“Veritas odit moras”[1]
“Küreselleşme” dedikleri emperyalizm, ABD/NATO bağlamlı Ukrayna-Rusya Savaşı ile ulaşılan yere geldi. Ancak bu kadar değil; sıkı durun, dahası da olacak!
“Küreselleşme geri çevrilebilir” korkusuyla titreyenler, “Küreselleşme bitti” noktasında şimdi; ama bu daha başlangıç…
Bundan sonrası, daha sert bloklaşmalar, kapışmalar ve ötesi…
Küreselleşme sonrasında hegemonya savaşımları daha da kıran kırana, yeni kutupların cephesini oluşturacak…
Kolay mı? Joe Biden da ABD liderliğinde bir blok arzuladığını daha Ukrayna savaşından önce “Demokrasiler ve otokrasiler” ayrımıyla ortaya koymuştu.
Yani perde yeniden açılıyor!
Perdeyi açan vesileye ilişkin rivayet muhtelif…
Avrasyacılar, savaşın Putin’in güvenlik ve nüfuz alanına tecavüz eden NATO genişlemeciliği yüzünden çıktığını söylüyor.
Emperyalist Batı ise “NATO kışkırtmacılığı bahane, Vladimir Putin yayılmacılığı şahane” diyor.
İzahat ne olursa olsun -NATO kışkırtması ya da Putin yayılmacılığı- sonuç halkların katledilmesi…
Rusya’nın Ukrayna’ya girdiği 24 Şubat 2022’den üç gün sonra Rus devlet ajansı RIA Novosti’de yayınlanan makalede, “Ukrayna’nın, Rusya’nın bağrına dönmesiyle” birlikte Rus dünyasının yeniden bir araya getirildiği; Rusya’nın “tarihi ve de dünyadaki yeri için bunun elzem olduğu”; “Batı’nın küresel tahakkümüne bu vesileyle son verildiği”nden söz edilirken; Moskova’nın yolundan döndürülemeyeceği, dünyanın bu meyanda çok kutuplu yeni bir düzene geçeceği ilan ediliyordu.[2]
Öteki tarafa gelince, ABD müdahaleciliğinin yeni bir evresiydi yaşanan!
Malum emperyalist “müdahale”ler yeryüzünü cehenneme çevirirken, dünya barışını tehdit eden ABD her yerdeydi; Ukrayna’da olduğu gibi…
Elbette bu hâlin de bir tarihi var.
TARİH BİLGİSİ
Öncelikle, “ulusal sol” mahreçli, “Sovyetler döneminde oluşturulan ‘Ukrayna’ yapay ülkelerden biri oldu hep. Eski Slav dilinde adı, ‘sınır ülkesi’ demekti zaten…”[3] ya da “Ukrayna’nın aslında Sovyet dönemi ürünü olduğu söylenebilir…”[4] veya “Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya bir bakıma ‘Büyük Rusya’dır. Dilleri aynıdır ve halklarının çoğunluğu Slavdır…”[5] sonra da “Esasında Ukrayna tam olarak uluslaşamamış bir ülke konumunda,”[6] türünden “Ukrayna’nın Varlığı” tahrifatlarını tekzip ederek başlarsak: Ukrayna ile Rusya ilişkisinin tarihini[7] kavramak için XI. yüzyılda olanları değerlendirmek “olmazsa olmaz”dır.
VIII. yüzyılda, Ukrayna ve Rusya sözcükleri yoktu. Kiev ve Moskova prenslikleri vardı. Proto Slav dilinde Rus, “kürekçi” demekti ve Kiev’i alan Varegler (Doğulu Vikingler) Karadeniz’den Baltık’a uzanan topraklarına “Rus ülkesi” derlerdi.
Yani Viking kürekçilerinin ülkesi. Bugünkü Rusya’nın batısını da kapsayan ülkenin başkenti Kiev’di ve zaten bölge halkını 988’de Hıristiyanlaştırıp Konstantinopolis Baş Patrikliği’ne bağlayan da Kiev Büyük Prensi I. Vladimir idi.[8]
Rus kimliği veya Kiev Dükalığı Vareg Prensi Rurik tarafından kurulan Rurik hanedanı hükümdarlığı altında XI. yüzyıldan XIII. yüzyıl ortalarına kadar varlığını sürdüren bir federasyonun ürünüyken; ortakları Belarus, Rusya ve Ukrayna olmuştur.
Ukraynalı tarihçiler/ akademisyenler, Kiev Dükalığı’nı Ukrayna devletinin ilk kurucusu olarak görürler. Rus tarihçiler ise Knezliği Rus tarihinin ilk dönemi olarak benimser.
Uzun yıllar değişik biçimlerde ve farklı kuruluşlarıyla beraber yaşamışlardır.
31 Mayıs 1223’de Moğollar, Rusları Kalka Nehri Muharebesi’nde yendi. Moğollar, Kiev’i yakıp yıktılar. Rusya 1480’e kadar Moğol istilası altında yaşadı. Rusya, çarlığı ancak 1547’de kurdu.
XII. yüzyılda Koman, Tatar ve Moğol istilasına uğrayan, XIV. yüzyılda Polonya ve Litvanya’nın, bir ara da İsveç’in egemenliğine geçen bölgeye “Küçük Rus” anlamına gelen Russin deniyordu. Büyük Rusya halkına ise Rus.
1453’ten öteye Üçüncü Roma olduğunu iddia eden Moskova Patrikliği, 1686’da Kiev Patrikliği’ni kendine bağlayarak, Slav Ortodoksluğunun en üst makamı hâline geldi.
Bugünkü Ukrayna’nın kurucu soyu Kozaklar, XVIII. yüzyılda Büyük Rusya’nın vasallığını kabul etti ve Rus Çarlığı, ülkeye “sınır boyu” anlamına gelen Ukrayna adını verdi.
Ruslar, XII. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar İsveç ile savaştılar.
İsveç savaşı bitti, Fransa ile savaş başladı.
Napolyon, 13 ülkeden topladığı 680 bin askeriyle Rusya’ya girdi. Ruslar, “erzak bulamasınlar” diye işgal öncesi Moskova’nın dörtte üçünü yaktı.
22 Haziran 1941’de Hitler 4.5 milyonun üzerinde asker ile Sovyetler Birliği’ne saldırdı. İlk hedefi tahıl ambarı Ukrayna oldu. Hitler’in tek talimatı vardı; “hasarsız ele geçirin!” Keza; Ukrayna’da makine-traktör-çelik fabrikaları, tersaneler, manganez madenleri, 1.5 milyar tonluk demir yatakları, kömür damarları, alüminyum bileşikleri vardı. Ukrayna, savaş altyapısı yatağı idi.
1944’te Ukrayna’yı Nazi işgalinden Kızıl Ordu kurtardı. SSCB, Ukrayna ile Belarusya’nın Rusya’nın yanı sıra BM’nin kurucu üyesi kabul edilmesini sağladı.
Burada bir Ukrayna parantezi açarsak: Şubat Devrimi sonrası, 1917 Martı’nda Kiev’de, bir iktidar organı olarak Merkezi Rada kuruldu. 1917 Kasımı’nda Rada, Rusya bünyesinde Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu açıkladı. 1918’de Sovyet Rusya; Brest-Litovsk Anlaşması’nı Almanya ve müttefikleriyle imzaladığında, Ukrayna temsilcileri de vardı. Onlar da kendi bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu bağımsızlık uzun sürmedi. Rada heyeti, birkaç hafta sonra Alman bloğuyla ayrı bir anlaşma imzaladı. Güç durumda bulunan Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın, Ukrayna’nın buğdayına, hammaddesine ihtiyacı vardı. Ukrayna’ya asker ve teknik personel gönderip bunu da fiilen işgal bahanesi olarak kullandılar.
Merkezi Rada, işgal kuvvetlerinin doğrudan katılımıyla devrildi. İktidara, Ukrayna Halk Cumhuriyeti yerine, aslında Alman protektorası altında bulunan bir Ukrayna devletini ilan eden P. Skoropadskiy getirildi. Daha sonra Almanya ve Avusturya-Macaristan’da ortaya çıkan devrimci olaylar sebebiyle Skoropadskiy Almanların desteğini kaybetti. Sonra da Ukrayna milliyetçileri, 1918’de Güney Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin (GUHC) kurulduğunu duyurup Ukrayna Halk Cumhuriyeti’yle birleştiler. 1919’da Ukrayna birlikleri Polonya kıtaları tarafından ezildi. Eski GUHC toprakları, Polonya’nın egemenliği altına girdi. Sonra Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti (RSFSC), Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Polonya arasında 1921’de Riga Anlaşması imzalandı. Eski Rusya İmparatorluğu’nun batı toprakları Polonya’ya geçti. Polonya hükümeti iki savaş arası dönemde “batı kresahlarında” (Polonya’da şimdiki Batı Ukrayna, Batı Belarus toprakları, Litvanya’nın bir bölümüne böyle diyorlardı) etnik bileşimi değiştirmek hedefiyle aktif bir yeniden iskân siyaseti uyguladı. Sert bir Polonyalılaştırma hayata geçirildi. Yerel kültür ve gelenekler ezildi.
Polonya’nın ele geçirdiği topraklar, 1939’da SSCB tarafından alındı; Sovyet Ukraynası’na verildi. Buna, 1940’ta Romanya tarafından 1918’de işgal edilen Besarabya’nın bir bölümü ve Kuzey Bukovina, 1948’de Karadeniz’deki Yılan Adası (Zmeinnıy) eklendi. 1954’te RSFSC’nin Kırım oblasti Sovyet Ukrayna’sına verildi.
Ukrayna ve Rusya’nın ortak, uzun bir tarihleri varken; Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve/ veya devlet yönetiminde Andrey Vişinsky, Nikita Kruşçev ve Nikolay Podgorni gibi önemli görevlere gelmiş Ukrayna kökenli insanlar da vardır.
Ukrayna, Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde 24 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan etti. Aynı süreçte bağımsız bir devlet olan Rusya Federasyonu ile Ukrayna ve Beyaz Rusya’nın öncülüğünde 21 Aralık 1991’de kurulan Bağımsız Devletler Topluluğu’na 11 devlet daha katıldı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki siyasi bölünmenin yansıması olarak 14 Mayıs 1955’te SSCB’nin öncülüğünde 8 devletin katılımıyla bir savunma örgütü antlaşması olarak imzalanan Varşova Paktı, Doğu Avrupa’da SSCB’nin dağılmasını izleyen rejim değişikliklerine paralel olarak 1 Temmuz 1991’de sona erdi.
SSCB’nin yerini alan Rusya Federasyonu dışındaki Varşova Paktı üyeleri, 1999-2009 yılları arasında NATO’ya alındılar. 2021’de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski, ülkesinin NATO’ya üye olmak istediğini açıkladı.
UKRAYNA KRİZİNİN GÜNCESİ[9] | |
21 Kasım 2013 | Kiev’de iktidarda olan Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç, Avrupa Birliği (AB) Ortaklık Anlaşması’nı askıya aldığını açıkladı. Bu karar krizin fitilini ateşledi. Karara tepki gösteren Batı yanlılarının aylar süren eylemleri başladı. |
1 Aralık 2013 | Anlaşmanın imzalanmasını isteyen Batı yanlılarının haftalar süren protestolarına polisin sert müdahalesi krizin patlamasına neden oldu. Olaylar ülke geneline yayılarak kontrolden çıkmaya başladı. |
20 Şubat 2014 | Kiev’deki Maydan Meydanı’nda çadır kuran Batı yanlılarının eylemine müdahale edildi. 50’den fazla gösterici yaşamını yitirdi. Çatışmaların ardından muhalefet liderleriyle Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç arasında anlaşmaya varıldı. Göstericiler için genel af çıkarıldı. |
23 Şubat 2014 | Genel affa rağmen eylemler büyürken koltuğu bırakmak zorunda kalan Yanukoviç Rusya’ya kaçtı. Batı yanlıları yönetimi devraldı. |
27 Şubat 2014 | Rusya yanlısı silahlı gruplar Kırım Parlamentosu’nu bastı, Rus bayrağı astı. Bir gün sonra ise Kırım’daki iki havaalanının kontrolü ele geçirildi. Kiev, olayı Rus güçlerin işgali olarak tanımladı. |
18 Mart 2014 | Kırım Parlamentosu’nun 11 Mart’ta “bağımsızlık deklarasyonunu” kabul etmesinin ardından Kırım, Rusya tarafından ilhak edildi. |
19 Mart 2014 | Ukrayna’nın tüm Silahlı Kuvvetleri Kırım’dan çekildi. |
6 Nisan 2014 | Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesinde çatışmalar başladı. |
11 Mayıs 2014 | Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti isminde iki ayrı yönetim oluşturdu. |
24 Mayıs 2014 | Lugansk Halk Cumhuriyeti ve Donetsk Halk Cumhuriyeti konfederasyon imzaladı. |
6 Nisan 2014 | Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesinde çatışmalar başladı. |
3-5 Eylül 2014 | Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko ile Rusya lideri Putin, Ukrayna’nın doğu bölgesinde kalıcı ateşkesin sağlanması konusunda anlaşmaya vardı. 5 Eylül’de Minsk anlaşması imzalandı. |
12 Şubat 2015 | Krize çözüm bulmak amacıyla Normandiya Dörtlüsü devreye girdi. Grup Belarus’un başkenti Minsk’te imzalanan ateşkese uyulması için mutabakata vardı. |
10 Aralık 2019 | Anlaşma ve mutabakata rağmen çatışmalar devam etti, Normandiya Dörtlüsü bir kez daha ateşkes için devreye girdi. |
23 Temmuz 2020 | Minsk Anlaşması gereği çatışmaların durdurulması konusunda mutabakata varıldı. Ateşkes sağlanması için ek tedbirler üstünde anlaşıldı. |
21 Kasım 2021 | ABD ve NATO’nun Doğu Avrupa’ya yönelik yığınağı devam ederken eş zamanlı olarak Donbass’ta da çatışmalar yeniden başladı. |
11 Ocak 2022 | Luhanks ve Donetsk’te sınır ihlâli ve çatışmalar şiddetlendi. Taraflar karşılıklı olarak birbirlerini suçladı. |
24 Ocak 2022 | ABD ve müttefikleri Ukrayna’ya asker yığarken Pentagon, NATO Mukabele Gücü’nün aktif hâle getirilmesi durumunda 8 bin 500 askeri teyakkuza geçirdiklerini açıkladı. |
27 Ocak 2022 | Lugansk ve Donetsk liderleri Ukraynalı askerlerin sivilleri kovarak onların evlerine yerleştiği açıkladı. |
16 Şubat 2022 | ABD yönetimi, CIA, istihbarat servisleri ve Batılı medya kuruluşları “16 Şubat’ta Rusya Ukrayna’yı işgal edecek” iddialarını ortaya attı. Daha sonra işgalin Pekin Kış Olimpiyatları bitiminde yapılacağı ileri sürüldü. |
23 Şubat 2022 | Putin, Donbass Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığını tanıdı, Rus birlikleri bölgeye girdi. |
İki kritik noktayı hatırlatmadan geçemeyelim: Birincisi, 1991’de Rusya’nın Almanya’nın birleşmesine itiraz etmemesi ve Kızıl Ordu birliklerinin Doğu Avrupa’dan çekilmesi karşılığı, ABD de NATO’nun doğuya doğru bir santim bile ilerlemeyeceği garantisi vermişti. Bilindiği gibi bu söz tutulmadı. Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti birer birer NATO’ya üye yapıldı. 2004’te 7 Balkan ve Baltık ülkesi daha NATO bünyesine katıldı. Sonra da Washington gözünü Gürcistan ve Ukrayna’ya dikti. Yani ahde vefa göstermedi.
İkincisi, 2014’te Obama’nın özel temsilcisi Victoria Nuland’ın planlamasına bizzat katıldığı bir darbe ile ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı Yanukoviç devrildi. Neo-Nazi çetelerin Kiev sokaklarında terör estirdiği, ülkenin adeta Rusça konuşanların ağırlıkta olduğu Donbass bölgesiyle Batı Ukrayna arasında bölündüğü fiili bir durum ortaya çıktı. Aslında 2014 Eylül’de Ukrayna, Rusya ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtının Almanya ve Fransa gözetiminde imzaladığı Minsk Anlaşması barış ve ateşkes için yeterli çerçeve sunuyor.
Ama o tarihten bu yana başta ABD, NATO güçlerinin çözüm yerine sürekli bu yarayı kaşıması barış umutlarını giderek zayıflatıyor. Hele son günlerde Donbass bölgesinde yaşanan arka arkaya provokatif eylemlerle adeta Rusya’yı savaş minderine çekiliyordu.
NASIL OLDU?
Bugünkü çatışmanın yakın kökeni, Sovyetler Birliği’nin Aralık 1991’de likidasyonuna dayanıyor.
Emperyalist batının “büyük zaferi” ve “tarihin sonu” diye lanse edilen çöküş ile tek kutuplu bir dünya düzeni oluştu, ABD giderek dünyanın tek egemeni durumuna geldi.
Batılı devletlerin siyasal destekleriyle renkli devrimler öne çıktı…
Yugoslavya’da 2000 yılında “Buldozer Devrimi”, 2003 yılında Gürcistan’da “Gül Devrimi”, 2004’te Ukrayna’da, “Turuncu Devrim” 2005’te Kırgızistan’da “Lale Devrimi” gerçekleşti.
Rusya güçsüz kalmıştı! Avrupa’da eski Varşova Paktı üyeleri, Romanya, Polonya, Çekoslovakya ve Bulgaristan NATO’ya üye olarak kabul edildiler. Üçüncü dünya düşüncesinin ileri ülkesi Yugoslavya dört parçaya bölündü.
Bunlar yetmedi, NATO’nun 2008 tarihinde Bükreş toplantısında Gürcistan ve Ukrayna’nın da NATO’ya üye olma istemlerinin olumlu karşılanmasına karar verildi.
Sovyetler’in dağılması sonrası Rusya bir askeri çerçeveye alınmak isteniyordu. Yinelersek Çekoslovakya, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, güneyde Arnavutluk, dağılan Yugoslavya, Slovenya, Hırvatistan, Karadağ ve Kuzey Makedonya ya NATO’ya ya da AB’ye alındı.
ABD ve NATO, Rusya’ya karşı bir kuşatma politikası izliyor, özellikle Karadeniz’de denetimi ele geçirip Karadeniz’i bir NATO kapalı denizi durumuna sokma çabası içine giriyordu. Ancak zaman içinde Rusya kendisini toparlamış, ekonomisi göreceli olarak güçlenmiş, petrol ve doğalgaz alanında Avrupa’nın gereksinmelerine cevap verebilir düzeye ulaşmıştı; 2000’li yılların başında göreve gelen Putin ile…
Yani “Turuncu Devrimi gerçekleştiğinde Rusya yanlısı Yanukoviç kaybetti yerine Batı yanlısı geldi… Ukrayna’daki 2014 olayı çok açık Musaddık Darbesi gibidir,”[10] notu düşülen süreçte ABD-AB-CIA büyük propaganda ve para harcamalarıyla yürütülen kampanyalar Ukrayna yönetiminin, NATO’ya üye olmak için başvurmasıyla, farklı bir zemin yarattı; denilebilir ki iplerin koptuğu yer burasıydı!
İŞGAL(Cİ RUSYA)
Belirtelim: Rusya’nın Ukrayna’yı işgal (ve ilhakı) kesinlikle kabul edilebilir değildir; ‘The Newsweek’ten Ted Galen Carpenter’in ‘NATO ve ABD, Ukrayna Savaşının Tetiklenmesine Yardımcı Oldu’ başlıklı yazısındaki ifadesiyle, “Rusya’nın işgali her ne kadar Ukrayna ve NATO provokasyonuna abartılı bir yanıtı”[11] olsa da!
Ukrayna işgali Rusya’nın XIX. yüzyıl diplomasisini hatırlatırken; emperyal(ist) eğilimlerden malûldür! Malum: İmparatorluklar fetihlerle başlamıştır ve tek araç, askeri güçtür; işgaldir!)
Tamam, Ukrayna’da batı bir tuzak kurmuştur. Putin Batı tarafından Ukrayna işgaline mahkûm edilip; tezgâha getirilmiştir
Ancak Rusya’nın konumunu, “Hem saldırı hem savunma,”[12] diye tarif etmek yanlıştır. Noam Chomsky’nin ifadesiyle, “Gayri-meşru bir saldırı”dır bu.[13]
Hayır; bu saldırganlık -Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Aleksei Erkhov’un-, “Rusya’nın sabrı sona yaklaştı… Bizim Rusya’nın güvenliğini sağlamaya, insanlarının yaşamını ve refahını sağlamaya ihtiyacımız var. Kusura bakmayınız, bildiğimizi yapıyoruz,”[14] keyfiliğiyle meşrulaştırılamaz; buna “Evet” denirse daha vahim müdahalelerin önü açılır!
BM Sözleşmesi’nin 2. maddesi, devletlerin başka bir devletin toprak bütünlüğüne, siyasal bağımsızlığına karşı veya BM amaçlarıyla uyumsuz şekilde güç kullanmasını, güç tehdidinde bulunmasını yasaklar. Bu açık maddenin gri alanları olsa da; ABD’nin 2003’teki Irak işgali de, Rusya’nın 2022’deki Ukrayna işgali de uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
Tekrarda yarar var: Rusya’nın işgali emperyal(istleşme) eğilimlerden malûldür.
Eğer “Emperyalizm; tekellerin ve mali sermaye egemenliğinin belirginleştiği, sermaye ihracının olağanüstü bir önem kazandığı, dünyanın uluslararası tröstlerce paylaşılmasının başladığı ve yeryüzü topraklarının en büyük kapitalist ülkeler arasında paylaşılmasının tamamlandığı bir gelişim aşamasındaki kapitalizm”[15] ise (Rusya dahil) “Emperyalizmi düşünürken, dört noktayı özellikle değerlendirmek gerekiyor:
1) Modern emperyalizm, bir devlet politikasına değil, kapitalizmin geldiği aşamaya ilişkin ‘sistemik’ bir durumdur. Devletlerin politikaları bu ‘sistem’ içinde anlamlarını kazanırlar.
2) Küreselleşmenin ve ABD hegemonyasının gerilemesiyle birlikte bu hegemonya altında şekillenmiş emperyalist sistem, istikrarını ve bütünlüğünü kaybetmiştir.
3) ABD hegemonyası döneminde emperyalist sistem içinde paylaşılmış pazarların, kaynakların, coğrafyaların yeniden paylaşımı gündemdedir.
4) Bu yeniden paylaşım içinde, modern emperyalizmin ekonomik-finansal şantaj gibi silahlarının yanı sıra klasik emperyalizmin, Roma İmparatorluğu’ndan bu yana yerleşmiş ‘koruma vaadi’, işgal, ilhak gibi doğrudan askeri müdahale yöntemleri de giderek daha fazla kullanılacaktır.”[16]
Söz konusu çerçevede ‘Monthly Review’ nde yayımlanan Stansfield Smith’in ‘Rusya Emperyalist mi?’ makalesine, V. İ. Lenin’in kapitalist emperyalizmi oluşturan özellikleri sınıflandırması üzerinden[17] Rusya’nın dünyadaki konumunu masaya yatırırken[18] belirttiği üzere Rusya’nın emperyalistliği hâlâ tartışılabilir; ancak kapitalist Rusya’nın öne çıkan emperyal(istleşme) eğilimi asla!
Evet “Rusya’nın yakın tarihte hinterlandında kabul ettiği Gürcistan, Ukrayna, Moldova ve Yugoslavya’ya müdahale ettiği biliniyor. Ancak bu askeri harekâtlarda temel motivasyonun jeopolitik kaygılar dışında, doğal kaynaklar ve serveti ele geçirmek, ekonomik sömürü mekanizmaları kurmak motivasyonuna dayandığını söylemek zor görünüyor.
Putin’in genişlemeci özlemleri olsa da, bu tahayyülün sınırları ve ufku oldukça dar. Novorossiya, yani ‘Yeni Rusya’ sloganıyla Ukrayna ve Belarus’u Rusya ile birleştirme planı da Çarlık dönemi hayallerine takılıp kalmış, arkaik bir fikirdir…
Bugünkü Rusya askeri gücü dışında, rakamların ortaya koyduğu gibi küresel tekellerin ve finans kapitalin rekabet dünyası içerisinde söz sahibi olacak bir potansiyele sahip değil. Etki alanındaki ülkelere sermaye ihraç ederek, kâr ve sömürü mekanizmaları kuracak bir noktaya da gelememiştir. Sadece petrol ve doğalgaz piyasasında önemli güçlerden biri olarak dengeleri etkileyen ülkeler arasındadır.”[19]
Özetin özeti: Rusyanın emperyal(istleşme) eğilimleri, onun saldırganlığını, işgal/ ilhak eğilimlerini keskinleştirmektedir.
Tam da bunun için Rusya’nın Ukrayna hamlesi tarım topraklarının kontrolünü ele geçirerek dünya tarım ve gıda pazarında etkin bir güç hâline gelme arzusunda başka bir şey değil. Çatışmanın adı, neo-liberal dönemin sıcak savaş yüzlü “Tarım ve Gıda Savaşı! Demem odur ki; küresel şirketler ve hamileri (emperyalistler) arası tarım ve gıda savaşının çakmağı çakıldı ve sürecek![20]
“TEK ADAM” RUSYA’SI
Rusya, NATO’nun giderek kendi sınırlarında kendi güvenliğine karşı bir tehdit oluşturmasını Ukrayna savaşının temel gerekçesi olarak gösteriyor. Aslında Putin’in Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırının temel stratejisi Ukrayna’yı güçsüzleştirmek, Batı yanlısı Zelenski hükümetini devirmek, Rusya’nın batı sınırındaki Harkiv, Luhansk, Donetsk bölgelerini tamamen Rusya’ya bağlı duruma getirmek, ayrıca Kırım Yarımadası’nı tam denetim altına alarak özellikle Herson ve Mariupol limanlarını ele geçirmek vb.’leri olarak ortaya çıkıyor.
Rusya böylece Luhansk ve Donetsk bölgelerini alarak batıdaki sınırını, Kırım Yarımadası ve Mariupol limanlarını alarak özellikle Karadeniz’i tam olarak denetim altına almak istiyor. Ayrıca Ukrayna’nın NATO üyeliğini engelleyerek Ukrayna’yı Rusya için bir tehdit olmaktan çıkarmak istiyorken; çok önceleri Münih 2007 Güvenlik Toplantısı’nda Putin tek kutuplu dünyanın yıkılacağını açıklamıştı.[21]
Putin öncesinde Rusya, “Kozirev Doktrini” ile Batı karşısında pasif, işbirliğini hedefleyen bir politika izlemişse de, bu durum Rusya’da Avrasyacı ve ulusalcı gruplar tarafından tepkiyle karşılanmıştı. 1993’te kabul edilen “Yakın Çevre Doktrini” ile Rusya bu tutumundan dönüş için önemli adımlar atmıştı. “Primakov Doktrini” ile birlikte Rusya sert adımlarını hızlandırmış, Putin’in 2000’de devlet başkanı olmasıyla yeni dış politikaya giriş yapmıştı.
SSCB’nin dağılmasını “tarihin gördüğü en büyük jeopolitik felaket” olarak niteleyen Putin, Rusya’nın uluslararası ilişkilerde konumunu yükseltmek için hamlelerini artırmıştı. 2007’de Münih Konferansı’ndaki konuşmasında çok kutuplu dünya vurgusu bunun kanıtlarındandı.
Geçerken anımsatalım: “Rusya’daki neo-otoriter devlet modeli”[22] ya da “Putin’in kurduğu otokratik rejim, kamu kuruluşlarının özelleştirilmesiyle vurgun vurarak servet yapmış olan, ülkenin enerji ve hammadde kaynaklarını kontrol eden bir avuç oligarkla, ‘siloviki’ adı verilen güvenlik bürokrasisinin ittifakına dayanan çarpık bir kapitalizmdir. Putin 1917 Devrimi’nden ziyade Çarlık Rusyası’nın genişlemeci eğilimlerine özlem duyan bir zihniyete sahip. V. İ. Lenin’in Ulusların Kaderini Tayin Hakkı ilkesini de eleştiren, Rusya’nın egemen ulus konumuna vurgu yapan bir tavır sergiledi. Rusya-Ukrayna- Belarus’un aslında aynı ulus olduğu teziyle, tarihin tozlu sayfalarından genişlemeci emellerine dayanak bulmayı denedi.”[23]
“Putin Rusya’sı yapamaz denilen birçok şeyi yaptı,”[24] realitenin “Tek Adam”lığa denk düştüğü bir “sır” değilken;[25] “Putin bir rastlantı değil, Rusya’nın geçmişi Putin’de canlandı”;[26] “Putin Rusyası’nın “mega hayal planlamaları” var”;[27] “Rus devlet geleneğinin imparatorluk geçmişi vardır. Özellikle, XVIII. yüzyıldan itibaren önemli bir güç olan Çarlık Rusyası’nın emperyal politikalarını SSCB de takip etmiştir”;[28] “Rusya 100 yılda üç kez isim, üç kez rejim, üç kez siyasi harita değiştirdi. Çarlık Rusyası, Romanov Hanedanlığı yıkılıp, 1917 Ekim Devrimi sonrasında 1922’de SSCB, komünist rejim kuruldu. 1991’de SSCB dağıldı. Federal bir cumhuriyet, yarı başkanlık sistemi, kapitalist ekonomi kuruldu. Fakat Rusya’nın jeopolitik arzuları ve duyarlılıkları, devlet deneyimi, diplomatik hafızası hiç değişmedi,”[29] türünden fantezileri bir kenara bırakırsak; gelinen nokta Rusya ekonomi-politiğinin uluslararası ilişkiler planları + emperyal(istleşme) eğilimleri + “Tek Adam” rejimi şeytan üçgeninde açıklanabilir.
Bu durumda Moskova ciddi bir açmazla karşı karşıya: Hem Ukrayna sorununa “ölüm kalım” meselesi gözüyle bakıyor; hem de Batı’nın kendisini bir savaşa çekmek için tuzak kurduğunu ifade edip; tarihsel gerçekleri de alt üst ediyor.
Örneğin Putin’in Ukrayna’nın doğusundaki yönetimleri bağımsız devlet olarak tanıdığını açıkladığı konuşmasında komünizmi ve Sovyet dönemini Rusya açısından felaket olarak gördüğünü belirtip; kendisinin dünya görüşünü, iç ve dış politika anlayışını sergilediği uzun konuşmasında, Ukrayna’da 2015’ten itibaren yürürlüğe giren “komünizmden arınma” politikalarına değinmiş ve “Ukrayna’da asıl komünizmden arınma süreci, şimdi başlıyor” demişti.
“Ukrayna bir tarih hatasıdır. O topraklar bizim ecdadımız Çarlık Rusyası’nın mirasıdır” söylemiyle Putin bugünkü Ukrayna’yı ve Ukrayna milletini, Sovyet icadı olarak görüyor (Çarlık Rusyası zamanında Ukraynacanın inkâr edilmesine karşılık, Sovyet Devrimi sonrasında, Sovyetler Birliği bünyesinde bir Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuş ve Ukraynaca, bu cumhuriyet bünyesinde, Rusçanın yanı sıra resmi dil yapılmıştı.)
Ancak bunlara karşın SSCB’den ayrılma hakkının, ülkenin altına konulmuş bir saatli bomba olduğunu düşünen Putin’in, “SSCB’nin yeniden dirilmesini arzu etmediği” anlamını çıkaracak ifadeler kullandığı da söylenebilir.
Putin’e göre, SSCB’yi oluşturan cumhuriyetlere, tarihi Rusya’nın bölünmez parçası idi ve topraklarının Bolşevikler tarafından keyfi biçimde dağıtılması, SSCB’nin uyguladığı yanlış siyasetlerdendi. Putin, o dönemi şu sözlerle eleştiriyor: “Bolşevikler; ulusal devletleri tamamen ortadan kaldıracak bir dünya devriminin hayalini kurduklarından, birlik içi sınırları keyfi olarak kesiyor, cömert toprak ‘hediyeleri’ dağıtıyorlardı. Nihayetinde Bolşevik liderler, ülkeyi dilimlerken neyi amaçladıkları artık önem taşımıyordu. Şu veya bu kararların ayrıntıları, arka planı ve mantığı üzerinde tartışmak mümkün. Açık olan tek şey var: Rusya, fiilen yağmalanmıştı.”[30]
İyi de -hatırlayacağımız üzere-, “Sovyetler Birliği’nin yıkılması, XX. yüzyılın en büyük trajedisidir,” diyen Putin, şimdi tam tersi bunları demeye başladı?
Bunun nedeni Putin, Rusya’daki muhafazakâr kesime yakın ve Putin yönetimi, 2004’ten bu yana, muhafazakârlığa dayanan bir resmi ideoloji oluşturmaya çalışıyor. Bu konuda en yoğun işbirliği yaptıkları yerlerden biri de Rus Ortodoks Kilisesi olması ve anti-komünist tutumu ile emperyal(istleşme) stratejisidir.
Hatırlansın: 21 Şubat 2022 pazartesi gecesi ve 24 Şubat 2022 perşembe sabaha karşı Vladimir Putin’in yaptığı açıklamalarda sık sık başvurulan bir yöntem (bir tema) dikkat çekiciydi… Görüşlerini şu cümlelerle de (aynen aktarıyorum) ifade etti:
“Babalarınız, dedeleriniz, büyük-büyük babalarınız Ukrayna’da bugünkü neo-Naziler iktidarı ele geçirsin diye Nazilerle çarpışıp ortak anavatanımızı Nazilere karşı savunmadı.”
Putin’in bu sözleri hiç kuşkusuz, dünyanın hemen her yerinde, her yönetimin, benzer durumlarda, özellikle de “milli dürtülerle” ve “ecdat vurgusu” ile yaptığı ve yapabileceği açıklamaları hatırlatırken;[31] Putin, Ukrayna’yı yapay bir devlet olarak gördüğünü de 2008’de Bükreş’teki NATO-Rusya Zirvesi’nde dönemin ABD Başkanı George W. Bush’a “Hey, George, Ukrayna diye bir devlet yok ki! O devletin topraklarının yarısını biz verdik, diğer yarısını da Polonya’dan aldılar,” diyerek göstermişti.
Kırım, Donbas, Harkov, Odessa gibi toprakları Putin ve çevresi, Sovyetler Birliği’nin Ukrayna’ya hediye ettiği topraklar olarak görüyor.[32]
“Putin, konuşmasında da görüldüğü üzere sol karşıtı söyleme sahip, bir Rus milliyetçisi. Rusya’da kapitalizmden yana, kapitalizmle bir sorunu olmayan, oligarşik bir düzen kuran, Partiye ve Putin’e yaklaşanın zenginleştiği, zenginseniz iktidara yaklaştığınız bir rejim var. Aynı zamanda hem milliyetçi hem yayılmacı.”[33]
Söz konusu tabloda[34] kamuoyu yoklamaları Rusya nüfusunun yüzde 50’sinin Putin’in Ukrayna kararını desteklediğini, yüzde 25’inin kararsız, yüzde 25’inin ise karşı olduğunu gösteriyorken;[35] Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’nın doğusunda attığı adımlara ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Sovyetler Birliği ile ilgili sözlerine yüksek tonda tepki gösterdi.
KKE bölgedeki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, Rusya’nın hatalı dış politikası, kapitalizmin ve emperyalizmin çürümüşlüğüne işaret ederken NATO’nun üsleri kapatılması ve Balkan ülkelerindeki faaliyetlerinin de sonlandırılması çağrısı yaparak, “Bu tehlikeli gelişmeler, sosyalizmin yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana halk için ortaya çıkan trajik durumun bir sonucudur” denilirken, Putin’in Sovyetler Birliği ve Ekim Devrimi lideri Vladimir İlyiç Lenin ile ilgili sözlerine şu şekilde tepki gösterildi:
“Putin konuşmasında mevcut duruşunu anti-komünizm ve Bolşevikler, Lenin ve Sovyetler Birliği’ni hedef alarak haklı çıkarmaya çalıştı. Sosyalizmin eşit devletlerin çok ırklı bir birliği olan Sovyetler Birliği’ne katkısını hiçbir şey lekeleyemez. Putin kendisinin rol aldığı kapitalist restorasyonun kötülüklerini gizleyemez.”[36]
KKE’nin tutumu ile “majestelerinin muhalefeti” görevini yerine getiren Rusya Komünist Partisi’nin (CC CPRF) Başkanı Gennadi Zyuganov’un tavrı temelden farklı…
NATO İLE ABD EMPERYALİZMİ
Fidel Castro’nun, “NATO Askeri bir mafyadır,” diye tanımladığı küresel vahşetin son marifeti, ateşe attığı Ukrayna’yı barıştan uzak tutarak Rusya’yı yıpratacak bir cephe olarak kullanmayı sürdürmek.
ABD’nin barış diye bir derdi olmadığı ve 2014’ten beri savaşa hazırladığı Ukrayna konusu 2000- 2005’lerdeki olaylara uzanır. ABD/ Avrupa Ukrayna’yı (Tabii ki Gürcistan’ı da!) Batı’ya “ilhak” etme ve Rusya sınırına dayanma projesini yürürlüğe koymasından itibaren, Rusya için “güvenlik” birinci öncelik oldu. Rusya’nın karşı hamleleri Gürcistan, Kırım vb. oldu.
1987’den 1991’e kadar ABD’nin eski Sovyetler Birliği büyükelçisi olan Jack Matlock, Ukrayna’nın işgalinden dokuz gün önce bir makale yazarak, yaklaşan krizin bu noktada önlenebilir olup olmadığı sorusunu yanıtladı. “Kısacası evet” dedi. Kriz öngörülebilir miydi? “Kesinlikle. NATO’nun genişlemesi, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana en büyük stratejik gaftı.”[37]
Ancak savaş odağı NATO/ABD kararlıydı. Çünkü “sahte kahraman” pozisyonundaki Zelenski’nin sorumlusu olduğu Ukrayna savaşında ABD/NATO’nun tek yaptığı işgali seyretmekken, eline Rusya’yı çökertmek gibi bir imkân da geçmişti.
ABD Rusya’yı baş düşman olarak görmekten asla vazgeçmedi; 2019 Londra Zirvesi’nde alınan kararlar doğrultusunda, 2021 Temmuzu’nda Brüksel zirvesinde açıklanan yeni NATO-2030 belgesinde de yanıt netti! Söz konusu belge Rusya’yı işbirliği yapılacak partner değil, baş düşman (ortak düşman) olarak açıklıyordu. Çünkü “NATO bir savaş histerisi”dir.[38]
4 Nisan 1949’da, ABD’nin öncülüğünde “komünizm tehlikesi”ne karşı kurulan, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) bir savaş örgütü (Altın Post, Gladio da dahil) olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur.
Ancak CHP için değil elbette!
Reuters haber ajansına verdiği röportajda, “Biz NATO’nun bir parçasıyız. Dolayısıyla kendimizi bu ittifakın dışında göremeyiz. Bu konuda taahhütlerimiz var. Biz NATO’yu sadece bir savunma aracı, kurumu olarak da görmüyoruz. NATO artık bugün, XXI. yüzyılda aynı zamanda demokrasinin de bir güvencesi,” şeklindeki beş cümlelik beyanatında Kemal Kılıçdaroğlu böyle düşünmüyor!
Oysa NATO’nun geçmişine ve bugününe baktığımızda gördüğümüz manzara çok nettir: NATO’culuk Amerikancılıktır.
ABD ve emperyalist devletlerin kendi çıkarları için dünyanın her tarafında demokratik süreçlere askeri operasyonlarla köstek olduğu, NATO’nun kontrgerilla örgütlenmeleriyle askeri diktatörlere destek verdiği ilişkileri anlatmaya kalksam bu köşeye sığmaz.
Bu kirli operasyonlar, NATO kurulduğundan bu yana devam ederek günümüze kadar geldi.
“ABD’nin Ukrayna’yı ileri karakol yaparak Rusya’yı kuşatmak istediğini” belirten Emekli İtalyan korgeneral, eski NATO Güney Komutanlığı Kurmay Başkanı Fabio Mini, “NATO yayılmasının aralıksız bir provokasyon olduğunu”[39] belirttiği “son” Ukrayna örneğinde olduğu üzere…
Ve de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in, “Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Slovakya’da bulunan yeni gruplar, Baltık ülkelerinde ve Polonya’da bulunan mevcut uluslararası muharip gruplara ek olacak. Baltık Denizi’nden Karadeniz’e kadar olan varlığımızı arttıracağız. Avrupa genelinde 100 bin Amerikan askeri bulunuyor. NATO çabalarına destek olmaya devam ediyor ve Avrupalı müttefiklerimiz ve Kanada ile birlikte doğrudan NATO komutasında 40 bin asker var. Bunların büyük bir kısmı da ittifakın doğu kanadında yer almakta. Bunlara çok büyük bir hava ve deniz gücü de destek oluyor. Uçak gemisi 5 adet filo ile destek veriyor,”[40] açıklamasında olduğu üzere…
NATO’ya dair söylediğimiz her şey misliyle ABD emperyalizmi için geçerliyken; “Rusya-Ukrayna çatışmasında ABD’nin rolü”nün[41] de kilit önemde olduğu “es” geçilmemelidir.
ABD’nin savaşı köpürtmesinde 2014’teki hibrit darbe ile Ukrayna siyasetinde kurduğu hegemonyanın tehlikeye girmesi söz konusuyken; krizi anlayabilmek, Ukrayna’yı satranç tahtasına ve cephe ülkesine dönüştüren ABD’nin stratejisini çözümlemekten geçiyor.
Malum ABD, müttefikleriyle biri Rusya’ya, diğeri Çin’e karşı iki stratejik kuşatma hattı inşa ediyor.
Bu amaçla da NATO’yu genişletiyor. ABD, Soğuk Savaş bitiminde 14 üyesi olan NATO’yu, Rusya’yla anlaşmasına rağmen, sürekli Rusya’ya karşı genişletiyor. NATO şimdilik 30 üyeli. Ukrayna, Gürcistan, Moldova, Bosna, İsveç ve Finlandiya’yı da üye yaparak üye sayısını 36’ya çıkarmaya çalışıyor.
NATO’nun ne olduğu malum; o bir savaş makinesiyken; ABD’nin bu makineyi geçmişte hangi amaçla kullandıysa, bugün ve gelecekteki yönelimi de aynıdır.
ABD NATO’yu, düzenini korumanın, Avrupa üzerindeki hegemonyasını sürdürmenin, Çin ve Rusya’ya diz çöktürmenin aracı olarak kullanıyorken; NATO’nun mevcudiyeti, savaş riskidir.
BATI VE AB IRKÇILIĞI
Gelelim Ronan Burtenshaw’ın, “Konu savaşsa Batı ikiyüzlüdür,”[42] notunu düştüğü emperyalizmin AB boyutuna…
Örneğin “Sistemli şekilde süregiden kısıntılar nedeniyle Alman ordusu Bundeswehr’in eli kolu bağlı” diyen Almanya Genelkurmay Başkanı Alfons ekliyor: “Bundan esef duyuyorum!”[43]
Ayrıca İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Maximilian Kall de, Almanya’daki aşırı sağcıların (faşistlerin) Ukrayna’da savaşmak istediğini belirterek, güvenlik birimlerinin bu çevrelerden vatandaşların çatışmalara katılmak için bölgeye gittiği bilgisine sahip olduğunu açıkladı![44]
Bunlar ikrardır; tıpkı sosyal demokrat Olaf Scholz başkanlığındaki Almanya hükümetinin sadece siyasi ve ekonomik açıdan değil, askeri olarak ve fiilen savaşın tarafı olduğu gibi…
Berlin, böylece ABD stratejisine tam olarak tabii olurken Scholz, olağanüstü oturumda ülke bütçesinin yüzde 2’den fazlasının silahlanmaya ayrılmasını öngören NATO kararlarının uygulanacağını açıkladı. Daha önemlisi silahlanma için Alman ordusuna 100 milyar euro ek bütçe verileceğini duyurdu. ABD de yıllardır Almanya’nın silahlanmaya ayırdığı harcamaları artırmasını istiyordu. Almanya’nın bu kararıyla küresel silahlanma yarışının önündeki önemli bir engel kalkmış oldu.[45]
Scholz’un 27 Şubat 2022’deki konuşması, dünya basınında büyük sarsıntı yarattı. Rusya’dan gelen Kuzey Akım enerji hattını iptal etti; Rusya’ya yönelik ticari ve finansal yaptırımlara katılacaklarını açıkladı. Almanya’nın savaşmakta olan ülkelere silah göndermeme ilkesi de tarih oldu: Almanya, Ukrayna’ya 1400 tanksavar – roket, 500 Stinger füzesi gönderiyor.
Koalisyon ortağı Yeşiller ile birlikte, Almanya ordusunu modernleştirmek için 100 milyar Avroluk (127 milyar dolar) bir fon yaratacaklarını açıkladı. Bu fon, Alman savunma sanayisini canlandırmak için gereken yatırımları da finanse edecek: Bu 100 milyar Avroluk fon, Almanya’nın hâlen geçerli savunma bütçesine eklendiğinde, Almanya savunma bütçesi İngiltere’den sonra 6. sıradan, ABD ve Çin’den sonra 3. sıraya yükselebilecek.[46]
Böylelikle denilebilir ki AB’nin “öncüsü” Almanya’nın Ukrayna’ya, yani savaşın bir tarafına doğrudan silah yardımında bulunarak ve ordusunu geniş çapta silahlandırmaya karar vermesiyle, II. Dünya Savaşı’ndan sonraki “pasifist” dönem neredeyse tarih oldu.
Avrupa’nın büyük medya grubu ‘Springer’in başkanı Matthias Döpfner’in ‘Bild’deki “NATO, Hemen Müdahale Etmeli!” başlıklı yazısında şöyle haykırıyordu:
“Eğer Putin, her şeyden önce NATO üyeleri askeri direniş göstermedikleri için, Kiev’i ele geçirirse Batı zayıf düşer. Batı zayıf düşerse Çin Tayvan’ı ilhak eder. Bu da Batı’nın siyasi olarak sonu olur. O nedenle NATO üyeleri hemen devreye girmeli. Birliklerini ve silahlarını değerlerimizi ve geleceğimizi koruyabileceğimiz yere göndermeli”![47]
Hasılı: ABD’nin yeniden Avrupa’ya dönüşü Biden ile olmuşken; “Demokrat” Biden’ın, ABD emperyalizminin has adamı olduğu da unutulmadan Avrupa’da barışın önündeki engelin, Rusya’yı baş düşman gören ABD ve güdümündeki NATO olduğu ve AB’nin de bu politikanın sürdürücüsü olduğu bir an dahi göz ardı edilmemelidir.
Unutulmaması gereken bir diğer konu da AB ırkçılığıdır; İspanya’daki faşist Vox partisinin lideri Santiago Abascal, Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili Meclis Genel Kurulu’ndaki ülkelerindeki savaştan kaçan Ukraynalılar ilişkin konuşmasında, “Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar, evet bunlar savaş mültecileridir ve Avrupa’da hoş karşılanmalıdır. Herkes, bu mülteci akışı ile Avrupa sınırına akın eden, Müslüman kökenli, askerlik çağındaki genç erkeklerin işgalleri arasındaki farkı anlayabilir. Onlarınki Avrupa’yı istikrarsızlaştırma ve sömürgeleştirme girişimidir,”[48] derken Müslüman kökenli göçmenlere sınırlarını kapatmasını istemesi gibi…
Bu kadar da değil; batı dünyası Rusya-Ukrayna savaşının bedelini emekçi Ruslara ödetmeye çalışıyor. Batıdaki Ruslara karşı cadı avı başlatıldı. Eğitim, sanat, spor, inşaat gibi alanlarda çalışan Ruslar sosyal hayattan men edilmeye çalışılıyor.
Dünyaca ünlü (Türkiye’de de çalışmıştı) Maestro Valery Gergiev önce La Scala’dan sonra Münih Filarmoni Orkestrası’nın şefliğinden atıldı. Şimdi Edinburgh Festivali, Rotterdam Filarmoni Orkestrası ve İsviçre’deki ünlü Verbier Festivali de aynı yola girdi. Tümü şef Gergiev’in konserlerini iptal etti.
Ermitaj Amsterdam Müzesi, “Rus Avangardı: Sanatta Devrim” sergisini kapattı.. Eserleri Saint-Petersburg’a geri yolluyor. Rusya ile 30 yıllık ilişkiyi kestiler.
Milano’da Bicocca Üniversitesi Dostoyevski dersini programdan kaldırdı. Üniversite içinden ve dışından ciddi tepki, eleştiri alınca geri adım atıldı.
Uluslararası Bologna Kitap Fuarı, Rus kitaplarına bu yıl yer vermiyor. Rusya ile türlü işbirliğini kesti.
Bu arada: Ünlü Rus soprano Anna Netrepko, ikiyüzlü Avrupa’nın Rus sanatçılara tutumu nedeniyle, Milano La Scala’da 2022 Mart’ındaki “Adriana Lecouvreur” operasındaki başrolünü bıraktığını açıkladı.[49]
Vasat kültürün küresel misyoneri Netflix, Tolstoy’un Anna Karenina eserinden uyarlanan dizinin yapımından vazgeçti. ABD’nin hegemonyasındaki internet servisleri, Rusya’yı devreden çıkardı. Vasat beslenmeyi küreselleştiren Mc Donald’s ve daha pek çok sosyal görünüp aslında kültürel olan uluslararası propaganda şirketleri, Rusya’dan çekildiler.[50]
Rusların, bulundukları ülkelerde Ukrayna savaşına karşı açıklama yapmaya zorlanması akıllara, “Faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir” sözünü getirdi. Yaşananlar, ABD’de 1940’lı yıllarda başlayıp, 1950’li yılların sonuna dek süren ve komünistlerin baskı görüp, soruşturmalara muhatap kaldığı, sosyal hayattan izole edilmeye çalışıldığı McCarthycilik dönemini hatırlattı. Şöyle ki:[51]
ŞEF KOVULDU | Yaşayan en büyük orkestra şeflerinden Rus Valery Gergiev,[52] Rusya saldırısını kınamaya zorlandı. Kınamayınca Münih Filarmoni Orkestrası şefliği görevine son verildi. |
ÖĞRENCİLER ATILIYOR | Avrupa’da üniversitede okuyan Rus öğrencilerin kayıtlarının silindiği de iddia edildi. İddianın sahibi Rusya İnsan Hakları Sorumlu Yetkilisi Tatyana Moskalkova, “Avrupa’daki üniversitelerde öğrenim gören Rus öğrencilerin kayıtları siliniyor” dedi. |
SEYAHAT ENGELİ | Reuters’ın aktardığına göre Belçika’nın İltica ve Göçten Sorumlu Bakanı Sami Mehdi, tüm Rus vatandaşlarına vize vermeyi durdurmayı düşündüklerini açıkladı. Edinilen bilgilere göre Çekya, Litvanya gibi ülkeler de bu yönde adım atmayı planlıyor. AB Başkanı Ursula von der Leyen de üye devletlerin Rusya’ya uygulayacağı yaptırımlar arasında vize kısıtlamalarının da olduğunu açıkladı. |
EMEK ETKİLENDİ | Ayrıca Çekya, Letonya, Litvanya gibi ülkelerde inşaat sektöründe çalışan Rusların, işten atılmaya başlandığı öne sürüldü. |
EUROVİSİON’DAN MEN | Rusya’ya yönelik kültür alanında bir yaptırım da Eurovision şarkı yarışmasından geldi. Avrupa Yayın Birliği, 24 Mayıs’ta İtalya’da düzenlenmesi planlanan yarışmadan Rusya’nın çıkarıldığını açıkladı. |
FIFA’DAN HAMLE | UEFA’nın 2022 Şampiyonlar Ligi finali St. Petersburg’da oynanacaktı. UEFA, finali Paris’e taşıdığını açıkladı. Öte yandan FIFA, maçlarda Rus bayrağı ve marşının kullanılmasını yasakladı. |
FORMULA 1 İPTAL EDİLDİ | Rusya’daki yarışın 25 Eylül’de yapılması planlanıyordu. F1 CEO’su Stefano Domenicali liderliğinde toplanan F1 tarafından şu açıklama yapıldı: “İlgili tüm paydaşların görüşüyle beraber, mevcut şartlarda Rusya Grand Prix’sini düzenlemenin imkânsız olduğu sonucuna varıldı” denildi. |
BASKETBOLDA DA İHRAÇ | THY EuroLeague’in köklü takımlarından CSKA Moskova’nın yanı sıra, UNICS Kazan ve Zenit ile 7DAYS EuroCup’ta oynayan Lokomotiv Kuban ve Krasnodar’ın turnuvalara katılımı da donduruldu. |
ZELENSKİ UKRAYNA’SI
Adı “sınır” anlamına gelen Ukrayna’nın tümü kültürel ve jeopolitik bir fay hattıdır artık.
Batı bu nedenle, duvarın yıkıldığı 1989’dan bu yana Ukrayna’ya hep “tampon bölge” gözüyle baktı. 2004-2013 kesitinde gerçekleştirilen AB’nin doğu genişlemesine Ukrayna bu yüzden alınmadı.
“Sınırları belirsiz” olduğu iddia edilen, “tampon bölge” diye anılan Ukrayna şahsında XX. yüzyıl sonu ile XXI. yüzyıl başında biçimlenen statükonun çöküşüne tanık oluyoruz.
ABD’nin başını çektiği Batı Rusya ile kapışmasını Ukrayna üzerinden yürütüp; Rusya da Batı’ya karşı gücünü Ukrayna üzerinden gösteriyorken; savaş dekoru önünde bir kukla sahnesidir Ukrayna.
“Vekâlet Savaşı” pisliğine boylu boyunca batan Ukrayna’nın ipi hep ABD’nin elindeyken;[53] Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov, 7 Mart 2022’de, Ukrayna’da ABD tarafından finanse edilen bir askeri biyolojik programı açığa çıkardıklarını açıkladı. Üstelik Rusya’nın elinde, bu programa dair izlerin silinmesi talimatını da ortaya koyan bir belge vardı. Ukrayna Sağlık Bakanlığı tüm laboratuvarlara gönderdiği talimatta, acilen harekete geçmelerini ve tehlikeli patojenlerin depolanmış stoklarının ortadan kaldırılmasını istiyordu.
AB ve NATO dezenformasyon dese de ABD laboratuvarların varlığını itiraf etti: Konu ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nde gündeme geldi ve senatörler tarafından ABD Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland’a soruldu. “Ukrayna’da kimyasal ya da biyolojik silahlar var mı” sorusuna Nuland, “Ukrayna, biyolojik araştırma tesislerine sahip” yanıtını verdi. Hatta Nuland, “Araştırma içeriklerinin Rus kuvvetlerinin eline geçmesini nasıl önleyeceğimiz konusunda Ukraynalılarla birlikte çalışıyoruz” dedi!
Savunma istihbarat yetkilisi, Pentagon’un “Kooperatif Tehdit Azaltma Programı” kapsamında, 2005’ten bu yana, Ukrayna’daki 46 sağlık tesisi, laboratuvar ve teşhis merkezine 200 milyon dolar yatırım yaptıklarını belirtti.[54]
George Bernard Shaw’ın, “Dünyada barışı sağlamak isterseniz; politikacıları öldürün yeter, halklar birbirleriyle anlaşır,” betimlemesiyle malûl -ABD kuklası- Zelenski kopmaya mahkûm bir ip üzerinde yürürken; “NATO’ya üye olmayacağımızı duyduk. Gerçek bu. Bunu kabullenmemiz gerek” açıklaması yapmak zorunda kalacak kadar ölümcül bir ikilem içinde. Çünkü ABD (NATO deyin) Ukrayna’yı NATO’ya almayıp, savaşa sürmeyi tercih etmesi, muhatabı ne denli işbirlikçi olursa olsun, ABD’nin müttefikleri değil, çıkarları olduğunu bir kere daha kanıtlıyordu.
Evet, ABD’nin dizayn ettiği kukla oyunu geçmişinden bugüne Ukrayna’nın “kaderini” belirliyordu!
Hatırlanacağı üzere: 8 Aralık 1991’de seçimlerle Ukrayna’nın ilk devlet başkanlığına -Komünist Parti Ukrayna lideri- Leonid Kravchuk seçildi. Üç yıl sonra koltuğunu seçimle -Komünist Parti Ukrayna merkez komitesi yöneticisi- Leonid Kuchma’ya bıraktı.
ABD/ Batı, Rusya’ya yaklaşması üzerine Kuchma’ı “istenmeyen adam” ilan etti. Yerine Batı yanlısı- bankacı Viktor Yuşçenko’u getirmek için olları sıvadı.
Sandıktan, anketlerin tersi sonuç çıkınca “seçimlere hile karıştırıldı” diye halk sokaklara döküldü. Seçimler yenilendi ve Ukrayna’da ABD /Batı destekli “turuncu devrim” gerçekleşti!
Soros’un Açık Toplum Enstitüsü yöneticisi B. Tarasyuk dışişleri bakanı oldu. Enstitünün yönetim kurulu üyesi Y. Mostova’nın eşi A. Gritsenko da Savunma Bakanı yapıldı. Pora lideri Kaskiv yeni başkan Yuşçenko’nun danışmanı oldu. Vs.
Kasım 1997’de, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini düzenlemek ve yürütmek için Merkez Seçim Komisyonu kuruldu. Komisyonda görev yapan 15 üye (sonra sayı 17’ye çıkarıldı) parlamento tarafından seçildi.
Komisyon üyeleri her seçimden sonra yenilendi. En son 2019’da cumhurbaşkanlığı seçiminde beş ay önce Merkez Seçim Komisyonu’nun 14 yeni üyesini parlamento belirlendi. Ki bu 450 üyeli mecliste ağırlık “Avrupa Dayanışması”, “Halk Cephesi”, “Güven Birliği” gibi muhafazakâr sağ partilerdeydi. Rusya yanlısı muhalefet bloğunun sadece 29 milletvekili vardı.
Bakın bu komisyon neler yaptı?
Ukrayna’da mevcut seçim yasası, 2004 yılında Batı yanlısı “turuncu devrim” taraftarlarının “seçime hile karıştırıldı” diye sokak protestoları yaptığı dönemde parlamentodan hızlıca geçti. Bu yasalardan Rusya rahatsız, AB-ABD memnun oldu…
Ve bu seçim yasası değişikliği ile “turuncu devrim”/ Viktor Yuşçenko iktidara taşındı.
Ülkede seçimler hâlen bu yasaya göre yapılıyor. Mesela; seçilmek için Ukrayna vatandaşı olmak yetmiyor; ana dilinin Ukraynaca olması şartı aranıyor! Sebebi, ana dili (ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan) Rusça olanları elemek…
Özgürlükçü geçinen “turuncu devrim” taraftarlarının, -dil gibi- çıkarlarına ters düşen konularda dayatmacı olması küresel medyanın gündemine hiç gelmedi! Tersine, anayasalarında resmi dil düzenlemesine yer vermeyen ABD’den Almanya’ya, İtalya’dan Hollanda’ya ülkeler bu yasayı alkışladı: Yeter ki Rusça konuşanlar seçilmesin![55] (Aynı baskı, nüfusunun yüzde 40’ı Rusça konuşan -NATO üyesi yapılan- Rusya’nın komşusu Letonya’da da oldu. Rus kökenli siyasetçi, yeterli oranda Letonyacayı bilmediği için aday listesinden çıkarılınca konuyu yargıya taşıdı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi/ AİHM dahil başvurusu haklı bulunmadı!)
Ukrayna’ya dönersek: 1996 Anayasası 10’uncu maddesinde, “Rusçanın ve Ukrayna’nın diğer ulusal azınlıklarının dillerinin serbestçe kullanılması, gelişimi ve korunması hukukun koruması altındadır” yazılıydı. Değişiklik yasasıyla bu madde kaldırıldı.
“Turuncu devrimin” Ukrayna’daki -dil benzeri- asimilasyon politikaları Batı medyasında hiç yazılmaz-konuşulmaz.
Merkez Seçim Komisyonu’na döneyim:
Ukrayna’da cumhurbaşkanı seçilme şartlarından biri de, adayların 90 bin dolar (2.5 milyon Grivna) yatırma zorunluluğu oldu!
Sadece ikinci tur oylamaya geçen iki aday parasını geri aldı; diğer adayların paraları devlet hazinesine kaldı. “Para sihirbazı” Soros’un “Turuncu devrimi” yoksul adayları peşinen eledi. Böylece, 2019 seçiminde parayı ödeyemeyen 47 aday seçime sokulmadı!
Keza: Seçime katılması yasaklanan bir isim daha vardı: Ukrayna komünist partisi lideri Petro Symonenko…
Merkez Seçim Komisyonu, partinin adını, tüzüğünü, sembolünü “komünizmden arınma” politikasına aykırı görüp başvurusunu reddetti. Oysa Symonenko, 2019’a kadar hemen tüm seçimlere katıldı. Öyle ki, 1999 seçiminde ikinci tura kalıp yüzde 37.8 oy aldı. Faşistler tarafından şiddete maruz kalan, maddi- manevi cezalar verilen Symonenko, siyaset yapmakta inat edince nihayetinde seçime sokulmadı!
Rus kökenlilerin çoğunlukta olduğu kimi bölgelerde sandıklar kurulmadığı için katılımın yüzde 62 olduğu açıklandı. Bunun gerçeği yansıtmadığı, katılımın çok daha düşük olduğu ileri sürüldü. Neler neler…
İkinci turda oyların henüz yüzde 3’ü sayılmıştı ki Zelensky’in kazandığı ilan edildi. Merkez Seçim Komisyonu günler sonra aldığı oy yüzdesini açıkladı: 73.2 [56]
Bu elbette Ukrayna “oligark cumhuriyeti”nin “demokratik kukla” oyunuydu!
1991 sonrasında Ukrayna’da kamuya ait varlıkların hızlı şekilde özelleştirilmesiyle, ekonomi ve siyasi sahnesine türedi iş insanları/oligarklar çıktı.
Neredeyse sıfırdan başlayan oligarklar, devletin serbest piyasa temelli ekonomiye geçişiyle siyaset ve hükümet ilişkilerini kullanıp hızla zenginleşti. Öyle ki:
En zengin 50 oligarkın toplam serveti, ülkedeki tüm nihai ürünlerin/GSYİH yüzde 85’ine eşit oldu!
Bugün Ukrayna’da oligarklar, siyaseti ve dolayısıyla Verkhovna Rada’yı (Ukrayna parlamentosunu), belediye başkanlıklarını, hükümeti ele geçirmiş durumdayken; Ukrayna’da halkın siyasi partilere güveni çok düşük; yüzde 14.7!
Ukrayna’da siyaset, ideolojilere değil, oligarklara dayanıyorken; TV’de komik skeçler yaptığı “Halkın Hizmetkârı” adıyla parti kuran Zelenski’nin cumhurbaşkanı olması şaşırtıcı değil! Örneğin Zelenski’nin tv programı yaptığı Inter kanalının sahibi bir oligark: Dmytro Firtash…
Keza: Dünyadaki 214 bin off-shore kurumun yasadışı işlerini ortaya döken Panama belgelerinde Zelenski’nin adının geçmesi şaşırtıcı mı?[57]
Elbette değil![58]
Ayrıca Marksist ekonomist Michael Roberts, Ukrayna ekonomisinin 1990’dan bu yana içine düştüğü perişan durumu yetkinlikle özetlerken; Ukrayna Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Rusya ile Doğu Avrupa’da “şok terapi” ile kapitalizmin restore edilmesi sürecinde en şiddetli sarsıntıyı yaşayan ülke oldu. Kişi başına milli geliri 1990 düzeyine bir türlü ulaşamadı.
2014 Maydan Ayaklanması sonrası ekonominin tam bir çöküntüye uğramasını üç faktör engelledi: Rusya’ya olan borçlar ödenmedi, IMF kurtarma paketleri devreye sokuldu ve kamu hizmetleri ve sosyal programlar iyice budandı. IMF şimdi de borçların ertelenmesi karşılığı ek banka ve kamu iktisadi teşebbüsü özelleştirmeleri şart koşuyor.
Ukrayna “kara toprak” tabir edilen verimli tarım alanlarına sahip bir ülke. Dünyanın bir numaralı ayçiçeği yağı ve dördüncü mısır üreticisi. Ancak tarımda verimlilik oldukça düşük. Batılı danışmanlar küçük üretime dayalı yapının tasfiyesini, tarımın liberalizasyonu ile büyük tarım şirketlerine açılmasını salık veriyor. Bu da ülkeyi ciddi bir sosyal çalkantı tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.
Yapılan araştırmalar 2014 ila 2020 arasında hüküm süren çatışma ortamının ekonomiye maliyetinin 280 milyar dolar olduğuna işaret ediyor. Sırf ihracat kayıpları 162 milyar dolar düzeyinde hesaplanıyor. 2014’te iktidarın el değiştirmesiyle Rusya’ya yakın oligarkların yerini ultra milliyetçi NATO VE AB yanlısı patronlar aldı.[59]
Sonrası malumken; bunlara bir de her şey konuşulsa da yine de unutulan Ukraynalı işçi sınıfı dair birkaç satır eklemek gerek…
Potemkin Zırhlısı’na referanslar verildi ama Dzega Vertov’un “Donbass Senfonisi” gözden kaçtı. Ukraynalı işçileri anlatan film, yönetmeninin ifadesiyle “Sovyet işçisinin kahramanlık destanıdır.” Donbass madenlerinde çalışan işçiler o günlerde tüm Sovyet işçilerine örnek gösteriliyordu.
1992’den itibaren Ukrayna’da binlerce işyeri özelleştirildi. Kamuya ait kurumlar değerinin altında satıldı. Sosyal adalet ve sosyal devlet nostaljiye dönüştürüldü. Liberalizasyon, debürokrasi, optimizasyon gibi kavramlar yaygınlaştı. “Turbo özelleştirmeler” sonucunda Ukrayna zengin ve yoksul arasındaki uçurumun en derin olduğu “Avrupa” ülkesi hâline geldi.
Ukrayna hükümetleri, ekonomi ve sosyal politikalar söz konusu olunca kendi yurttaşlarını ve işçileri değil çok uluslu şirketleri ve oligarkları gözeten politikalar izledi. İş kanununda yapılan sözde reformlarla iş güvencesi zayıflatıldı, kısa süreli ve bireysel sözleşmeler yaygınlaştı. Sendikalar baskı altına alındı; toplu sözleşmelerin hatta iş kanununun kapsamı daraltıldı. Ucuz işgücü vaadiyle yabancı sermaye davet edildi. Cargill, Efes, Coca Cola, Mondelez, Philip Moris ve Carlsberg vb. davete icabet etti.
Bütün özelleştirme girişimleri sendikaların tepkisiyle karşılandı. 1990’lı hatta 2000’li yıllar boyunca madenciler, grevler, uzun yürüyüşler, madene kapanma eylemleri ve açlık grevleri düzenlediler. Ukrayna bir zamanlar, dünyanın en büyük demiryolu ağlarından birine sahipti. Devlet demiryolları, sistemli ve hızlı bir şekilde küçültüldü. Bütçe kesintileri, işten çıkartmalar, kazalar birbirini izledi. Demiryolu işçileri de madenciler gibi özelleştirmelere ve yolsuzluklara karşı büyük eylemler yaptılar.
Şimdiki ismiyle Kapitalnaya bir zamanlar Avrupa kıtasının en büyük maden havzasıydı. SSCB yıllarında havza, kahraman madenci Alexey Stakhanov’un ismini taşıyordu. Hatta “verimlilik” rekorları kıran madenciler “çalışkanlık” anlamına gelen Stakhanovizm’e ilham verdiler. Ukrayna’nın bağımsızlığıyla beraber bölgedeki madenler, fabrikalar ve diğer kurumlar hızla özelleştirildi. Tüm ülkede olduğu gibi kurumlar kelepir fiyata oligarklara devredildi. Aileden madenci olan ve sağlığını ocaklarda kaybeden bölge halkı hem işsiz kaldı hem de emeklilik haklarını kaybetti.
2014’te bağımsızlığını ilan eden Donbass “halk cumhuriyetleri” kısa sürede kendi ekonomilerini oluşturmayı başardılar. Savaş nedeniyle terk edilen altyapıları kullandılar ve şirketlerden vergi aldılar. Don-Mac’e dönüşen McDonalds iyi bir vergi mükellefi oldu. Kyivstart’ın altyapısını “devralan” Phoenix telefon ve internet hizmetlerine devam etti. Bu şirketler ilginç örnekler olsa da şüphesiz bölgenin en önemli gelir kaynağı kömür madenleridir. Ancak çıkarılan kömür, sadece ve değerinin çok altında Rusya Federasyonu’na satılabiliyor. Yıllardır devam eden savaş nedeniyle cephenin her iki yanında işçiler büyük zorluklar çekiyor. Nüfusun büyük bölümünün göç ettiği “cumhuriyetler”de işçiler, baskı ve düşük ücretlere dayalı bir çalışma rejimi altında çalışıyor.
Güvencesizlik ve işsizlik cenderesindeki Ukrayna işçi sınıfı son yıllarda yeni bir fenomenle karşı karşıya kaldı: Dijital platformlar… Ukrayna, dijital platformlar aracılığıyla çalışan işçi oranında Avrupa’da 1. dünyada 2. durumda. Sadece kargo ve kurye firmaları değil bütün sektörler hatta pek çok uluslararası şirket bile online platformlar üzerinden Ukraynalı ‘freelancer’larla çalışıyor. Silikon Vadisi binlerce Ukraynalı’dan “on-demand” siteleri aracılığıyla hizmet satın alıyor. Uber, Glove, Rocket&Uklon ve Kabanchik gibi platformlar dikkat çekiyor. Freelance ve Freelancehunt gibi web siteleri üzerinden tüm sektörlerde taşeron hizmet alımı yaygınlaşıyor.
2014-2015’te savaş nedeniyle işsizlik korkusu ve sosyal güvenliğin zayıflamasına yol açtı. İşçiler ya yurtdışına gittiler ya da kayıt dışı işlerde çalışmaya başladılar. Bu koşullarda “gig ekonomisi” ve “platform şirketleri” sahneye çıktı. Vergilerden ve işçilere karşı sorumluluklardan kaçınmak isteyen platform şirketleri kendi hesabına çalışan işçilerle taşeron sözleşmeleri yaptılar.
Ama eskiden olduğu gibi sendikaların öncülüğünde yapılan yürüyüşler ve grevler yoktu. Kendi hesabına çalışan işçiler, bir cep telefonu uygulamasının algoritması karşısında yalnız kaldılar. Yine de 2020 Nisan ayında Kiev’de ve diğer şehirlerde kurye protestoları oldu. Esnaf kurye sistemine karşı “biz işçiyiz” diyerek ücret artışı ve şeffaflık talebiyle eylemler yaptılar.
Ukrayna’nın doğusundaki savaş işçiler için yoksulluk, göç ve acılara neden olan eski bir sorun. Yıllardır hükümete karşı amansız bir mücadele veren Ukrayna sendikaları, KVPU ve FPU, bugünlerde insani yardım, “sivil savunma” ve Rusya’ya ekonomik yaptırım kampanyası düzenliyor. Savaşın diğer cephesinin ardında Rusya’da ise sendikalar iki farklı çizgi izliyor. FNPR ilk gün yaptığı açıklamayla Putin’in “Barışı Koruma Operasyonları”nı destekledi. KTR ise barış ve diyalog çağrısı yaparak “askeri operasyonların durdurulmasını” talep etti.[60]
Ernest Hemingway’in, “Eski çağ ozanları, vatanı için ölmenin güzel bir şey olduğunu söylemiş. Modern çağın savaşlarında ölmekse ne onur kazandırır insana ne asalet getirir; bir hiç uğruna geberir gidersin,” vurgusundaki üzere…
UKRAYNA NEO-FAŞİST HAREKETİ
Ancak, işçi muhalefetinin bugünkü varlığı ve gücü ne olursa olsun, Ukrayna’da bugün (destekçi AB ülkelerinin ve ABD’nin ısrarla “görmezden gelme”yi tercih ettiği) ciddi bir neo-faşist hareket hem parlamentoda hem de sokakta kendini yoğun biçimde hissettiriyor.
“Ukrayna parlamentosunun, Üçüncü Reich’a karşı savaşanları anmak için sembolleri yasaklama kararı, hafızalara saygısızlıktır. Bu, Ukrayna devletinin ve halkının Nazi işgali sırasında çektiği o korkunç acıyı aklama girişimidir.
Şubat 2014’te ABD desteğiyle gerçekleştirilen “demokrasi devrimi”nden bu yana, sürekli genişleyen bir neo-Nazi grubu göreve geldi. Bu tehditkâr figürler arasında dikkati çeken biri, Kasım 2014’ten bu yana “Ukrayna Halk Vekili” sanıyla milletvekili seçilen aşırı sağcı ordu komutanı Yuriy Bereza, Nisan 2016’dan bu yana Ukrayna parlamentosu Başkanı olan neo-Nazi Andriy Parubiy’nin önderliğindeki faşist Halk Cephesi partisinin bir üyesidir. 1990’ların başında Parubiy, daha sonra aşırılık yanlısı Oleh Tyahnybok ile birlikte Svoboda (Özgürlük) partisi adını alan Ukrayna’nın aşırı sağcı Sosyal-Ulusal (Sosyal-Nasyonalist) Partisi’ni kurdu.
Bereza, Nisan 2014’ten bu yana Dnipro Taburu lideri pozisyonundadır: Rusya’nın güney-batı sınırına dayanan ve Volgograd’a (Stalingrad) sadece 650 kilometre uzaklıktaki Donetsk Oblastı gibi Doğu Ukrayna bölgelerinde Moskova destekli ayrılıkçılarla savaşan faşist bağlantılı bir birliktir bu. Dnipro Taburu, devlet politikasını uygulayan Ukrayna İçişleri Bakanlığı’na bağlı.
2014 Noel’inde Bereza’nın alayı, insan hakları grupları tarafından Ukraynalı sivillerin kasıtlı olarak aç bırakılması gibi eylemlerden dolayı savaş suçu işlemekle suçlandı. Taburu milyarder işadamı Ihor Kolomoyskyi’den 10 milyon dolardan fazla maddi destek almıştı. Oligarkın 2014 baharında Bereza ile samimi bir şekilde el sıkıştığı fotoğraflar var.
Kolomoyskyi, Ukrayna’nın seçilmiş cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky’ye de, kodamanın sahibi olduğu televizyon kanallarında yaygın olarak görülmesini sağlayarak kritik bir destek sağladı. Kolomoyskyi, dünyanın en güçlü ve zengin Ukraynalılarından biridir.
Kolomoyskyi, FBI tarafından kara para aklama ve zimmete para geçirmenin yanısıra, “cinayete azmettirme” ve “mali suçlar” iddialarıyla ilgili olarak soruşturuluyor. 2016 yılında Kolomoyskyi, Ukrayna’nın en büyük bankasını (PrivatBank) yüz milyonlarca dolar dolandırmakla suçlandı. Ayrıca o yıl Rusya’da Kolomoyskyi’ye karşı sivillerin öldürülmesini organize ettiği iddiasıyla hakkında bir ceza davası açıldı. Geçmişte de rüşvet ve adam kaçırmayla ilgili iddiaları reddetmişti.
Bir dönem ABD’de yaşayan ve Ohio ve Batı Virginia gibi eyaletlerde geniş ticari çıkarları bulunan Kolomoyskyi, 2021’in Eylül’ünde İsrail’e taşındı-bu da kısmen İsrail vatandaşı olduğu için Amerika’ya olası bir iadeyi zorlaştırabilir.
Kolomoyskyi, Ukrayna’nın doğusunda savaşan Azak, Aidar ve Donbas taburları gibi diğer aşırı sağ alayları finanse etti. Bu silahlı gruplar, insan hakları aktivistleri tarafından işkence, adam kaçırma, olası infazlar, yasadışı gözaltı, cinsel saldırı gibi savaş suçları da dahil olmak üzere bir dizi suçla itham ediliyor.
Ukrayna parlamentosuna gerçekten de endişe verici sayıda neo-Nazi seçildi. Washington Post’un “demokrasiye geçiş” olarak adlandırdığı beş yıl içinde, aşağıdaki faşist figürlerin hepsi Ukrayna parlamentosunda koltuk sahibi oldular. Ve her biri neo-Nazi Svoboda partisinin geçmiş ve mevcut üyeleridir: Oleh Tyahnybok, Ihor Mosiychuk, Oleh Osukhovskyi, Yuriy Bublyk, Oleksandr Marchenko, Oleh Makhnitskyi, Andriy Ilyenko, Ruslan Koshulynskyi, Mykhailo Holovko, Yuriy Levchenko, Igor Miroshnychenko, Pavlo Kyrylenko ve Eduard Leonov.
Ukrayna parlamentosunda başka faşistler de var-şu anda feshedilen beyaz üstünlüğünü savunan Sosyal-Ulusal Meclis’in kurucularından Andriy Biletsky, 2016’nın bu yana aşırı sağcı National Corps’un liderliğini elinde tutuyor.
Biletsky, Mayıs 2014’ten itibaren iki yılı aşkın bir süre boyunca, Ukrayna’nın doğusunda Rusya destekli ayrılıkçılarla savaşırken zımni Batı desteğinden yararlanan Azak Taburu’na komuta etti. Azak Taburu askerleri, gamalı haçlar ve diğer semboller altında Nazi selamı veren fotoğraflarda görülebilir.
Kasım 2014’ten beri Kanada vatandaşı ve milletvekili olan Andrey Artemenko gibi “neo-muhafazakâr” olduğunu iddia eden, faşist Radikal Parti üyesi başka aşırı sağcılar da Parlamento’da sandalyeye sahip. Örneğin, Radikal Parti lideri ve milletvekili, Ukrayna’nın doğusundaki militan faaliyetleri insan hakları örgütleri tarafından kınanan ve “özellikle tehlikeli bir milletvekili” olarak nitelenen aşırı sağcı Oleh Lyashko. Lyashko, daha önce inkâr ettiği “yasadışı zenginleşme” ile ilgili yolsuzlukla suçlanıyor.
Aidar Taburu’nun eski lideri Serhiy Melnychuk da Kasım 2014’ten beri Radikal Parti milletvekili. Melnychuk sahte mal varlığı beyanıyla ilgili iddialar üzerine soruşturulurken, daha önce birden fazla davada sanık olmuş ve vergi kaçırmakla suçlanmıştı. Melnychuk’un dokunulmazlığı Haziran 2015’te kaldırıldı.
Halk Cephesi gibi saygın görünen partilere yerleştirilmiş başka aşırı sağcı Ukraynalı milletvekilleri de var. Bunlar arasında, zırhlı araçlarının üzerine Nazi amblemleri yerleştiren, Aidar Taburu üyesi, bol madalyalı bir militan komutan, Ihor Lapin de yer alıyor.
Halk Cephesi’nin üyeleri arasında, Amerika ve Kanada gezilerinden hoşlanan ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’i tanıyan Parubiy de bulunuyor. Ayrıca, aşırı sağcı askeri figür Mykhailo Havryliuk da bir Halk Cephesi üyesi milletvekilidir ve Yuriy Bereza da bu partide bir pozisyon sahibidir.
Ayrıca, parlamentoda Bereza komutasındaki Dnipro Taburu’nda eski bir asker olan Volodymyr Parasyuk gibi “bağımsız” kisveli faşistler de var. Parasyuk, neo-Nazi Ukrayna Milliyetçileri Kongresi partisinin eski bir üyesidir. Kasım 2014’te seçildi ve hâlâ dört yıldan fazla bir süredir milletvekilliği yapıyor. Parasyuk, devlet adamı Oleksandr Vilkul ve güvenlik şefi Vasyl Hrytsak’a yönelik saldırılar da dahil olmak üzere sevmediği insanlara fiziksel saldırıda bulunmak ve otururken ikincisinin kafasına tekme atmakla ünlenmiştir.
Boryslav Bereza da aşırı sağcı bağımsız bir milletvekili ve Kasım 2014’te seçildi; Faşist bir parti olan Sağ Sektör’ün eski sözcüsüdür; soyadına rağmen Yuriy Bereza ile bir akrabalığı yoktur.
Boryslav Bereza, Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera’nın açık bir hayranıdır ve röportajlarında onun “üç klasik ilkesinden” sıcak bir şekilde bahseder. Dahası, Aralık 2014’te Boryslav Bereza, Ukrayna’nın doğusundaki çatışmalar sırasında Sağ Sektörün Biletsky’nin azılı Azak Taburu’na önemli miktarda yardım sağladığını kabul etti.
Bir zamanlar Sağ Sektör’ün başkanı olan Milletvekili Dmytro Yarosh, geçmişte Kremlin’in talebi ile Interpol’ün uluslararası arananlar listesine alınan bir başka neo-Nazi. 2014’ün sonlarından bu yana, Yarosh bir milletvekili ve uzun yıllar boyunca tam unvanı “Stepan Bandera Tüm Ukrayna Organizasyonu” olan Tryzub (Trident) paramiliter grubunun liderliğini yapıyor.
Batılı kuruluşların diyaloglarında -destek verdikleri rejimlerle ilgili- “neo-Nazi” ve “faşist” terimleri resmi kayıtlardan ve raporlardan neredeyse silinmiştir. Bu etiketler bunun yerine “aşırı muhafazakâr”, “milliyetçi” ve “başına buyruk” gibi tanımlamalarla değiştirilir. Bu belirsiz tanımlar neo-Nazizm ve faşizmin hatlarını bulanıklaştırarak okurun zihninde kuşku ve kafa karışıklığı yaratıyor. “Faşist”, “aşırı muhafazakâr” ya da “milliyetçi” olarak tanımlandığında, aklanıyor!
Irak Savaşı gazisi ve Aidar Taburu’ndaki eski eğitmen Nadiya Savçenko gibi faşist alayların bir parçası olan başka “devrim” sonrası milletvekilleri de var. Aşırı sağcı Savçenko, Ukrayna parlamento binasına terör saldırısı planladığı ve hükümeti devirme niyetinde olduğu kuşkusuyla bir yıldan uzun süredir Ukrayna hapishanesinde tutulduktan sonra beklenmedik bir şekilde serbest bırakıldı. Savchenko bu iddialarla ilgili olarak hâlâ yargılanıyor; savcı Yuriy Lutsenko hapishaneden ayrılmasının ülkedeki mahkeme aygıtının “ağır hasta” olduğunu gösterdiğini söyledi.
Haziran 2014’te Savchenko, Rus yetkililer tarafından tutuklandı, mahkemeye çıkarıldı ve uzun müzakerelerden sonra Mart 2016’da iki gazetecinin öldürülmesinde suç ortaklığıyla suçlandı. Devlet Başkanı Petro Poroşenko Savchenko’yu “Ukrayna mücadelesinin bir sembolü” olarak nitelendirerek davasını savunmuş ve Mart 2015’te ona bir Ukrayna vatandaşına bahşedilebilecek en yüksek onur olan “Ukrayna Kahramanı” unvanını vermişti.
Aşırı sağcı Donbas Taburu komutanı Semen Semençenko, Kasım 2014’te Ukrayna milletvekili olarak yemin etti. Semençenko’nun parlamentoya seçilmesi, alayının BM gözlem misyonu tarafından Ukraynalı sivillere işkence, dayak ve cinsel saldırı gibi savaş suçlarını işlemekle suçlanmasından haftalar sonra gerçekleşti.
Eylül 2014’te Semenchenko Washington’a giderek kongre ve Pentagon temsilcileriyle bir araya gelmişti. Aynı ay ABD ordusuna destek çağrısında bulundu ve kendisi İsrail hayranı olmakla birlikte, aynı yılın sonlarında Amerika’yı bir kez daha ziyaret etti. Haziran 2017’de, Semenchenko hakkında soruşturma yürütülmesini isteyen eski Donbas Taburu askerleri itirazda bulunulmuştu.
Semençenko, Aralık 2018’de Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te gözaltına alındı ve “yasadışı silah edinme ve bulundurma” şüphesiyle gözaltına alındı. Diplomatik pasaportu olduğu için tutuklanmadı ve daha sonra uçakla bilinmeyen bir yere gitti.”[61]
TOPARLARSAK…
Kolay mı? “Bazı tarihçiler, Putin’in attığı adımları, İkinci Dünya Savaşı’yla kıyaslıyor”ken;[62] III. Dünya Savaşı şüphesiz olasılık dışı değil artık.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Ukrayna-Rusya savaşı ile ilgili açıklamalarında, “Üçüncü Dünya Savaşı” olasılığına dikkat çekip;[63] Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov da, Rusya’ya yönelik “varoluşsal bir tehdit” görmeleri durumunda Devlet Başkanı Putin’in nükleer silahlara başvurabileceğini açıklarken;[64] NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Kimyasal saldırılar çatışmanın doğasını değiştirir,” ve Biden da, “Dünya savaşı çıkar,” diye Rusya’yı uyardı.[65]
Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Behlül Özkan, Ukrayna krizinin III. Dünya Savaşı’na yol açabileceğini belirtirken;[66] savaşın sonu gelmeyeceğe benziyor.
Düne kadar atom bombası büyük savaşı caydırıcı ve düşmanı saldırmaktan alıkoyucu niteliğiyle konuşulurdu. Bu atom silahı olanlar, düşmanlar arasında bir dengeyi sağlıyordu. İlk Soğuk Savaş döneminde bunun adı “dehşet dengesi” idi.
Şüphesiz hâlâ “caydırıcı” niteliği ön planda. Ama şimdi bu dengenin yanına Putin’in açıklamasıyla birlikte “kullanılabilirliği” girdi; bu yeni bir durum; bir basamak yukarısı yani!
Nasıl sona ereceği bir yana, Ukrayna’daki savaşın, kesintili gelgitleriyle çok ama çok uzun sürmeyeceğini düşünenlerdenim.
Ertelense de devam edecek; sancısı uzun sürecek.
Ukrayna meselesi, yol açacağı ilk sonuçları (vesilesiyle) uzun döneme yayılacak. Bugünden yarına bitmeyecek, geleceği biçimlendirecek.
Hiç kimse ötekinin neler yapabileceği gerçekten bil(e)miyorken; aktüel dengeleri bozan bir stratejik belirsizlik bir kara delik özelliği kazanıyor.
Şimdi “Savaş proletaryayı bölüp sindirir; kapitalistlerse, savaşla zenginleştikleri, ulusal önyargıları kışkırttıkları ve tüm ülkelerde, en özgürlükçü ve cumhuriyetçi olanlarında bile hortlayan gericiliği güçlendirdiği için bundan faydalanırlar…
“Sorun şu: Bizler sosyalistler gibi mi davranmalıyız; yoksa gerçekten de ‘son nefesimizi’ emperyalist burjuvazinin kucağında mı vereceğiz?…
“Kapitalistler dünyayı paylaşıyorlarsa, bunu, kendilerinde bulunan hain duygulardan ötürü değil, ulaştıkları yoğunlaşma düzeyi, kâr sağlamak için kendilerini bu yola başvurma zorunda bıraktığı için yapıyor…
“Barış talebi, ancak devrimci mücadele çağrısı ile birlikte dile getirildiğinde proleter bir anlam kazanır…
“Komünist Manifesto’daki ‘İşçi sınıfının vatanı yoktur’ sözleri, bugün her zamankinden daha çok geçerlidir…
“Kim ulusların ve dillerin eşitliğini tanımıyor ve savunmuyorsa, kim her türlü ulusal baskı ya da eşitsizliğe karşı savaşmıyorsa, o, Marksist değildir…[67]
“Tüm ülkelerdeki burjuvazinin yurtseverliğine ve şovenizmine karşı, yaşasın işçilerin uluslararası kardeşliği…
“Kulübelere barış, saraylara savaş…
“Emperyalist savaşın karşısına konulabilecek tek şey sosyalizmdir; yalnızca sosyalizm çıkış yoludur,”[68] uyarılarıyla V. İ. Lenin’e kulak verme zamandır.
Bir de “Büyük bir görev vardır: İki, üç, daha fazla Vietnam yaratmak ya da dünyanın ikinci, üçüncü Vietnam’ı olmak.”
“Bizim her eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş çağrısı ve insanlığın en büyük düşmanı ABD’ye karşı halkların birliği için bir savaş marşıdır.”
“ABD’yi yönetenlerin yapısını biliyoruz. Barışı bize çok pahalıya ödetmeyi amaçlıyorlar. Cevabımız, hiçbir bedelin onurumuzdan daha yüksek olmayacağıdır,”[69] diye haykıran Che Guevara’nın işaret ettiği yola…
Sonra da Yılmaz Güney’in, “Bir zalime sırt vererek başka bir zalimle savaşılmaz,” sözünü kulaklarımıza küpe etmeye…
“Nasıl” mı?
Thales, “Her şeyin yok olduğu anda bile ümit vardır”; Gilles Deleuze, “Fikirlere sahip olmamızdan daha fazla, fikirlerdir kendilerini bizde olumlayan,” derlerken ekler Emma Goldman da:
“İnsanlar ancak, isteyecek kadar zeki ve alacak kadar cesur oldukları ölçüde bir özgürlüğe sahip olabilirler.”
31 Mart 2022, 15:02:27, İstanbul.
N O T L A R
[*] Görüş, Nisan 2022…
[1] “Gerçek geciktirilmeyi sevmez.”
[2] Nilgün Cerrahoğlu, “Kanlı Topraklar”, Cumhuriyet, 27 Mart 2022, s.7.
[3] Soner Yalçın, “Anlamadıkları Şudur”, Sözcü, 23 Şubat 2022, s.10.
[4] Yahya Emirhan Karabay, “Ukrayna’nın Geleceği”, Cumhuriyet, 13 Şubat 2022, s.2.
[5] Ege Cansen, “Soğuk Savaş”, Sözcü, 17 Şubat 2022, s.7.
[6] İsmail Daye, “Ukrayna’nın Ruh Hâli!”, Birgün, 20 Şubat 2022, s.13.
[7] Ukrayna’nın Nikolyev Vasilyeviç Gogol döneminde başlayan uluslaşma sürecinin son dönemeci olabilir bu savaş…
Rus edebiyatını bu “Rus olmayan Rus” yazarı Gogol, Ukrayna Kozaklarından bir ailede, Rusya’nın 1709’da Poltava Savaşı’nda İsveçlileri topraklarından püskürttüğü bölgede, bu zaferin yüzüncü yılında doğdu.
Ukrayna Kozakları çarın bütün fetihlerinde öncülük eden, hatta 1900’lere kadar şehir içindeki isyanları bastırmada rol alan sert bir halk olarak tanınır.
Rus ressam Repin’in 1880 yılında yaptığı Türk Sultanına Mektup Yazan Zaporojyalılar tablosu, tam da bu Ukrayna Kozaklarını tasvir etmektedir.
Gogol 1844’te, “Ruhumun Ukraynalı mı Rus mu olduğunu bilmiyorum” diyordu. Fakat artık Puşkin gibi o da Rus kimliğinin çelişkili karakterini uluslararası düzeye taşımış, Rus edebiyatının bir temsilcisi olmuş durumdaydı.
Puşkin’in kullandığı ‘küçük Rus’ yani Maloros sözünün kökeni XIV. yüzyılda Konstantinopolis patriğinin Rus dini bölgelerini ayırmak için kullandığı terimlere dayanıyor.
Rusya Çarlığı bunu XVII. yüzyılda kullanmaya başlamış ve 1654’te Kozakların Rus tabiyetini kabul etmesinden sonra, Rus çarlarının unvanı “Büyük, Küçük ve Beyaz, bütün Rusların Egemeni” diye anılır olmuş.
Beyaz Rus günümüzün Belarus bölgesi, Küçük Rus’sa Litvanya ve günümüz Ukrayna’sını karşılıyor. Gogol zamanında var olmayan Ukrayna, 1917 Devrimi’nden sonra bir ulusal sınır içine toplanınca, Maloros ifadesi de arkaik, küçültücü bir anlam kazandı.
Batılı güçlerin de fiilen karıştığı 1917-1922 Rusya İç Savaşı büyük ölçüde Maloros toprakları üzerinde, çok taraflı çatışmalarla yaşandığı için Sovyet Ukrayna’sı gergin bir miras üzerine kuruldu.
1930’larda bu topraklarda yaşanan yoğun kolektifleştirme, Ukraynacada Holodomor, yani kıtlıkla öldürme diye anılan, iddialara göre milyonlarca insanın öldüğü bir açlığa yol açtı.
Derken 1939-1940 yıllarında Sovyetler ele geçirdikleri bazı bölgelerle Ukrayna topraklarını genişlettiler, ama bu kez dünya savaşı sırasındaki Nazi işgali de Ukrayna’ya çok çelişkili bir miras bıraktı, çünkü bazı bölgeler Ukrayna genelinde büyük yıkım yapan Nazileri desteklemişti ve Ukrayna’da çok ağır bir Yahudi katliamı yapıldığı için bu büyük bir sorundu.
Buna rağmen Sovyet zaferi Ukrayna’nın sınırlarının genişlemesine ve Milletler Cemiyeti’nde SSCB’nin yanında Belarus ve Ukrayna’nın da bağımsız temsil edilmesine yol açtı. Bu tuhaf bir şekilde 1654 ortaklığına benziyordu ve zaten 1953’te Stalin’in ölümünden sonra onun Ruslaştırma politikasının bir parçası olarak tanımlandı. Ama yine de 1954’te Kırım, Sovyet Rusya tarafından Ukrayna’ya verildi.
1991’de Ukrayna’nın bağımsızlığını, halk oylamasıyla ilan eden ilk ülkelerden biri olmasına, bir bakıma Malosovyet olmaktan çıkıp Ukrayna olmasına dek süreç böyle devam etti. (Sabri Gürses, “Gogol’ün ‘Taras Bulba’sından Çıkan Dünya!”, Cumhuriyet Kitap, No:1674, 17 Mart 2022, s.10-12.)
[8] Mine G. Kırıkkanat, Bir Hıristiyan Masalı-Tarihin En Büyük Sahtekârlığı, Kırmızı Kedi Yay., 2014.
[9] “ABD Kışkırttı, Rusya Yanıtı Ukrayna Üzerinden Verdi”, Birgün, 23 Şubat 2022, s.8.
[10] Sinan Kaplan, “Hakan Güneş: Rusya-Ukrayna Krizi: Temel Sorun NATO”, Yeni Yaşam, 8 Şubat 2022, s.6.
[11] www.newsweek.com/us-nato-helped-trigger-ukraine-war-its-not-siding-putin-admit-it-opinion-1685554
[12] Murat Çakır, “Hem Saldırı Hem Savunma…”, 5 Mart 2022… https://yeniyasamgazetesi2.com/hem-saldiri-hem-savunma/
[13] Noam Chomsky, “ABD’nin Rusya’ya Karşı Başlattığı Askeri Tırmanışın Galibi Yok”, 7 Mart 2022… https://rojnameyanewroz3.com/abdnin-rusyaya-karsi-baslattigi-askeri-tirmanisin-galibi-yok-17979.html
[14] Nilhan Aydın, “Erkhov: Rusya’nın Sabrı Sona Yaklaştı”, Cumhuriyet, 23 Şubat 2022, s.6.
[15] V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yay., 1969.
[16] Ergin Yıldızoğlu, “Ukrayna Krizi ve Küreselleşme”, Cumhuriyet, 10 Mart 2022, s.11.
[17] “Emperyalizmin, ekonomik özü bakımından tekelci kapitalizm olduğunu görmüştük. Daha bu özelliğiyle emperyalizmin tarihsel yeri belirlenmiştir. Çünkü serbest rekabet zemini üzerinde ve tam da serbest rekabetin bağrından çıkan tekel, kapitalist sistemdekinden daha yüksek bir toplumsal ve ekonomik düzene geçişi ifade eder. Söz konusu dönem için karakteristik olan başlıca dört tekel türünü veya tekelci kapitalizmin dört temel olgusunu özellikle vurgulamak gerekir.
Birincisi: Tekel, çok yüksek bir gelişme aşamasındaki üretimin yoğunlaşmasından doğmuştur. Bunlar, kapitalistlerin tekel birlikleri, karteller, işveren birlikleri ve tröstlerdir. Bunların bugünkü ekonomik hayatta oynadıkları olağanüstü büyük rolü görmüştük. XX. yüzyılın başlarında tekeller, gelişmiş ülkelerde tamamen baskın bir konum kazandılar. Kartelleşme yolunda ilk adımlar önce, yüksek gümrük korumalarına sahip ülkeler (Almanya, Amerika) tarafından atılmışsa da, serbest ticaret sistemiyle İngiltere, yalnızca çok kısa bir süre sonra, aynı temel olguya sahip olduğunu gösterir: Üretimin yoğunlaşmasından tekellerin doğuşu.
İkincisi: Tekeller, özellikle belirleyici niteliğe sahip ve kapitalist toplumun en fazla kartelleşmiş sanayisi olan kömür ve demir sanayisinde, en önemli hammadde kaynaklarına artan oranda el konulmasına yol açmıştır. En önemli hammadde kaynakları üzerindeki tekelci egemenlik, büyük sermayenin gücünü olağanüstü artırmış ve kartelleşmiş sanayi ile kartelleşmemiş sanayi arasındaki çelişkiyi keskinleştirmiştir.
Üçüncüsü: Tekel, bankaların bağrından çıkmıştır. Bankalar, mütevazı aracılar olmaktan çıkarak mali sermayenin tekelcilerine dönüşmüşlerdir. En gelişmiş kapitalist ulusların her birindeki üç beş büyük banka, sanayi sermayesi ile banka sermayesi arasındaki ‘kişisel birliği’ gerçekleştirmiş ve bütün ülke sermayesiyle para girdilerinin çok büyük bir bölümünü oluşturan milyarların kullanım erkini kendi ellerinde toplamışlardır. Modern burjuva toplumunun istisnasız bütün ekonomik ve politik kuruluşlarım bağımlılık ilişkilerinden oluşan bir ağla saran mali oligarşi; bu tekelin en çarpıcı görünümü budur.
Dördüncüsü: Tekel, sömürge politikasından doğmuştur. Mali sermaye, sömürge politikasının çok sayıdaki ‘eski’ güdüsüne bir de, hammadde kaynakları, sermaye ihracı, ‘nüfuz alanları’ yani kârlı işler, ayrıcalıklar, tekel karları vb. uğruna ve son olarak da genel anlamda ekonomik bölgeler uğruna mücadeleyi eklemiştir. Örneğin, Avrupa güçleri, 1876’da olduğu gibi, sömürgeleriyle Afrika’nın ancak onda birini işgal altında bulundurduğu sıralarda, sömürge politikası, tekelci olmayan bir biçimde, yani ‘serbest yağmacı’ bir tarzda gelişme olanağına sahipti. Fakat Afrika’nın onda dokuzu işgal edildiğinde (1900 yılı dolaylarında) ve bütün dünya paylaşıldığında, tekelci sömürge mülkiyeti çağı kaçınılmaz olarak başlamış ve bunun sonucu olarak da, dünyanın paylaşımı ve yeniden paylaşımı uğruna son derece keskin bir mücadele başlamıştır…
Tekeller, oligarşi, özgürlük tutkusu yerine egemenlik tutkusu, giderek artan sayıda küçük veya güçsüz ulusun, en zengin ve en güçlü birkaç ulus tarafından sömürülmesi; bütün bunlar, emperyalizmin, onu asalak ve çürümeye yüz tutmuş kapitalizm olarak tanımlamamıza neden olan özelliklerini yaratmıştır. Burjuvazisinin giderek artan ölçüde sermaye ihracı gelirleriyle ve ‘kupon keserek’ yaşadığı ‘rantiye devletin’, tefeci devletin kuruluşu, emperyalizmin gün geçtikçe ete kemiğe bürünen bir eğilimi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çürüme eğiliminin, kapitalizmin hızla büyümesini dıştaladığına inanmak bir hata olur; durum kesinlikle böyle değildir. Emperyalizm çağında belirli sanayi dalları, burjuvazinin belirli tabakaları ve belirli ülkeler, bu eğilimlerden kah birini, kah ötekini, şu ya da bu ölçüde gösterir. Genel olarak kapitalizm, geçmişe göre çok daha hızlı büyür. Fakat bu büyüme, yalnızca genelde giderek bir dengesizlik kazanmakla kalmamaktadır. Bu dengesizlik, sermaye gücü en yüksek ülkelerin (İngiltere) çürümesinde kendisini özellikle gösterir…
Birçok sanayi dalından birinin veya birçok ülkeden birinin vb. kapitalistleri, yüksek tekel kârları edindikleri için, ekonomik açıdan bazı işçi tabakalarını, hatta geçici olarak işçilerin oldukça önemli bir azınlığını, geriye kalan bütün işçilere karşı, rüşvetle satın alma ve söz konuşu sanayi dalının veya ülkenin burjuvazisinin saflarına katma olanağını elde ederler. Dünyanın paylaşılması uğruna emperyalist uluslar arasındaki çelişkilerin şiddetlenmesi, bu eğilimi daha da güçlendirmektedir. Emperyalist gelişimin belirli özellikleri İngiltere’de birçok ülkeden çok daha önce ortaya çıktığı için, ilkin ve en belirgin biçimde orada etkisini gösteren oportünizmin emperyalizm ile bağı böyle oluşmuştur.” (V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yay., 1969.)
[18] Stansfield Smith, “Is Russia imperialist?”, MR online, 2 Ocak 2019.
[19] Hayri Kozanoğlu, “Rusya Emperyalist mi?-2”, 15 Mart 2022… https://www.birgun.net/haber/rusya-emperyalist-mi-2-380532
[20] Ukrayna hakkında önce kısa bir bilgi vereyim izninizle. Ukrayna’nın tarımsal üretimi, ülke Gayrı Safi Yurt İçi Milli Hâsılası’nın yüzde 10’u, ihracatının ise yüzde 40’ını oluşturuyor. Dünya ihracatı konusunda; ayçiçeğinde 1’inci, arpada 3’üncü, buğdayda 6’ncı, soyada ise 7’nci sırada yer alıyor. Ayrıca büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yanı sıra, domuz ve kümes hayvancılığı konusunda da dünyada hatırı sayılır bir ülke. Ve dünyanın en verimli siyah toprakların üçte birine sahip Ukrayna…
Ayrıca enerji konusundaki üstünlüğüyle ülkeleri ikna gücünü elinde bulunduran Rusya, Ukrayna’da ipleri ele alarak dünya tarım ve gıda pazarında da etkin bir güç olmak istiyor. Rusya’nın Ukrayna hamlesini buna yorabiliriz. Çünkü hatırlayalım, Ukrayna yüzölçümünün yaklaşık yüzde 5’ini oluşturan ve 2 milyondan fazla nüfusa sahip Kırım 16 Mart 2014 tarihinde Rusya Federasyonu tarafından ilhak edilmişti. Ülke sanayinin yüzde 25’inin bulunduğu ve ihracatın yüzde 15’ini gerçekleştirdiği, kömür rezervlerinin yüzde 80’ine sahip Donetsk ve Lugansk illerinin oluşturduğu Donbass bölgesinin önemli bir bölümünün fiili kontrolü Rusya destekli ayrılıkçıların eline geçmişti. Rusya’nın Kırım hamlesi sonrası Ukrayna’ya bu yeni pençe geçirme isteği ülkenin yer altı zenginliğine yönelik değil yerüstü varlığına yönelik. Yani Rusya’nın Ukrayna hamlesi tarım topraklarının kontrolünü ele geçirerek dünya tarım ve gıda pazarında etkin bir güç hâline gelme arzusundan başka bir şey değil. (Abdullah Aysu, “Ukrayna Tarım Savaşı”, Yeni Yaşam, 16 Şubat 2022, s.4.)
[21] Yunus Emre Ceren, “Aydın Sezer: Batı Ambargolarla Bir Sonuç Alamadı”, Birgün Pazar, Yıl:18, No:781, 27 Şubat 2022, s.8.
[22] Emek Yıldırım, “2000 Sonrası Rusya’da Neo-Otoriter Bir Devlet Modeline Doğru”, 14 Ekim 2018… http://www.abstraktdergi.net/2000-sonrasi-rusya-da-neo-otoriter-bir-devlet-modeline-dogru/
[23] Hayri Kozanoğlu, “Yeni Bir Dünyanın Eşiğinde”, Birgün Pazar, Yıl:18, No:781, 27 Şubat 2022, s.6-7.
[24] İkbal Düre, “Tarih Hiç Çıkmayacağı Düşünülen Savaşlarla Dolu”, Birgün, 23 Şubat 2022, s.9.
[25] 2020’deki değişiklikle Putin’in yaşamının sonuna dek devlet başkanı olarak kalmasının önü açıldı. Halkın yüzde 77’sinin “Evet” demesiyle yürürlüğe giren değişiklikler tam bir Rustik demokrasi örneği! Buna göre 2024’te görev süresi dolacak olan Putin’in daha önceki devlet başkanlıkları sıfırlanacak. 2024’teki seçimi kazanırsa altı yıl görevde. Sonra bir dönem daha aday olabiliyor. Böylece 2036’ya kadar koltukta kalabilecek. Sadece iki dönem seçilme kuralı da bozulmamış olacak! (Mustafa Balbay, “Putinizm!”, Cumhuriyet, 24 Şubat 2022, s.5.)
[26] Orhan Bursalı, “Putin Bir Rastlantı Değil, Rusya’nın Geçmişi Putin’de Canlandı”, Cumhuriyet, 27 Şubat 2022, s.6.
[27] Nilgün Cerrahoğlu, “Putin’in Cesareti”, Cumhuriyet, 20 Mart 2022, s.7.
[28] Vusal Hasanzadeh, “Ukrayna Olayları SSCB’nin Başlangıcı mı?”, Cumhuriyet, 25 Şubat 2022, s.2.
[29] Barış Doster, “Ukrayna-Rusya Savaşı ve Verdiği Dersler”, Cumhuriyet, 26 Şubat 2022, s.12.
[30] Aktaran: Yahya Emirhan Karabay, “Putin’in SSCB’ye Bakışı”, Cumhuriyet, 23 Ocak 2022, s.2.
[31] Zafer Arapkirli, “Tarihi Kaşımak…”, Birgün, 25 Şubat 2022, s.6.
[32] Deniz Berktay, “Sovyet Gölgesi”, Cumhuriyet, 19 Mart 2022, s.7.
[33] İlhan Uzgel, “Ukrayna Üzerinden Pay Kapma Kavgası”, Birgün, 23 Şubat 2022, s.9.
[34] Yuri Levada Analiz Merkezi’nin 2021 Ağustos’undaki araştırmasına göre, Rusların yüzde 62’si ekonominin devlet eliyle planlanıp dağıtılmasını istiyor. Bu rakam Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra yapılan araştırmalar arasında en yüksek oranı işaretlerken ibrenin ilk kez yüzde 60’ın üzerine çıkması ise dikkat çekiyor. Özel mülkiyete ve piyasa ekonomisine dayalı sistemi tercih edenlerin sayısı ise sadece yüzde 24.
2021’deki ankette ‘Rusya için en faydalı siyasi sistem’ sorusuna ‘1990 öncesi Sovyetler Birliği’nin sistemi’ yanıtını verenlerin sayısı ilk kez yüzde 49’u buldu. Bir önceki soruda olduğu gibi bu da ülke için bir rekor anlamına geliyor. Öyle ki, 2016’da bu oran sadece yüzde 37 idi. Aynı soruya ‘mevcut sistem’ cevabını verenlerin oranı yüzde 18 iken, ‘Batı’daki gibi bir demokrasi’ diyenler ise yüzde 16 oranında.
Ülkenin dış politikasına dair yapılan kamuoyu yoklamasında ise Rusların ABD’ye karşı yaklaşımında inişli çıkışlı bir grafik karşımıza çıkıyor: 1991’de ABD’ye karşı tutum yüzde 80 gibi bir oranla ‘pozitif’ olmasına karşın 2021’de olumlu görüşe sahip olanlar yüzde 39’a gerilemiş durumda. (“Anket: Rusya’da Sovyetler’i Tercih Edenlerin Sayısı Rekor Kırdı”, 15 Eylül 2021… https://direnisteyiz29.org/anket-rusyada-sovyetleri-tercih-edenlerin-sayisi-rekor-kirdi)
[35] İkbal Dürre, “Rusya Lanse Edildiği Kadar Yalnız mı?”, Birgün, 3 Mart 2022, s.8.
[36] Nikolaos Stelya, “KKE, Rusya Lideri Putin’in Donbass Kararına ve Sovyetler Birliği’ni Hedef Alan Konuşmalarına Tepki Gösterdi”, 23 Şubat 2022… https://www.gazeteduvar.com.tr/yunanistanli-komunistlerden-putine-sovyetler-tepkisi-haber-1554247
[37] Bradley Blankenship, “Neden Kimse Dinlemedi?”, Birgün, 12 Mart 2022, s.10.
[38] Fikret Soydan, “ABD Hegemonyası, NATO ve Savaş ‘Histeri’si”, Kaldıraç Dergisi, No:248, Mart 2022, s.56-60.
[39] Mehmet Ali Güler, “İki General, İki Bakış”, Cumhuriyet, 19 Mart 2022, s.10.
[40] “NATO Asker Yığıyor”, Cumhuriyet, 25 Mart 2022, s.6.
[41] William Briggs, “Rusya-Ukrayna Çatışmasında ABD’nin Rolü”, Atılım, Yıl:2, No:47, 28 Ocak 2022, s.21.
[42] Ronan Burtenshaw, “Konu Savaşsa Batı İki Yüzlüdür”, Birgün, 28 Şubat 2022, s.10.
[43] Aktaran: Nilgün Cerrahoğlu, “Putin’in ‘Lebensraum’unda Yolculuk”, Cumhuriyet, 27 Şubat 2022, s.7.
[44] “Almanya’dan Irkçılar Savaşa Katılmak İçin Ukrayna’ya Gitti”, 24 Mart 2022… https://www.avrupademokrat.com/almanyadan-irkcilar-savasa-katilmak-icin-ukraynaya-gitti
[45] Gürsel Köksal, “Almanya’nın Bulduğu Çözüm de Silahlanma!”, Birgün, 2 Mart 2022, s.8.
[46] Ergin Yıldızoğlu, “Almanya Uyandı”, Cumhuriyet, 3 Mart 2022, s.11.
[47] Gürsel Köksal, “NATO’nun Müdahalesi Almanya’nın Gündeminde”, Birgün, 9 Mart 2022, s.5.
[48] “İspanyol Faşist, Ukraynalılar ile Müslüman Mülteciler Arasında Ayrım İstedi”, 3 Mart 2022… https://www.avrupademokrat.com/ispanyol-fasist-ukraynalilar-ile-musluman-multeciler-arasinda-ayrim-istedi/
[49] Zeynep Oral, “Kedilerden Kültüre: Rezillik, Riyakârlık!”, Cumhuriyet, 6 Mart 2022, s.11.
[50] Mine G. Kırıkkanat, “Küresel Faşizm”, Orhan Bursalı, Cumhuriyet, 13 Mart 2022, s.10.
[51] Cangül Örnek, “Ruslara Karşı Batı’da Cadı Avı”, Birgün, 2 Mart 2022, s.9.
[52] Valeri Gergiev, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından ve işgalinden sonra Batı dünyasında estirilen “Rusofobi” (Rus korkusu ve nefreti) rüzgârında, Münih Filarmoni Orkestrası’ndaki görevinden alındı. Aynı günlerde Bolşoy Balesi’nin Londra temsilleri, Yunanistan’da Çaykovski’nin “Kuğu Gölü Balesi”nin gösterimi iptal edildi, İtalya’da Milano-Bicocca Üniversitesi, Dostoyevski dersini programdan kaldırma kararı aldı; ancak tepkiler nedeniyle sonradan geri adım attı. (Ayşe Emel Mesci, “Rusofobi ve Balefobi”, Cumhuriyet, 14 Mart 2022, s.13.)
[53] 2003’de ABD’nin Irak’ı işgaline eşlik edip asker gönderen ülkeler sıralamasında ilk dört şöyleydi: İngiltere 11 bin, İtalya 2 bin 754, Polonya 2 bin 500, Ukrayna 1650 asker! (Mustafa Balbay, “Kazanan Zelenski, Kaybeden: Ukrayna Halkı!”, Cumhuriyet, 8 Mart 2022, s.9.)
[54] Mehmet Ali Güller, “ABD’nin Ukrayna’daki laboratuarları”, Cumhuriyet, 12 Mart 2022, s.10.
[55] “Yıllar önce Ukrayna’dan aldığım bir tuvalet kâğıdı rulosu hâlâ ofisimde duruyor. Üzerinde Putin’in resmi var. Uyanık Ukraynalı girişimci, biraz pis ve ‘bel altı’ bir oyunla ‘Bu adamlar ancak buna layıktır!’ demeye getiriyormuş belli ki…” (Uğur Kutay, “Tarihin Kafiye Düzeni”, Birgün, 28 Şubat 2022, s.15.)
[56] Soner Yalçın, “İki Yüzlülük”, Sözcü, 3 Mart 2022, s.10.
[57] Soner Yalçın, “Oligark Demokrasisi”, Sözcü, 4 Mart 2022, s.10.
[58] Ukrayna’da Ukrayna Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi’nin aldığı kararla çoğunluğu sol partilerden oluşan bazı muhalefet partilerinin siyasi faaliyetlerini yasaklandı. Zelenski, faaliyetleri durdurulan siyasi parti ve hareketlerin “Muhalefet Bloku”, “Sol Muhalefet”, “Sol Güçler Birliği”, “Ukrayna İlerici Sosyalist Partisi”, “Ukrayna Sosyalist Partisi”, “Sosyalistler”, “Yaşam İçin Muhalefet Platformu”, “Şaria Partisi”, “Bizim”, “Devlet” ve “Vladimir Saldo Bloku” olduğunu aktardı. (“Ukrayna Yönetiminden Muhalefet Partilerinin Faaliyetlerine Yasak”, 20 Mart 2022… https://gazetemanifesto.com/2022/ukrayna-yonetiminden-cogunlugu-sol-partilerden-olusan-bazi-muhalefet-partilerinin-faaliyetlerine-yasak-487637/)
[59] Michael Roberts Blog, “Ukraine: Trapped in War Zone”, 14 Şubat 2022
[60] Kıvanç Eliaçık, “Ukrayna İşçi Sınıfı”, Birgün, 4 Mart 2022, s.5.
[61] Shane Quinn, “Ukrayna Raporu”, 28 Mart 2022… http://devrimcidemokrasi.info/ukrayna-raporu
[62] “Ukrayna: 3. Dünya Savaşı Ne Kadar Uzakta?”, 28 Mart 2022… https://rojnameyanewroz3.com/ukrayna-ucuncu-dunya-savasi-ne-kadar-uzakta-18573.html
[63] “Lavrov: Üçüncü Dünya Savaşı Nükleer ve Yakıcı Olur”, Sözcü, 3 Mart 2022, s.11.
[64] “Kremlin Sözcüsü: Nükleer Kullanabiliriz”, Cumhuriyet, 23 Mart 2022, s.7.
[65] Süleyman Tosunoğlu, “Kimyasal Silah Endişesi”, Cumhuriyet, 24 Mart 2022, s.7.
[66] Umut Can Fırat, “Behlül Özkan: Çok Kutuplu Dünyaya Geçiş”, Birgün, 12 Mart 2022, s.11.
[67] V. İ. Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1968.
[68] V. İ. Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, çev: Yurdakul Fincancı, Sol Yay., 1979, s.20.
[69] Che Guevara, İki… Üç… Daha Fazla Vietnam: Emperyalizme Karşı Savaş, İleri Yay., 2019.