Çocuklara anası ve dayısı bakıyormuş. Onlar da böyleymiş. Baba yok. Baba bildiğin yok ama. Ne babalık diye bir kurum var ne de babalar baba olduğunu biliyormuş. Erkekler bir anda ben babayım artık deyince bunlar da kaçıp gelmişler.
Otuz yedi buçuk derece küvet gibi keyifleri vardı. Bunların olduğu yerde disiplin de kalmaz.
Bakkal’da bunları erotik buldu, belli burunlarından fitil fitil getirecekler.
Aman ne bakıyorsun. Mübarek sanki ilk doğadan geldiler. Biz de ikinci doğanın insanıyız sanki.
Akıldan yoksun, şımarık bir velet gibilerdi. Kadının yok edilmez gücünü temsil ediyoruz diyorlardı en son bakkala.
Bakkal’da şöyle bir süzdü kadını.
Bakkal hemen atıldı; erkek babasının oğlu olmalı ne işi var sürekli anasıyla dayısıyla diye.
Daha çok dayıları bakarmış çocuklara. Onlarda öyleymiş.
Çocuk da çeneli durur mu, annemin rahminde otuz yıl yatarım dedi bakkala.
Bakkal bence bunlar büyücü dedi.
Bir kertede bakkalla harcadılar birbirlerini.
Bakkal öyle dayı olmaz deyiverdi kadına. Dayı dediğin erkek gibi erkek olacak.
Ben de ortamı yumuşatmak için, belki konu değişir diye domates seçerken doğaya geri dönmek lazım dedim. Demez olaydım. Bana da bu kadar romantik olma dedi kadın.
Sonra bir de demez mi, siz buralı kadınlar neden yüksek ve sivri sesle konuşuyorsunuz diye.
Vicdan da kalmadı dedim bakkala kadının kadınla arasında.
Bakkal, vicdan eski Türk lirası dedi.