5 yıl önce bugün Roboskî’deydim.
Kefenlere sarılı 34 çocuğun gömülü olduğu mezarlıktan Ankara’nın yolunu tuttum.
Meclisi ziyaret ettim.
5 yıl önce çocuklara kefen dikilmemesi için yürüdüğüm Ankara savaş teskereleri çıkardı.
Ankara, 1974’te Kıbrıs’ta yaptığını Suriye’de yaptı, yapmayı sürdürüyor. Aynı Ankara Kürt kentlerinin bodrumlarında insanları diri diri yaktı; 78 günde üç bodrumda 100 kişi yakıldı, 200 kişi öldürüldü.
Ankara, Şırnak’ın yüzde 65’ini yıktı.
Ankara, Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesini harabeye çevirdi.
5 yıl önce gücüne güvenip yürüdüğüm Meclis bugün mecalsiz ve tek adamın esiri.
Kendi kefenini hazırlamış gibi…
“Savaş ve Barış” kitabının kahramanı Prens Andrew 148 yıl önce bizlere şöyle seslendi: „Ben çocukları kurtarmak için tanrımdan vazgeçtim, günaha ve öbür dünyadan azaplarla dolu cezaya razı oldum, vatanımdan vazgeçtim, ırkımdan vazgeçtim, taşlanmayı, yalnız bırakılmayı göze aldım, insanların bütün inançlarına aykırı da olsa, bütün bunları çocukları kurtarmak için ondan vazgeçen birini, ırkım bütün çocuklar için kendisinden vazgeçen bir evladını sevecektir…
Hiç kimseye söylemesem de tanrım ve insanlarım beni sevsinler diye onlardan vazgeçtim.“
Kürt-Türk savaşının 40 yıllık kurbanlarıyız. Milliyetçi hezeyan nedeniyle barışı konuşamaz haldeyiz.
40 yılın sonunda Türk devletinin insanına çözümü KEFEN!
Erdoğan 26 Ağustos 2017’de ‘Malazgirt Zaferi’nin 946’ncı yılında Türkiye’ye şöyle seslendi: „Tarih boyunca Anadolu yedi düvele bedel giymiş bir güçtür.
„Kefen giymeye hazır mıyız?“
O kefene girmemek için özel ordu kuran ve zırhlı araçlardan inmeyenler millete kefen biçiyor.
O kefeni giyecek kendi oğlu olsa yine de bunu der miydi?
O kefeni giyecek kendi çocuğu değil. Bu bilgiyle sesi yüksek çıkıyor.
„Yeryüzünde insanın evladından daha kıymetli ne var?“
Toprak mı?
Devlet ve onun bayrağı mı?
Ne?
Bir Türk çocuğunu bir Kürt çocuğundan, bir Arap çocuğunu bir Yahudi çocuğundan ayırt etmem. İnsan hayatı kutsalların en büyüğüdür.
Bir çocuğu yaşatabilsem bayraktan ve dinden bütünüyle vazgeçerim.
Savaş ilan edenler çocukları cephede olsa yine de savaş ilan ederler miydi?
Sanmıyorum!
„Kefen giymeye hazır mıyız?“ diyen adamı seslendiği yerde alkışladılar. Akıllanmamışız ki bize kefen uzatan diktatörü alkışlamayı sürdürüyoruz.
Bu tükendiğimizin resmidir!
Ezanların susmaması için yaşamlar sustu, bayrakların inmemesi için tüfeğin namlusuna sürülen bedenler düştü!
5 yıl önce bugün Roboskî’den başlayıp 50 günün sonunda Ankara’da neticelenen „Barış Yürüyüşü“nün talebi hala canlı; kadın ve erkekler öldürülmesin!
50 gün boyunca sözü yücelttik.
1300 KM’lik yolun her adımında tüfekleri susturmaya çalıştık.
Aradan 5 yıl geçti ve tüfekler hala çalışıyor.
Barışa ve söze 5 yıl önceki gibi büyük ve vazgeçilmez bir ihtiyaç!
Çocuklar silahın namlusuna sürülmesin; yaşasınlar!
Bize kefen biçenlere diyeceğim şudur: Sen giy ben söz üreteceğiz.
Hep birlikte SÖZ SÖYLEMEYE VAR MIYIZ?