Kıbrıs sorununda kapsamlı çözümün yol haritası niteliğindeki Guterres Çerçevesi, tarafların farklı okumaları nedeniyle kendisine yüklenen rolü halen oynama fırsatı bulabilmiş değil.
Çözüm karşıtları ve çözüm ister görünüp çözümsüzlüğe ve zamana oynayanların aylardır yok edip kurtulmaya çalıştığı Guterres Çerçevesi, bugüne kadar federal çözüm yönünde üretilmiş en kapsamlı ve ileri belgelerden biri. Açıkta kalan konuların ne olduğunu, tarafların hangi konuda nasıl adım atması gerektiğini ve kapsamlı çözümün çerçevesini oldukça net çizen bir belge.
Buna rağmen tarfların çerçeveyi farklı okumaları veya bunu müzakerelerin yeniden başlamaması için araçsallaştırmaları, uzun bir süredir Birleşmiş Milletleri “referans şartları” konusunda tarafları ortak bir noktada buluşturma gayretine sevk etmiş bulunuyor.
Referans şartları ile talep edilen bügüne kadar üzerinde anlaşma sağlanan konuların, yakınlaşmaların ve BM parametrelerinin yeniden teyidi, tarafların hangi konuda hangi noktada bulunduğu, Guterres Çerçevesi’nden ne anladıkları ve bundan sonra nasıl ilerleneceği konularında uzlaşıya varmaları. Yani müzakerelerin yeniden başlaması için kapsamlı bir ön hazırlığın tamamlanması. Bu bağlamda tarafların dile getirdiği “Yeni fikirlerin” de netleştirilmesi.
Öyle görürüyor ki BM bu sürece ve Sn Lute’un bu yönde üstelendiği misyona oldukça önem veriyor. Dolayısı ile referans şarlarının belirlenmesi yönünde şuan yürütülen temas ve çalışmaların ne yönde ilerleyeceği, Kıbrıs sorunu ve çözüm çabaları açısında oldukça kritik öneme sahip.
Sn Nikos Anastasiadis, ne yazık süreci zamana yayma, doğal gaz ve 10. Parseldeki gelişmeleri bekleyip görme taktiği ve bu çerçevede ülkeyi kalıcı bölünmeye götürecek konfederasyon-taksim seçeneğini görüşme gibi tehlikeli bir maceraya girmiş bulunuyor.
Üzerinde anlaşmaya varılmış olan çözüm zeminini ve konuları yeniden tartışmaya açması, Kıbrıs’ın kuzeyindeki ve Türkiye’deki taksimci güçler ile dirsek teması içerisinde olması, müzakerelerin Guterres Çerçevesi ve BM parametreleri temelinde yeniden başlamasını ve BM misyonunu berhava etme tehlikesini barındırıyor.
Türkiye ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki ayrılıkçı güçler ise Nikos Anastasiadis ile dolaylı bir ittifak içerisinde “yeni fikirler” diye süsleyip dile getirdiği kalıcı bölünmeyi ileri götürme gayretlerini yoğunlaştırmış durumdalar. Bu bağlamda Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğunun federal çözüm yönündeki güçlü iradesini ve bu yönde yetkilendirilen Sn Mustafa Akıncı’yı yok saymaktan dahi geri durmuyorlar.
Bu bağlamda her iki taraftaki federal çözüm yanlısı güçlere ve Sn Akıncı’ya önemli görevler düşüyor. Ülkemizi kalıcı taksime götürme çabası içerisinde olanlara karşı ortak mücadeleyi dile getirmek ve bu yönde kararlı çalışmalar yürütmek zorundayız.
Sn Akıncı ise son zamanlardaki sessizliğini bozmak ve federal çözüm yönündeki kararlılığını daha güçlü bir şekilde vurgulamalıdır. Ayrılıkçıların baskı ve çabaları karşısında, “Guterres Çerçvesini stratejik bir paket anaşma ilan edelim” duruşunu korumalı, Sn Lute ve BM’nin referans şartlarının belirlenmesi ve müzakerelerin yeniden başlaması yönünde çalışması içinden geçtiğimiz süreçte çok önemlidir.
Ya Kıbrıs’ı iki toplumlu, iki bölgeli federasyon temelinde yeniden birleştireceğiz ya da kalıcı bölünme ve felaket ile yüzleşeceğiz. Özker Özgür’ün yıllar önce vurguladığı gibi “bu ülkenin el değiştirmesine seyirci mi kalacağız, yoksa bu ülke bizimdir diyerek sahip mi çıkacağız”. Her Kıbrıslının, her yurtseverin, her demokratın ve her sosyalistin önünde duran temel ikilem budur.