Devlet-mafya-siyaset ilişkileri ortaya dökülürken, “KKTC nasıl kumar ve bahis adası oldu?” sorusu tartışılmaya başlandı. ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yonca Özdemir’e göre dönüm noktası, 1998’de Türkiye’de kumarhanelerin yasaklanması oldu. Yasaklarla birlikte Türkiye’deki kumar-organize suç ilişkilerinin KKTC’ye taşındığını söyleyen Özdemir, kumar ve organize suçların hep bir arada olduğuna dikkat çekerek, “Çünkü organize suçlardan elde edilen kara paranın aklanabilmesinde kumar sektörü çok önemli bir rol oynar. Dolayısıyla kumar nereye kayarsa ona entegre kara para ve kara ilişkiler de mutlaka oraya transfer olur” tespitini yapıyor.
‘Küçücük bir adadan bu kadar para nasıl çıkar?’
Halk TV’den İpek Özbey’in sorularını yanıtlayan Özdemir’in dikkat çektiği bir diğer nokta ise futbol kulüpleri. Özdemir, mafyanın spora sızma gerekçesini şöyle anlatıyor:
“Halil Falyalı sektörü elinde bir şekilde monopolize etmiş olması sebebiyle adeta rakipsiz, tek başına büyümüş görünüyor. Düşünün, 2019 yılında bir İngiliz futbol takımını (Fulham) 100 milyon sterline satın almaya çalışmıştı! Böyle bir para böyle küçücük bir adanın kuzeyinden nasıl çıkar? Bu arada futbol kulübü almak da tipik bir mafya kara para aklama yöntemidir. Mafya örgütleri mali sıkıntı içindeki futbol kulüplerine çok ihtiyaç duydukları nakit paraları transfer ederek futbol kulüplerinin içine sızabilmekte. Kulübün kontrolünü ele geçirdikten sonra da oyuncu transferleri, TV hakları anlaşmaları ve bahisler yoluyla milyonlarca avroyu aklamak mümkün olabiliyor. Rus mafyasının Avrupa futbol piyasasına sızdığı artık bilinen bir olgu.”
Mafya devlet nasıl işler?
Doç. Dr. Özdemir’in sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
– Mafya devleti ne demek? Kıbrıs bu tarife ne kadar uyuyor?
Mafyanın çok güçlendiği devletlerde mafya ve devlet yetkililerin yakın ilişkileri olduğunu ve yüksek devlet yetkililerinin suç örgütlerinin oyuncuları ve savunucuları haline geldiğini görürüz. Mafya devlet demek illaki mafya devleti yönetiyor demek değil; mafya devlet, devlet ve mafyanın yakın ilişkiler içinde olması ve birbirini destekler hale gelmiş olması demek. Moises Naim 2012’de Foreign Affairs dergisinde ‘Mafya devletler’ başlıklı bir yazı yayınlanmıştı. Bu yazıda bu tip devletler tasvir edilmekte ve bu devletlerde ulusal çıkar ve organize suçun çıkarlarının nasıl artık ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş durumda olduğunu anlatılmaktadır. Mafya devletlerinin politikaları ve kaynak tahsisleri, tipik olarak devlet davranışını şekillendiren güçler kadar mafya örgütlerinin ve liderlerinin etkisiyle de belirlenir, çünkü suç örgütleri her zaman siyasi sistemi kendi çıkarları için yozlaştırmaya çalışırlar. Bu örgütler ve bunları yönetenler ellerindeki kirli para yoluyla ülkelerindeki siyasetçiler ve devlet kurumları üzerinde baskı kurma ve yandaşlar bulma kudretine sahip olurlar ve böylece hem siyasetin hızla kirlenmesine hem de hukuk sisteminin zayıflamasına yol açarlar. Örneğin, Montenegro (Karadağ) ve Kosova mafya devletler olarak görülüyor. Hatta Bulgaristan da AB’nin içindeki bir mafya devlet haline geldi. Son yıllarda Venezuela da tipik bir mafya devlet özellikleri göstermeye başladı. Bu tip ülkelerde hükümet ve devlet yetkilileri organize suç şebekeleriyle işbirliği yaparak kendilerini, ailelerini ve yakınlarını zenginleştiriyor ve böylece suça ortak oluyorlar.
Türkiye de mafya devlet olarak tanımlandı
– KKTC’nin de bu tanıma uyduğu iddia edilebilir mi?
Edilebilir. Nitekim Halil Falyalı’nın özellikle iktidar partisi UBP ile yakın ilişkileri bilinen ve artık sıkça ifade edilen bir gerçek. Gittikçe güçlenmesinden anlıyoruz ki yaptığı işler bilinmesine rağmen devletçe ya da devletteki bir takım yetkililerce korunup kollanıyordu. O da tabii kendisini kollayanları kolluyordu. Sınıraşan Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim (Global Initiative Against Transnational Organized Crime) kuruluşunun 2021 Küresel Organize Suç Endeksi raporu Türkiye’yi de mafya devlet olarak tanımladı ve “Türkiye bir mafya devlet haline geldi ve kanıtlar durumun şimdi her zamankinden daha fazla böyle olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı. Bu rapora göre Türk organize suç örgütleri Avrupa’ya toptan eroin ithalatını kontrol ediyor ve 2016’dan bu yana Türkiye ile ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi arasındaki işbirliği önemli ölçüde azaldı. 2016 yılının bir dönüm noktası olmasının sebebi olarak ise 2016 darbe teşebbüsünden sonra polis teşkilatı içinde yapılan operasyonlar ve bunların sonucunda polis gücünün, narkotik birimi de dâhil olmak üzere, zayıflaması olarak gösteriliyor. Bildiğiniz üzere Türkiye-Avrupa arasındaki uyuşturucu trafiğinin büyük kısmının Kuzey Kıbrıs üzerinden gerçekleştiği iddia ediliyor ve Falyalı da bu ilişkilerde kilit isim. Dolayısıyla KKTC’deki bu yapılanmayı Türkiye’deki yapılanmalardan ve gelişmelerden ayrı düşünmek mümkün değil. Bir nevi KKTC’deki suç örgütleri ve Türkiye’dekiler entegre durumda.