Bu makale ilk kez 27 Şubat tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Dünyayı paylaşmış olan emperyalist güçlerin, yeni bir paylaşım kavgası içinde bulundukları günlerden geçiyoruz.
İngiliz emperyalizmi Kıbrısı elden çıkarmamak ve dünyamızın bu çok önemli bölgesindeki stratejik konumunu korumak için, ada halkını birbirine düşürmek için gereken her müdahaleyi yaptı. 1960 yılında bizlere “eşit ortaklık ” yalanıyla bahşettikleri cumhuriyet kısa ömürlü oldu. Çünkü kısa ömürlü olacak şekilde tasarlanmıştı. Çünkü burjuvazi sosyal bir sınıf olarak ulusal sorunları çözme yeteneğini tamamen yitirmiştir.
Yunan ve Kıbrıslı Rum burjuvalara sorarsanız başarısızlığın sorumluluğu Türklere aittir.
Türk ve Kıbrıslı Türk burjuvalara sorarsanız başarısızlığın sorumluluğu Elenlere aittir.
Gerçek şu ki 56 yıldır yürütülen görüşmelerin bir sonuca ulaşamamasının sorumluluğu Anglo amerikan emperyalistlerinin yanında hem Elen ve hem de Türk burjuvalarına aittir. Her iki burjuva grubunun da uluslararası emperyalizmin kopmaz bir parçası olduklarını görmek zor olmasa gerek. Onlar, emperyalizmin sadece ekonomik bir parçası değildirler. Aynı zamanda siyaseten de işbirlikçileridirler. Büyük emperyalist devletlerin onayını almadan hareket edemezler.
Eskiden, ulusal sorunlar burjuvazinin öncülüğünde çözülüyor, uluslar baskı altında tutuldukları devletlerden ayrılıp, bağımsız devletler olarak ortaya çıkıyorlardı. Yani, ulusal bağımsızlık bayrağınının önderi, taşıyıcısı ulusların burjuvalarıydı.
Ama, artık öyle değildir, ulusal burjuvalar artık emperyalist tekellerin parçası haline dönüşmüş durumdadırlar. Kaderlerini, parçası oldukları tekellerin ekonomik ve siyasal çıkarlarına bağlamış durumdadırlar. Bu burjuvaların derdi ulus değil, tekel karlarından alacakları paydır; ulusal bağımsızlık değil, tekeller içindeki pozisyonlarını güçlendirmektir. Bu nedenlerle, güçsüz ülkelerin burjuvaları kendi uluslarının çıkarlarını, kendi çıkarları uğruna emperyalist tekellere peşkeş çekmektedirler.
Suçu karşı tarafa atarken, Elen ve Türk burjuvalar halklarını, kendilerinin barış ve çözümden yana olduklarına inandırmaya büyük özen gösterirler.
Bu koskoca bir yalandır; ne Elen burjuvalar, ne de Türk burjuvalar barış ve çözümden yanadırlar. Her iki burjuva kesim, kendi bencil çıkarları ve emperyalist güçlerle işbirlikçilikleri nedeniyle, iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ta baştan yıkan, halklarını birbirine kırdıran burjuvalardırlar.
Ta başından, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumlu yapısını, Anayasa’nın, etnik köken gözetmeksizin tüm vatandaşların eşit vatandaşlık haklarına sahip olmalarını ne Elen, ne de Türk burjuvalar benimsemediler.
Bu durum hala bugün devam etmekte, Elen burjuvalar Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde oluşturdukları egemenliklerini devam ettirmeye; Elen burjuvalarla hem ekonomik, hem de siyaseten rekabet etme şansı olmadığının bilincindeki Türk burjuvalarsa, ada üzerindeki egemenlik haklarını “anavatan” dedikleri Türkiye’nin burjuvalarına devrederek, Kıbrıs Türk toplumunun toplumsal varlığının bile ortadan kalkmasına zemin hazırlamaktadırlar.
56 yıldır devam eden “toplumlar arası görüşmelerin başarısızlığının nedenleri işte bu, burjuvalar arası rekabettir. Bir yanda emperyalist büyük güçlerin dünyayı yeniden paylaşmak için giriştikleri rekabet, öte yanda da işbirlikçi yerli burjuvaların kendi aralarındaki rekabet!