Mustafa Akıncı’nın doğal gaz önerisi ardından kısa bir süre sonra Türkiye, Akıncı’ya tam destek verdi. Nicos Anastasiadis ulusal konseyin desteğini alarak olumsuz yanıt verdi. Bir anlamda Kıbrıslı Rumlar, “Türkiye’nin tam desteği varsa; bizim de tam karşıtlığımız var” diyerek, topu taça attı ve Kıbrıslı Türk liderliğini bir kez daha by-pass etti.
Doğrusu bundan şaşıracak bir şey yok, Kıbrıslı Türk lider, Çavuşoğlu ve Özersay tarafından by-pass edilmişti. Şimdi Anastasiadis’in bunu yapmasını abartmaya gerek yok. Ne de olsa, balık baştan kokar.
Ayrıca, Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklerden gelen her öneriyi taça atmak için yeterli sebebi var. Çünkü Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki gaz arayışları sadece Kıbrıs ve Türkiye’yi ilgilendirmiyor. Konu ile ilgili olarak Rusya, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri olumsuz mesajlar açıkladı.
Türkiye ne doğuya ne batıya yaranabildi. Artık Doğu Akdeniz’de tek başına kalmış bir durumda. Avrupa Birliği’nden gelen ve aslında içerik olarak bir anlam ifade etmeyen ancak gelecekte Türkiye’ye karşı daha olumsuz adımlar atılabileceği sinyali verildi.
Ana akım medyanın propaganda cümlelerine takılıp, “Avrupa Birliği Türkiye’ye hiç birşey yapamaz” diyenlerdenseniz şunu hatırlatmakta yarar var.
Türkiye AB’nin en çok ihracat yaptığı 4. ülke ve en çok ithalat yaptığı 5. ülke konumunda. Başka bir deyişle AB, Türkiye’nin en önemli ihracat ve ithalat partneri. 2018 yılında Türkiye AB arasındaki ticaret hacmi 165 milyar dolar olarak gerçekleşti (Tüm Kuzey Kıbrıs ekonomisinin 40 katı) ve Türkiye’nin ihracatının %50’si AB ülkelerine gerçekleşiyor. Dolar cinsinden ticaretin miktarı 84 milyar dolara erişiyor.
Başka bir deyişle, “Ey Avrupa” diye nara atan birilerini tanıyorsanız, emin olun ki arka kapıda Avrupalı ticari partnerlerinin kaygılarını gidermek zorunda. Öyle ki, Türkiye Merkez Bankası (TCMB) 31 Mayıs 2019 tarihli Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi rakamlarına göre TCMB’nin mevcut döviz varlıkları (nakit) 73,6 milyar dolar seviyesindedir. Başka bir deyişle, ticaret hacmi, mevcut dolar stokunun temelini oluşturmakta ve Türkiye için kaybedilmesi imkansız bir partneri temsil etmektedir. Türkiye ile mevcut ticari ilişkiler, AB’nin yeni uygulamalar gündeme getirip belli başlı vergiler başlatması son derece yıkıcı sonuçlar yaratabilir. Bu açıdan AB’nin adımını sadece “minik” bir uyarı olarak görmek gerekiyor.
Türkiye dış politikası için ise üç ana aktörü karşısına alması ve bundan çekince göstermesi dış politikanın iflası anlamına gelecek. Türkiye’nin bu koşullarda Doğu Akdeniz’deki sondaj ve sismik araştırma gemilerini geri çekmesini beklemek gerçekçi değil. Türkiye, şu an yeni yaratılan durumu koruyarak; haklı olduğuna dair bir anlayış yaratmayı deneyecektir. İflas eden dış politikanın imajını kurtarmak için; Kıbrıslı Türklerin, Türk gemilerinin Doğu Akdeniz’de kalmasını talep ettiğinden ötürü bulundurduğunu uluslararası kamuoyuna inandırması gerekiyor.
KKTC Dışişleri Bakanının bu açıdan iflas eden bir dış politikanın savunuculuğunu yapıyor. Benzeri şekilde Başbakan’da Türkiye’ye olan desteklerini yineleyerek, yapılan açılımın aslında AKP hükümeti istedi diye değil; Kıbrıslı Türkler istedi diye yapıldığı imajı yaratılmak isteniyor.
Oysa ki, Kıbrıslı Türklerin önemli bir kısmı mevcut gerilimlerden memnun değil. Sokaktaki insanlar için yeni bir gerilim veya olası bir şiddet politikası özlenen bir durum değil.
Türkiye’nin yalnızlaşan hali aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti için de altın tepside sunulmuş bir fırsat gibi. Türkiye, dış politikada imajını korumak için Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine devam ettiği sürece, pasif agresif tavırlarla Türkiye’nin elinin zayıflamasını bekleyecek.
Bu sürecin ne kadar uzayacağını şu an kestirebilmek mümkün değil. Ancak, ekonomik beklentiler, Eski Maliye Bakanı Babacan’ın yeni partiyle meclisi kontrol eden Cumhur İttifakını zayıflatması, S400 konusu ve diğer uluslararası dengesizlikler bu sürecin çok uzun olmayacağını işaret ediyor.
Yeni bir siyasi anlayış ve diplomatik bir çaba ile doğal gaz ile birlikte Kıbrıs sorununa yönelik açılımlar gündeme gelebilir. Ancak Erdoğan’ın şu an esneklik göstermemesi bunu imkansız hale getiriyor.
Doğrusu, ben hala daha eğer siyasi niyet olursa diplomatik olarak çok daha sağlıklı bir zeminde, Guterres çerçevesinde Kıbrıs sorunu ve bölgedeki zenginliklerin geleceğine dair kaygıların çözülebileceğine inanıyorum (inanmak istiyorum).
Ancak, bunun için Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis geçmişin hırsı ile intikam almak ile konuyu çözmek arasında bir karar vermek zorunda. Eğer derdi diplomatik bir çözüm değil, Türkiye’nin Kıbrıs nedeniyle zarar gördüğünü görmekse, bunu başardığı anda Türkiye merkezli bir karşı-hınç dalgasının gecikmeyeceği aşikar.
Aynı şekilde, AKP iktidarı ekonomideki enkaz sonrası dış politikada da bir enkaz bırakmak istemiyorsa; diyalog kanallarını yapıcı bir çizgiye getirmeli. Aksi halde, sadece kendi iktidarı için değil, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan her bir insan için ekonomik ve psikolojik çöküntü yaratılacak.
Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında siyasi irade gösterilirse dengelerin değişmesi mümkün.
Tüm bunlar olurken, Kıbrıslı Türk siyasiler ise gazetelerden gelişmeleri takip etmeye devam edebilir; tweet atabilir; sosyal medyada duygularını paylaşabilir.
Eminim Zuckerberg’in algoritmalarının da beslenmeye ihtiyacı vardır.