kuzeyinde ise, Mart ayındaki AİHM kararına rağmen vicdani retçiler Halil Karapaşaoğlu ve Haluk Selam Tufanlı yargılanmaya devam ediyor. Hatırlandığı üzere, 30 Mayıs tarihinde Halil Karapaşaoğlu, yine AİHM’de görüşülmesi kabul edilmiş davası olmasına rağmen yeniden hapis cezasına mahkûm edilmişti.
Anayasa Mahkemesi’nin 13/2011 dağıtım 2/2013 numaralı kararındaki aşağıdaki kısmı hatırlamak önemli:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinde yer alan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nın yukarıda verilen 23. maddesinde sıralanan özgürlükler arasında yer almaktadır; Anayasa’nın 24. maddesinde de kişinin düşünce ve kanaatlarını açıklama hakkı olduğu ifade edilmektedir.
Bu karar, yoruma yer bırakmaksızın, vicdani retçilerin anayasal haklarının da ihlal edildiği, bunun da davaları ileri götürmekte ısrar eden Hukuk Dairesi yani Başsavcılık tarafından gerçekleştirildiğini de teyit etmektedir. Kıbrıs’ın kuzeyinde düşünce suçu vardır ve hala daha da vicdani retçiler düşünce suçlusu olarak hapsedilme riski ile karşı karşıyadırlar.
Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnisiyatifi bu hak ihlallerini Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne ve Komisyonu’na da taşıdı, sürecin de takipçisidir. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi temelinde hak ihlallerini takip edip, kararlar üretmektedir. AİHS’in 9. maddesine oldukça benzer olan Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 18. Maddesi’ni ihlal gerekçesi ile Türkiye, vicdani retçi Cenk Atasoy ve Arda Sarkut davasında BM İnsan Hakları Komitesi’nde de mahkûm olmuştu.
AİHM kararı önemli bir dönüm noktasıdır, önümüzdeki diğer önemli dönüm noktası ise kesinleşen AİHM kararı karşısında vicdani retçiler Mustafa Hürben ve Halil Karapaşaoğlu’nun Askeri Yargıtay’daki istinaf davalarının nasıl sonuçlanacağıdır.
Hak ihlallerinin önüne geçmek mümkündür, Anayasa Mahkemesi kararı açıkça bunun nasıl olabileceğinin de yolu göstermişti:
‘Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önerdiği gibi, askeri hizmet yerine sivil kamu hizmeti yapılmasına olanak tanıyan bir düzenlemeye iç hukukta yer verilmesi, tamamı ile yasa koyucunun, yani yasama organının değerlendirme ve takdirindedir.’
Yasa Koyucu, yani meclis, konuya dair yasal bir düzenleme yapmadığı sürece vicdani retçiler düşünce suçlusu olarak her an cezaevine yeniden girme tehditti ile karşı karşıya kalmaya devam edeceklerdir.
Yeni hapislikler olmadan vicdani ret yasal düzenlemesi hemen şimdi meclisten geçsin demeye devam ediyoruz.
‘Yurt ödevimiz barış, vicdani ret hakkımız’ dedik, demeye devam ediyoruz.
Ne bir gün, ne 1 TL cezayı kabul ediyoruz, #vicdanirethaktir, mücadele bitmedi, sürüyor, kazanacağız!