21’inci yüzyılın ilk on yılının sonunda, ünlü kitabı “America at the Crossroads” (Dönüm Noktasındaki ABD) aracılığıyla “Tarihin Sonu” fikrinin (kendisinden geri adım atmadan önce) ünlü teorisyeni Francis Fukuyama, İkinci Dünya Savaşı sonrasında doğan uluslararası kurumların yaşlandığına, zamanın verilerinin gerisinde kalmış olabileceklerine ve bu kurumların başında da BM’nin geldiğine işaret ediyor.
Bugün, çağdaş dünyanın sorunlarını ve sıkıntılarını mali olarak kontrol eden ve birleştiren Bretton Woods sisteminin de İkinci Dünya Savaşı sonrası ve Soğuk Savaş döneminin bir kalıntısı haline geldiğini düşünenler olabilir. Aynı ölçü Dünya Ticaret Örgütü için de geçerli.
Bu bağlamda; güç demokrasisinin ve insanlığı metalaştıran vahşi liberal kapitalizmin değil etkin ve adil bir liberal demokratik dünyanın inşa edilmesinde ve ilerletilmesinde hepsinin başarısız olduğu da dikkate alınıyor.
Fukuyama, hem etkili hem de meşru olan uluslararası eylem sorununun gerçekçi çözümünün, yeni kurumların kurulmasında, mevcut kurumların yeni koşullara uygun hale getirilmesinde yattığını düşünüyor.
Amerikan dış politikası gündemi için de birbiriyle örtüşen ve bazen rekabet eden çok sayıda uluslararası kurum tarafından doldurulan bir dünyayı teşvik etmeyi uygun görüyor.
Bu, çok taraflı olarak adlandırılabilecek bir dünya ve böyle bir dünyada BM ortadan kalkmayacak ancak meşru ve etkili uluslararası eylemi benimseyen birçok kuruluştan biri haline gelecek.
Gelgelelim, küresel köyün maruz kaldığı kanlı kaos zamanında, dünyanın durumu hakkında endişeli ve telaşlı hiçbir araştırmacı gelecek ve bilinmeyenin rahminde saklı bilmecelerini maharetli bir şekilde tartışan bir başka düşünürü aşamaz.
Jacques Attali adı geçtiğinde, fütürizm biliminin ağır toplarından biriyle karşı karşıyayız demektir.
Attali, son zamanlarda benzeri görülmemiş bir kaos içinde olan, siyaset çizgilerinin ekonomi, militarizm çizgilerinin kültürle kesiştiği bir dünyanın durumu ile tepeden tırnağa kadar meşgul olan ve bu nedenle, tüm kültürlerin muazzam potansiyelini kimin değerlendirebileceğini sorgulayan bir isim.
Attali, bir gün insanlığın, en güçlü ve kudretli ulusların çıkarlarını aşarak tüm dünyanın umutlarını ve hayallerini üstlenecek demokratik bir hükümet etrafında toplanmanın kendi çıkarına olduğunu anlayacağını iddia ediyor.
Bu, medeniyetler çatışması, milliyetler ve ırklar çekişmesi saplantısından, insanoğlunun basiretsizliği ve geçici menfaatler için birbiri ile kavga etmesi nedeniyle gezegeni ve üzerindekilerin tamamını yok edecek aydınlanmamış pragmatizmden koruyan bir hükümet.
Attali neyi müjdeliyor ve bu, özellikle anlık tarihsel tıkanıklığın, insanlığı beklenen büyük çöküş çukurundan kurtaracak gerçek bir küresel vizyonun yokluğunun gölgesinde herkes için kabul edilebilir bir çıkış yolu olabilir mi?
Dünyayı değiştirmenin bir yolu olarak Fukuyama “süper demokratik kurumlar” adını verdiği yolu benimsese de Attali ile Fukuyama arasında zihinsel bir bağlantı var gibi görünüyor.
Attali, dünya için 21’inci yüzyılın ortalarından önce bir süper demokrasi gerçeği tasavvur ediyor.
Bu, söz konusu demokrasi dünyanın kurumsal gerçekliğinde belirmeden önce çağdaş dünya en az 10 ila 15 yıl zorlu bir doğum sancısı ile karşı karşıya demektir.
Attali’nin yaklaşmaktan kaçındığı ve düşündüren soru ise şu:
O aşamaya barışçıl kararlar ve güçlerle mi ulaşacağız yoksa yürek burkan bir savaş kaçınılmaz mı?
Büyük Fransız düşünür, ekonomist ve romancı, insanların tutarlı, insanlığın süper imparatorluğun darbeleri altında çökmemesini, süper çatışmanın yıkımından kaçınmasını sağlayan küresel kurumların kurulmasıyla ilgili diyalog yoluna kendilerini teşvik edeceklerine inanıyor.
Fakat bu kurumların şekli veya özellikleri nedir, Fukuyama’nın yukarıda bahsedilen görüşleriyle bir dereceye kadar uyumlu mu?
Attali’ye göre yerel, ulusal, kıtasal ve küresel organizasyonların birikiminin kalbinden doğacaklar ve merkezlerinde her insan aynı derecede eşit ve etkili olacak.
Attali’nin dünyasında, halihazırda var olanlarla süreklilik içinde küresel ölçekte yeni kurumlar kurulacak. Temeli Birleşmiş Milletler olacak ve mevcut BM Antlaşması, gezegen için bir anayasa olarak yeniden formüle edilecek ve genişletilecek.
Attali’nin önermesi neredeyse ütopik ve Fukuyama’nın görüşleri gerçeğe yakın görünüyor. Çünkü dünya için tek bir anayasa formüle etmek, insanlığın yüzlerce, belki de binlerce yıldır bildiği ırkların, dinlerin, mezheplerin ve her türlü paylaşımın üzerinden atlamak demek.
Ancak Attali’nin bu önermeye olan inancı, bizde bir şüphe uyandırıyor çünkü böyle bir uzlaşma, insanlık ayrılığın acısını tatmadıkça gerçekleşmeyecek.
Öyle ya da böyle, insanların kendi aralarında, belki de tüm insanlık ile toprak anası arasındaki sorunlar aracılığıyla çok ıstıraplı bir yeniden doğuş aşamasından geçmeden olmayacak.
Kaldı ki toprak ana ekolojik olarak isyan ediyor ve son yüzyıllarda, özellikle de Avrupa’da sanayi devriminin başlangıcından itibaren insanın kendisine karşı iftiralarını reddediyor.
Peki, süper demokrasiler ne zaman doğacak?
Attali’nin düşüncelerinin derinliklerine inmek bize bu demokrasinin şüphesiz büyük ekonomik ve finansal, askeri ve çevresel, demografik, ahlaki ve politik bir kaostan sonra geleceğini söylüyor. Buna çok mu yakınız?
Yazar: Emile Amin – Araştırmacı yazar
Çeviri: Sema Sevil
Kaynak: Indyturk