Türkiye, Doğu Akdeniz’deki üçüncü narkotik devlet olarak Suriye ve Lübnan’a katılırsa, bu yalnızca bölgenin kaçakçılık ve kara para aklama sorunlarını artıracak ve aynı zamanda yasadışı-devletdışı aktörlere daha fazla fırsat sunacaktır.
Aykan Erdemir – Kürşat Gök / Çeviren: Mestan Dilblimez / Kaynak
Geçen haftaki Kıbrıslı Türk kumarhane kralı Halil Falyalı suikastı, Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığı ve yasadışı finansman konusundaki yeraltı savaşlarının son halkasıydı. Yakın geçmişte ifşacı olup çıkan Türk mafya lideri Sedat Peker, geçen yıl Falyalı’yı, Türkiye Cumhuriyeti’nin eski başbakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’la gizli antlaşma yapan, kokain ticaretinde kilit oyuncu olmakla suçladı. Peker, uzun süredir eroin ticaretinde önemli bir rotanın parçası olan Türkiye’nin, İslamcı kökenli Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) yaklaşık yirmi yıllık iktidarının ardından kokain için de önemli bir merkez haline geldiğini iddia etti. Bu gelişmeler, Türkiye’nin Ortadoğu’da Lübnan ve Suriye’nin yanında bir başka narko-devlet haline gelip gelmediği konusunda soruları gündeme getiriyor.
Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığına odaklanan önde gelen araştırmacı gazetecilerinden Timur Soykan, önde gelen siyasi figürlere gölge düşüren videolarından oluşan geniş koleksiyonuyla tanınan Falyalı’nın, böyle bir kaseti Erkan Yıldırım’a, Latin Amerika’ya kokain rotası kurması için şantaj yapmak için kullanmış olabileceğini iddia etti. Berlin’de yaşayan araştırmacı gazeteci Erk Acarer de, Falyalı’nın siyasetçilere ve memurlara “uygunsuz videolar”la şantaj yaptığını öne sürdü.
Geçen yıl, KKTC’nin eski cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Falyalı’yı Kuzey Kıbrıs’ın Ankara destekli, sertlik yanlısı hükümetiyle yasadışı ilişkiler kurmak ve bu hükümete destek sağlamakla suçladı. Falyalı’nın öldürülmesinin ardından, Türkçe konuşan düzinelerce kullanıcının Twitter’a girerek saldırıyı “Falyalı’yı susturmayı” amaçlayan bir örtbas girişimi olarak nitelendirmesi şaşırtıcı değildi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Falyalı suikastından bir hafta önce, ülkedeki uyuşturucu baskınlarının Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmasıyla böbürlendi. Sadece 2021’de polisin 2,8 ton kokaine el koyduğunu da sözlerine ekledi. İçişleri bakanının bir başarı öyküsü olarak sunduğu şey, başkalarına endişe verici bir eğilimin sonucu gibi görünüyor. Ülkedeki kokain baskınlarında ele geçirilen uyuşturucu miktarı, son dört yılda istikrarlı bir yükseliş gösterdi: 2018’de 1,5 ton, 2018’de 1,6 ton ve 2020’de yaklaşık 1,9 ton.
Geçen Haziran ayında, Türk tarihinin en büyük kokain baskınına denk gelen bir şekilde, polis Ekvador’dan Türkiye’nin Akdeniz’deki limanı Mersin’e gönderilen muzların arasına gizlenmiş 1,3 ton uyuşturucu ele geçirdi. Kısa bir süre sonra, polis aynı limanda Ekvador’dan gelen başka bir sevkiyatta gizlenmiş yarım ton fazla kokain keşfetti. Yalnızca bu iki baskında ele geçirilen uyuşturucu, sadece birkaç yıl öncesine ait yıllık toplamları aşıyor.
Bu rakamlar sadece buzdağının görünen kısmıdır ve Türkiye’ye giden ama Latin Amerika çıkış limanlarında yakalanan kokain sevkiyatlarını içermez. Örneğin, geçen Haziran ayında Kolombiya polisi ülkenin güneybatısındaki Buenaventura Limanı’nda, İstanbul’un Ambarlı Limanı’na gidecek olan 4,9 ton kokain ele geçirdi. Benzer şekilde, önceki ay Panama makamları Ekvador’un en büyük limanı olan Puerto Bolivar’dan Mersin’e giderken 1,3 ton kokain ele geçirdi. Bu iki baskın tek başına geçen yıl Türkiye’deki toplam kokain baskınlarının iki katından fazlaydı.
Denizyollarına ek olarak, kaçakçılar uçakları da kullanıyor. Örneğin, geçtiğimiz Ağustos ayında Brezilya polisi, daha önce Türkiye başbakanlığına ait olan, şu anda Erdoğan’ın AKP’sinin milletvekili adayı tarafından yönetilen özel bir şirket tarafından işletilen bir Türk özel jetinde 1,3 ton kokain ele geçirdi. Geçen yılın başlarında, Türk polisi, İstanbul Havaalanı’nda, Kolombiya’dan Türkiye’ye gelen kokain de ele geçirdi.
Birçok Türk yurttaşı, üst düzey yetkililerin önemli kişilerle birlikte hareket ettiğinden, uyuşturucu ticaretini kolaylaştırdığından ve tacirleri koruduğundan şüpheleniyor. Peker’in, Yıldırım’ın Türkiye üzerinden kokain kaçakçılığında merkezi bir şahsiyet olduğu iddiası, eski başbakanın oğlunu geçen yıldan beri Birleşik Arap Emirlikleri’nde sürgünde olan Peker’e dava açmaya sevk etti.
Peker, 2017’de bir Avrupa araştırmacı gazetecilik ağı tarafından yayınlanan ve yasadışı finansal faaliyetleri ortaya çıkaran büyük bir sızdırılmış belge hazinesi olan Malta Dosyaları’nda adı geçen bir denizcilik işletmesinin sahibi Yıldırım’ın, 2021’de yeni bir kaçakçılık ağı kurmak için Venezuela’yı iki kez ziyaret ettiğini iddia etti. ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi’nin (DEA) erişiminin ötesinde bir yol. Türkiye’nin eski başbakanı, oğlunu Carazas’a COVID-19 test kitleri ve maskeleri teslim etmek için gittiğini iddia ederek savundu, bu iddia hem Türk gümrük kayıtları hem de Venezuela’da ikamet eden Türk yurttaşlarının ifadeleriyle yalanlandı. Bu arada Falyalı, bir DEA özel ajanının yeminli ifadesinde ortaya konduğu gibi, ABD finansal sistemi aracılığıyla uyuşturucu gelirlerini aklamaktaki rolü nedeniyle, bir Virginia federal mahkemesinde hakkında iddianame hazırlandı.
Türk yetkililerin suç ortaklığıyla ilgili şüpheleri daha da arttıran, Türkiye’ye sevk edilen kokainin büyük ölçüde, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından desteklenen bir Türk şirketinin 2016 yılında faaliyet göstermek üzere elli yıllık bir imtiyaz kazandığı Ekvador’un Puerto Bolivar Limanı’ndan gelmesidir. Bu hafta, İsrail makamlarının, Türk liman işletmecisinin, sahiplerinden birinin Hizbullah bağlantıları olduğu iddiası ve Lübnan’ın Beyrut Limanı’nı işleten bir nakliye şirketiyle ilişkisi nedeniyle Hayfa Limanı’nın özelleştirme ihalesine katılmaktan menettiği bildirildi. 2021’de Türkiye’deki belli başlı uyuşturucu baskınlarından dördü, aynı limandan sevk edilen, Türkiye’ye gönderilen ama Panama’da ele geçirilen 1,3 ton kokain hariç, Puerto Bolivar’dan kaynaklandı.
Bununla beraber AKP bağlantılı isimlerin sözde cezasız kalmalarını Türk yurttaşları için en görünür kılan şey, limanlarda ya da havaalanlarında gerçekleştirilen büyük kokain baskınları değil, alt düzeydeki parti kadrolarının dahil olmasıdır.
Mart 2021’de AKP genel başkan yardımcısı ve milletvekili Hamza Dağ’ın danışmanı Kürşat Ayvatoğlu’nun lüks bir aracın sürücü koltuğunda kokain çekerken çekilen görüntüleri viral oldu ve ülkeyi sarstı. Lise terk Ayvatoğlu, 2014 yılında AKP saflarında siyasete atılmadan önce, Karadeniz’in kuzeybatısındaki küçük Kastamonu İli’nde külüstür bir araba kullanan mütevazı bir grafik tasarımcıydı. AKP’nin yerel belediye başkan adayı Tahsin Babas ve müteakip belediye başkanlığı zaferi için çalıştıktan sonra Ayvatoğlu, esrarengiz bir şekilde yoksulluktan zenginliğe uzandı. Mart 2021’de görüntüleri viral hale geldiğinde, Ayvatoğlu iddiaları hızla reddetti ve burnuna sadece “pudra şekeri” çektiğini ilan ederek serbest kalmayı başardı. Benzer şekilde, 2020’de, Türk gümrük memurları, AKP’nin üst düzey isimleriyle yakın ilişkileri bulunan Brüksel’deki Türk büyükelçiliğinde eski bir basın danışmanının aracında 100 kilogram eroin ele geçirdiğinde, Türk makamları haberi iki hafta boyunca basından gizlemiş ve daha sonra da erişim engeli getirmişti.
Türkiye’nin devam eden mali çöküşü ve merkez bankasının net uluslararası rezervlerinin tükenmesi sırasında artan döviz gereksinimi, ülkenin siyasi seçkinlerini ve hayatta kalmak mücadele eden yurttaşlarını narko-dolarların cazibesine karşı, sadece daha duyarlı hale getirecektir. Uyuşturucu tacirleri cezasızlıktan zevk alıyormuş gibi görünüyor ve uyuşturucu baskınları daha çok buzdağının gerçek boyutunu gizlemeyi amaçlayan vitrin süsleme girişimleriymiş gibi görünüyor. Türkiye, Doğu Akdeniz’deki üçüncü narkotik devlet olarak Suriye ve Lübnan’a katılırsa, bu yalnızca bölgenin kaçakçılık ve kara para aklama sorunlarını artıracak ve aynı zamanda yasadışı-devlet dışı aktörlere daha fazla fırsat sunacaktır.
Aykan Erdemir, eski milletvekili ve Foundation for the Defense of Democracies’de (FDD) Türkiye Programı üst düzey yöneticisidir.
Kürşat Gök, Johns Hopkins Üniversitesi – Paul H. Nitze School of Advanced International Studies’de (SAIS) yüksek lisans öğrencisi ve Foundation for the Defense of Democracies’in (FDD) Türkiye Programı’nda araştırma stajyeridir.