Editör notu: Bu yazı ilk olarak www.tabella.org sitesinde yayınlanmıştır. Bu yazıyı Tabella’nın hem yayın kurulu hem de yazının yazarının izniyle yayınlıyoruz.
Çeşitli evrenlerin birinde, bir ülke varmış. İnsanı zarif ve duyarlı, şüpheci ve sorgulayıcı, cesur ve basiretli. İnsanı böyle olunca tabii devleti de tam teşekküllü. Sanat, spor, sağlık, refah, iskân ve bayındırlık alanları ile ilgilenen bakanlıkları zehir gibi her işe ivedilikle bakarken, aralarındaki en önemli bakanlık olan Sersem Yürüyüşler Bakanlığına hangi şanslı şahsın oturacağı her dönem dedikoduların merkezi olurmuş.
Bahsetmedim mi? Bu insanlar sersem yürümeyi çok sever. Kültür böyle, yapacak bir şey yok. Fakat bir halk dansından öte, hayati bir mesele bu. Lafı fazla uzatmaya gerek yok, sersem yürümek çok mühim.
Huzur ve serinlik içinde yaşayan bu halka bir gün komşu ülkeden bir mektup gelir.
Önceden belirtmek lazım: Bu halk komşularını pek sevmez. Yani gördüklerinde zarar verirler demiyorum (şiddetten hoşlanmazlar), hızlıca öldürmeyi tercih ederler. Bu antipatilerinin kaynağında komşunun aşağılık bakanlığı vardır: Gülünç Yürüyüşler Bakanlığı. Öyle bakanlık mı olur? Tam bir rezillik.
Nitekim, milletin önde gelenleri (yani en itibarlı sersem yürüyüşünü yapanlar) bir şömineli oda içinde toplanır ve hep beraber mektubu okumaya oturur. Güzel bir şekilde, diplomatik bir dille ve titiz birinin el yazısı ile yazılmış bu mektup, zarfı açılıp, konu başlığı görüldüğü anda ateşe atılır. Hatta şöminenin ateşi odadaki en soğuk köşe olur, zira herkes kıpkırmızıdır; ejderhaları kıskandıracak ateşler çıkar ağızlardan.
Komşu son hatasını yapmıştır.
Herkes birbirine sessizce bakar ve o sessizlikte sessiz bir anlaşma ses verir. Evlere dönülür -dönerken herkes en iyi sersem yürüyüşünü yapmaya gayret eder- ve kıyafetler kuşanılır. Ardından maskeler donanır ve herkes bugün için sakladığı silahı çıkarır. Bu silahın adı bile yüreklere korku salarken, görüntüsü kalbi yetmeyenleri yitirir, kullanımı ise katliam doğurur.
Kısaca, herkes internete girer.
Komşuya karşı onun hiç beklemediği bir anda, görmediği bir yerden, ama kesinlikle işitebileceği bir şekilde taarruza geçilir. Neye uğradığını anlayamayan komşu direnir, en azından direnmeye çalışır. Bizim millet çok iyi organize olamamıştır: Herkes saldırıyı bir rekabet hâline getirip “Kim daha sağlam vuracak?” mücadelesine girişmiştir, ancak sürpriz saldırı galibiyete ulaşır. Komşu beyaz bayrağı göğe çeker.
Bizim halk mesut olmuştur. Yıldırım hızı ile sinir olmuş, daha da hızlı bir şekilde sürpriz saldırıda başarılı olmuştur.
Komşunun hayatta kalmayı başarmış, o lanet mektubu kaleme almış aşağılık diplomatı ise çamurlu gözlüklerini temizledikten sonra şaşkın gözlerle meraklı soruyu sorar:
“Ne eyledik ki bunu hak ettik?”
Halk aynı anda ve tek ağızdan cevabı verir:
“Sersek Yürüyüşler Bakanlığı değil, Sersem Yürüyüşler Bakanlığı!”
***
Unutmayalım, yukarıdaki evren bizimkinden farklı. Bu milletlerin kültürleri farklı. İnsanları zaten ayna gibi: Bize ters. Kimiz ki onları yargılayalım? Bazı şeyler bize artık saçma geldiği için onların önemsemesini mi yadırgayalım?..
…Elbette hâlen mektup kullanmalarını yargılayamayız. İnternetleri bile varken bu antik yöntemi kullanmaları kendi tercihleri.
Fakat hikâyeden çıkarmamız gereken bu değil. Çok önemli ve hepimizin hassas olduğu bir noktaya parmak basıyor hikâye: Sersem yürümeyi seven milletlerden tedirgin olmalıyız.
Bu milletler sersem yürümeyi o kadar çok severler ki herhangi bir şekilde bu kültürlerine mizah ışığı tutulursa yukarıda komşuya yaptıklarının beterini yaparlar. İroni mi? Taşlama. Parodi mi? Çarmıh!
Benden duymuş olmayın, ama bu millet ayrıca kendini zarif ve duyarlı, şüpheci ve sorgulayıcı, cesur ve basiretli zannediyor. Komşusunun kendisi kadar kültürlü ve ilerici olmadığına da kendini inandırmış. Sonuçta en azından “Gülünç Yürüyüşler Bakanlığı” gibi saçma bir bakanlıkları yok.
Yine benden duymuş olmayın ama devleti de pek iyi değil bu milletin. Bu konuda kendilerini kandırmıyorlar.
Hatırlatıyorum: Farklı bir evrenden bahsediyorum, bizimki değil.
Neyse, kıssadan hisse şu halkın bakanlığının adını doğru düzgün yazın…
Bu arada, Gazeddapod’un yeni “Lefkoşe’den Haberler” programına bir göz atın derim, ama yorumlarına pek değil. İronik olmuş.