Türkiye’ye yönelik yayın yapan Artı Gerçek gazetesi Kıbrıs’ta seçim öncesi neler olduğunu ve nasıl bir atmosferde seçime gidildiğini Kıbrıs’ta yaşayan gazeteci Sinan Dirlik ile konuştu.
Artı Gerçek’ten Esra Çiftçi’nin Sinan Dirlik ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı şöyle:
KKTC 23 Ocak’ta Erken Genel Seçime gidiyor. Seçim öncesi Siyasi Partilerin durumu ve pozisyonları nedir?
Oldukça sancılı ve skandallarla dolu bir sürecin ardından 23 Ocak’ta erken genel seçim kararı alındı. Pandemi ve ağır ekonomik kriz koşullarında gerçekleştirilecek seçimin en iddialı 2 partisi, iktidardaki merkez sağın temsilcisi Ulusal Birlik Partisi (UBP) ve merkez solun temsilcisi Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) olarak görünüyor. Bu iki parti dışında Halkın Partisi (HP), Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP), Demokrat Parti (DP) ve Yeniden Doğuş Partisi (YDP) seçime katılan ve her biri muhtemelen anahtar pozisyonda olacak küçük partiler var. 50 milletvekilinin seçileceği Cumhuriyet Meclisi uzun yıllardan bu yana koalisyonlara ev sahipliği yapıyor. Bu seçimde de tek başına iktidar olasılığı çok güçlü görünmüyor.
‘UBP, SEÇİMLERE PANDEMİNİN VE DÖVİZE BAĞLI DERİNLEŞEN KRİZİN YÜKÜYLE GİRİYOR’
Henüz ciddi kamuoyu araştırmaları yayınlanmamakla birlikte seçimin UBP ve CTP arasında geçeceği, ipi göğüsleyecek bu 2 partiden birinin, küçük partileri de yanına alarak yeni bir koalisyon hükümeti kuracağı beklentisi hakimiyet kazanıyor. İktidardaki UBP, seçimlere pandeminin ve dövize bağlı derinleşen ağır ekonomik krizin yüküyle giriyor. “Olağan koşullarda” böyle bir tablodan son derece olumsuz etkilenmesi beklenen UBP’nin en büyük şansı, karşısında kendisini siyaseten zorlayacak bir muhalefetin bulunmaması. Ana muhalefet partisi CTP beklenenin aksine siyasi tansiyonu son derece düşük tutuyor. UBP neredeyse elle tutulur bir siyasi kampanya yürütmeden seçimlere gidebilme lüksünü yaşıyor. Küçük partilerin tamamının stratejisi pozisyonlarını koruyarak ya da en azından kaybetmeyerek, kurulması olası bir koalisyon hükümetinde anahtar rol üstlenmek. Genel olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki on yıllardır gördüğüm en heyecansız, en coşkusuz, en düşük tansiyonlu seçim süreci yaşanıyor Adada. Halkın alım gücünün büyük ölçüde düştüğü, ekonomik krizin derinleştiği, temel tüketim mallarının fiyatlarında büyük artışların yaşandığı bir dönemde bu heyecansızlığı oldukça şaşırtıcı ve tuhaf bulduğumu söylemeliyim.
‘SOKAK SİYASETİN ODAĞI OLMUŞTUR’
Sol Partilerin durumu nedir?
Kuzey Kıbrıs solu bölünmüş durumda. CTP, TDP, TKP ve Bağımsızlık Yolu olmak üzere bu seçimlere 4 farklı sol parti ve hareket katılıyor. Solun bir bölümü ise boykot tavrını izliyor. Solda bir ittifak, seçim iş birliği gözlenmiyor. Solun en büyük partisi CTP hem iktidar partisi UBP’ye karşı hem de Türkiye ile ilişkiler konusunda çok temkinli bir dilin kullanıldığı, düşük volümlü bir seçim kampanyası yürütüyor. Sol partilerin ortak paydası Federasyon. Sağın ayrılıkçı ve Türkiye ile biat ilişkisine dayalı siyasetine karşılık Solun en önemli ayracı olan federasyon, son birkaç seçimdir kampanyalarda güçlü bir vurguyla ifade edilmiyor. Bunda kuşkusuz en önemli gerekçe, ekonomik endişelerin öne çıkması, halkın federasyondan çok geçim derdini önceliklendirmesi. En azından sol muhalefetin argümanı bu. İlginç olan, ekonomik krizin öncelik kazandığı bir ortamda muhalefetin ne federasyon talebini ne de ekonomik krizi güçlü biçimde eylemlilik eksenine oturtmuyor olması. Yani ekonomik kriz öncelikliyse sokağı buna göre şekillendirmek, federasyon öncelikliyse buna göre şekillendirmek gerekirken muhalefetin her iki konuda da düşük volümlü bir eylemlilik yürütmesi ilginç. Sokak, son derece politik ve örgütlü bir toplum olan Kıbrıslı Türkler arasında her zaman siyasetin odağı olmuştur. Toplum barışçıl kitlesel eylemlere alışkın ve ilgilidir. Seçimlerin kaderini de her zaman sokağın hareketliliği belirlemiştir. Ama artık bu havanın dağıldığı, muhalefetin alışılmadık biçimde sokağı terk ettiği görülüyor ki bu Kıbrıs siyaseti açısından yeni sayılabilecek bir durumdur. Hemen belirtmeliyim ki sokaktaki hareketsizliğin sorumlusu toplum değil siyasi partiler. Zira ne zaman çağrı yapılsa, siyasi partilerin veya sendikaların kitlesel eylem çağrıları toplumda her zaman karşılık bulmuştur.
‘UMUTSUZLUK VE KAYITSIZLIĞIN BEDELİNİ KIBRISLI TÜRKLER VE TÜRKİYE ÖDEYECEK’
Boykot yaygınlık kazanır mı?
Küçük sol parti ve grupların boykot çağrısı bu kez her zamankinden fazla karşılık bulabilir. Çünkü Kıbrıslı Türkler müdahalelerden ve özellikle de Türkiye’nin buyurgan tutumundan, bu buyurganlığa biat eden siyasi aktörlerden bıkmış durumda. Seçimlerin bir şeyi değiştirmeyeceği fikri giderek daha fazla karşılık buluyor. Kıbrıslı Türkler gibi yüksek politizasyona sahip bir toplumda bu boşunalık hissinin yaygınlaşması, siyasetten umudun kesilmesi ve bunun sonucu olarak da sandığa ve siyasete mesafeli durulması Türkiye’nin ve Türkiye ile biat ilişkisi kuran siyasetçilerin suçu. Orta ve uzun vadede bu umutsuzluk ve kayıtsızlığın bedelini hem Kıbrıslı Türkler hem Türkiye ödeyecek. Çünkü değişim umudunu yitirmiş, değiştirme çabasından vazgeçmiş bir toplum için en kolay fakat en ağır bedel göç. Kuzey Kıbrıs’ta derinleşen umutsuzluk en başta gençleri göç yoluna sürüklüyor. Bu bir yandan toplumun güçsüzleşmesine, yoksullaşmasına yol açarken Türkiye açısından da sıkıntı oluşturuyor. Düşünsenize 500 yıldır adada en olumsuz koşullarda bile var olmayı başarabilmiş bir toplum, artık tamamen ekonomik ve siyasi gerekçelerle toprağını terk ediyor. Türkiye’nin adaya ilgisi “stratejik” bir ilgi ise, tam anlamı ile bindiği dalı kesmiş oluyor Türkiye. Çok ironik gelebilir ama Türkiye’nin adada kendisine koşulsuz biat eden sağ iktidarlara değil, bilakis muhatap alacağı, eşit ilişki kuracağı, bu sayede hem Kıbrıslı Türklere kendilerini iyi ve onurlu hissettirecek hem de karşılıklı saygıya, eşitliğe ve birlikte gelişmeye zemin hazırlayacak bir iş birliğini kurabileceği sol iktidarlara ihtiyacı var. Kıbrıslı Türklerin sandıktan, siyasetten, gelecekten ümidini kesmesi hem Kıbrıslı Türklere hem de Türkiye’ye kaybettiriyor.
‘BÜTÜN SEÇİMLERDE TÜRKİYE’NİN GÖLGESİ HİSSEDİLİR’
Türkiye’nin seçimlere müdahalesi söz konusu mu?
Genel ve geleneksel olarak her seçimde Türkiye müdahalesinden söz edilir. Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki seçimlere kayıtsız kaldığı da söylenemez. Bütün seçimlerde açıktan ya da örtülü biçimde Türkiye’nin gölgesi hissedilir Adada. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye’nin açık müdahalesi yaşandı. Erken seçimin ilanından bu yana Adada örneğin Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi açıktan bir müdahale havasını en azından şimdilik gözlemiyorum. Ancak son birkaç günde ortaya çıkabilecek tablo, Türkiye’yi daha açık müdahalede bulunmaya sevk edebilir elbette.
Ne gibi?
Türkiye adadaki sol siyasetçilere güvenmiyor ve güvenmediğini açıkça hissettiriyor. Seçime 15 günden az zaman kaldı. Eğer bir biçimde sol partiler kampanya rotasını değiştirir ve ekonomik krize odaklanan bir eylemlilikle sokağı hareketlendirirlerse (ki şu an buna ihtimal vermiyorum) Türkiye daha açıktan bir güç gösterisine başvurabilir. Ama 15 gün kala sokakta seçim havasının olmadığı, muhalefetin de çok iştahlı görünmediği dikkate alınırsa bu açık gösteriye de ihtiyaç olmayacak gibi görünüyor.
‘UBP’NİN EN BÜYÜK ŞANSI MUHALEFET’
Siz UBP ağırlıklı bir sağ hükümet çıkacağını düşünüyorsunuz o halde?
Buna UBP nin bile şaşıracağının altını çizerek söylüyorum, büyük olasılıkla evet. Oysa siyasi ve ekonomik konjonktür şu anda solun güçlü biçimde yönetime gelmesinden yana. Sol muhalefet biraz proaktif bir siyaset izlese, seçmende hareketlilik yaratabilir. Ama olmuyor.
UBP nin büyük ortak olduğu koalisyonla yönetiliyor yıllardır ülke. Mevcut durumda UBP nin söyleyebileceği, vaat edebileceği hiçbir yeni şey yok. En fazla “Türkiye’den sıcak para” vaadinde bulunabilir ki Türkiye’nin içinde bulunduğu krizi düşünürsek, bu da çok gerçekçi değil. En azından bugüne dek olandan daha farklı bir tablo vaat edemez ne Türkiye ne de UBP. Mevcut şartlarda UBP nin 1. Parti olmaması için tüm koşullar var. Ama dediğim gibi UBP nin en büyük şansı muhalefet.
Sürpriz olmaz mı?
Bence sürpriz sol muhalefetin mevcut durumunu koruyup üzerine 2-3 puan koyabilmesi olur. Tekrar altını çizmekte yarar görüyorum. “Olağan koşullarda” sol muhalefetin büyük bir sıçrama yapabilmesi için gereken tüm şartlar oluşmuş durumda. Ama bu hava en azından bugün itibarıyla hissedilmiyor. Elbette 15 gün hele ki içinde bulunduğumuz şartlarda uzunca bir süre ve muhalefet stratejisini değiştirerek bir güç gösterisine başvurursa, ekonomik krizi siyasi bir fırsata dönüştürmeyi becerebilirse, sokaktaki insana azıcık heyecan aşılayabilirse, bir şeylerin değişebileceğine dair umutsuzluğu dağıtabilirse… Neden olmasın? Hoş bir sürpriz olabilir elbette.