Güneş’in gözleri kan damlalarını buharlaştırıyor, uçakları görünceyse bir an büyüyor, ardından küçülüyordu; dünyalar gittikçe kararıyordu, ateşten gözyaşları herkesi kaderiyle baş başa bırakıyordu. Radyasyon gibi. Bir yer altı istasyonundan Vladimir ve Pavel, şefin verdiği göreve hazırlanıyorlardı. İstasyonun nöbetçileri onlar için kapıları açmıştı, dikkatli olun, bölgedeki hastalıklılarda artış var, ayrıca buraya doğru gelen bir hastalıklı sürüsü varmış diyerek. Vladimir ve Pavel‘ı görevlendiren şef, bir izci göndertmişti. Yukarıya çıkmışlardı, fırtına şarkı söylüyordu, kar taneleri ise dans ediyordu, Vladimir ve Pavel kilometrelerce ilerlemitiş, ölümün örttüğü ve radyasyonun sarıldığı bir izciyi görmüşlerdi. Başka bir istasyondan olmalı diye düşündüler. Çevirdiler, üstünü başını yokladılar, yağmalandığını gördüler, istasyona telsizle durumu ilettiler.
________________________________________________________________________
Bir adam,
savaşı seyreden
yalnızlaşan savaşını izleyen
bir adam
bir de
silahı temizleyen
bir gölge
________________________________________________________________________
Her an ölümün örtüsü kanla süslenebilirdi, gaz maskeleri çatlayabilirdi. Bu istasyonun civarında pek bir tehlike olmazdı gerçi, en çok birkaç yağmacı grubu. Arkalı önlü hareket ediyorlardı, öncesinde bir otele giriş yaptılar, gerilmiş bir ipin üstünden geçtiler, katları kontrol ettiler, ardındansa bölgedeki gözlem noktasına konuşlandılar. Sabah olmasını beklemeden önce Vladimir başka binaları kontrol etmiş, Pavel ise gözlem yapmaya devam etmişti. Sabah oldu. Hiçbir tehlike yoktu, yardım paketi yarım saat içinde atılacaktı. Pavel nişan aldı, Vladimir ise tam otomatik tüfeğiyle aşağıya indi, diğerleriyle buluştu. Hastalıklılar bir anda burayı çevreleyebilirdi.
Uçağın sesiyle hastalıklılar, bu bölgeye doğru koşuşturmaya başlamışlardı. Vladimir ile istasyondakiler bir araya geldi. Elinizi çabuk tutun dedi, telsizle Pavel‘i yokladı, Pavel aşağı indi, diğerleriyle kamyona bindi. Görünürde hastalıklı, yağmacı ya da başka bir tehlike yoktu, her yer sanki ayrıca bir sessizdi.
Şef beni bölgeyi gözetlemem için görevlendirdi. Hafif bir keskin nişancı tüfeği, bir tabanca, bir kutuluk mermi, tüccardan aldığım işe yaramaz gece görüş gözlüğü, yedi günlük erzak işimi görecekti.
Gözlem yeri için bir oteli gözüne kestirdi, dikkatlice girdi, kontrol etti, davetsiz misafirler için girişe tuzak kurdu. Bu, izciler tarafından sıkça yapılan, diğer istasyonlarca bilinen bir davranıştı. Saatler geçti, gözlem yaptı, otelden ayrıldı, telsizle rapor verdi. Bir gün geçti, geri dönmek için toplandı derken telsizden birisi konuştu. İzci buralardan, binaların olduğu yerlerden uzaklaşmak, ormanlara doğru yola koyulmak istedi ancak geri dönmeye yetecek kadar erzağı kalmayacaktı, bu yüzden işe yaramaz gece görüş gözlüğü ile konuştu, istasyona doğru harekete geçti. Çok mesafe kalmamıştı, istasyona iyice yaklaşmıştı. Binaların arasından geçiyordu derken bir çığlık duyar gibi olmuştu. Dışarıda çığlıklarla yer altına koşan insanları duyabiliyordu, binadan çıkmak istiyordu.
________________________________________________________________________
bir gölge,
savaşı seyreden
yalnızlaşan savaşını izleyen
bir gölge
bir de
silahı temizleyen
bir adam
________________________________________________________________________
Başka bir istasyondan olmalı diye düşündüler. Çevirdiler, üstünü başını yokladılar, yağmalandığını gördüler. Haberi alan şef ise durumu karşı istasyondaki şefe bildirmişti. Dmitri‘ye ulaşılamamıştı.
”İstasyonlar dolmuştu. Kaçabilen kaçmıştı, kaçamayansa yalnızlaşan kaderiyle kalmıştı ama meleklerin örttüğü ve radyasyonun sarıldığı binalardan geçerken duyduğum o sesler yükseliyorlardı, yaklaştıkça daha da öfkeleniyorlardı, vardıkça birer çığlığa dönüşüyorlardı.
Bir tane daha dünya varmış demek ki. Aklıma gelmemişti, burası kadar kötü bir yerin var olabileceği.
Başım ağrımaya başladı, hiç ağrımadığı kadar.”