Bu makale ilk kez 25 Nisan tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Türkiye egemen sınıflarını ve bunların emperyalist dünya düzenine göbekten bağımlı rejimini eleştirmek Türkiye düşmanlığı mı?
Tam tersi! Türkiye’nin dostu olan, Türkiye halkını seven ve bu halkın menfaatlerini korumak isteyen herkes böyle davranmak zorundadır.
Aslında sorun Türkiye egemenlerinin sömürü düzenini eleştirmenin çok ötesindedir.
Bu sorun emperyalist kapitalizmi yıkmak için mücadeleyi örgütleme sorunudur.
Gelecekte nasıl bir dünya düzeninin parçası olmak istiyoruz? Bu konuda bir vizyonumuz var mı?
21.Yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamak üzereyken nasıl bir Dünyada yaşıyoruz?
Dünya nüfusunun çok büyük çoğunluğu karın tokluğuna yaşamaya çalışırken bir avuç milyarder, binlerce yıl yaşasalar harcayamayacakları servetlere sahiptirler.
Muhteşem servet sahibi olan bu bir avuç oligark için koşullar, tarihin hiç bir döneminde şimdiki kadar iyi olmadı.
Emperyalist mali sermaye sahipleri servetlerine servet katarken, küçük ve orta burjuvazi iflaslarla boğuşmakta, giderek zayıflamakta, işçi sınıfı ise yoksulluk ve açlık sınırının altında süründürülmektedir.
İşte bu Dünya düzenine ‘demokrasi’ diyorlar! Demokrasi ama kimin demokrasisi? Kimin için demokrasi?
Bir avuç mali sermaye sahibinin, bir avuç finans oligarşisinin, emperyalist para babalarının demokrasisi!
Evet günümüzde demokrasinin sahibi onlar! Düzen onların düzeni! Bu düzen ve bu demokrasi her şeyiyle, ve tüm Dünya halklarının vahşet ve sefalet içinde yaşatılması pahasına, onların çıkarlarına hizmet ediyor.
Sarayları, yatları, özel uçakları, hatta bazılarının icabında Mars’a gidebilmek için özel uzay araçları bile var dersek abartmış olmayız.
Demokrasi onların, devlet onların! Özel sektöründen kamu sektörüne kadar burjuva devlet çatısı altındaki tüm kurumlar onların hizmetinde! devlet politikası, parlamentolardan geçirilen yasalar, hep onların çıkarlarını korumak için!
Emperyalist sermaye bu süper ayrıcalıklı konumunu korumak için her çareye baş vurmaktadır.
Zamanında burjuva sınıfının yaratmış olduğu temsili demokrasiye artık ihtiyaç duymuyor. Tersine, Dünyanın her tarafında demokratik olma özelliğini yitirmiş otoriter, faşist devlet yapılarına daha fazla yönelmeye başladı.
Emperyalist sermaye, bu amaç uğruna insan topluluklarını, ırk, milliyet, din, dil, renk, cinsiyet gibi her türlü farklılıklarını kullanarak bölücü politikalarla birbirlerine düşürerek savaştırmakta, birbirlerine kırdırmakta ve böylelikle saltanatını sürdürmeye gayret etmektedir.
Mali oligarşi, kapitalist emperyalist düzende bireyin özgür olduğu yalanına her vesileyle kitleleri inandırmaya, ikna etmeye gayret etmektedir. Ama işçiler, emekçiler kendi günlük yaşamlarında bunun bir yalan olduğunu görmektedirler.
Yıllardan beri işçi ücret ve maaşları reel olarak artmamaktadır. sözde maaş artışları pahalılığın, enflasyonun gerisinde kalmakta, işçi ve emekçilerin alım güçleri sürekli gerilemektedir. Bu uygar batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri için de geçerlidir. Hiçbir kapitalist ülkede iş güvencesi yoktur ve işsizlik kitlesel boyutlardadır. Üstelik sürekli artmaktadır.
Emekçilerin eğitim ve sağlığa erişim olanakları da budanmıştır.
İnsanlığın en temel ihtiyaçlarını bile kara dönüştürecek kadar gözü doymaz mali oligarşi, eğitimi de, sağlığı da, elektriği de, ulaşımı da, iletişimi de özele devretmiştir. Kitlelerin alnı açık, başı dik bir şekilde emekli olmasına bile tahammül edemeyen mali oligarşi Dünyanın her yerinde emekçilere mezarda emekliliği dayatmıştır. Dünyanın her yerinde işçiler ve emekçiler ekonomik güvence ve ekonomik özgürlükten mahrum edilmiş durumdadırlar.
Tüm bunlara rağmen Kapitalist emperyalist sistemde büyük çatlaklar oluşmaya başlamıştır.
En önemlisi işçiler, emekçiler ekonomik güvence ve ekonomik özgürlükler olmadan bireysel özgürlüklerin de mümkün olamayacağını kendi yaşam pratikleriyle kavramaktadırlar.
Toplumsal özgürlük olmadan bireysel özgürlüğün de olamayacağını kendi yaşam pratikleri içinde görüyorlar.
Toplumsal özgürlüğün de bireysel özgürlüğün de sosyalizmle geleceğini anlıyorlar!