Yazar: Marinos Nomikos
ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kaynak: ŞEYTANIN AVUKATI: “ONLARI KENDİ EVİNE GÖTÜR”
Çeviri ve Kaynak: Penna
Bu ifade tipik olarak, BM’nin çekmecelerindeki çözülmemiş sorunlardan daha fazla sorunu olan ortalama geri kafalı yabancı düşmanı Kıbrıslı tarafından, özellikle çevrimiçi ortamlarda, göç sorunuyla ilgili hemen hemen her tartışmada bir ‘argüman’ olarak kullanılır, çünkü orası kabadayıların kendilerini daha güvende hissettikleri alandır. Bakın, gerçek hayatta, çalışan zavallı dağıtımcılara veya “onu bulabilmek için benimle gel” [Çevirmenin notu: Bir Yunanca film ile popüler hale gelen komik bir şarkının sözlerinden alıntı] seviyesindeki yaklaşma cümlelerinden hoşlanmayan genç kızlara saldırmak için sürüler halinde toplanmaları gerekir.
Elbette bu ifade aptallığın özüdür, ancak burada MENSA [Yüksek IQ topluluğu] üyelerinden bahsetmiyoruz. Tüm aptallar ırkçı değildir, ancak bütün ırkçılar aptaldır. Çünkü evrende (bunda, alternatifleri bilmiyorum) tamamen rastgele bir gerçek olan Yunan olarak doğmuş olmanız sayesinde diğer insanlardan üstün kabul edilebileceğinizin en ufak bir olasılığına inanmak için bir böceğin beyninden daha küçük bir beyne sahip olmanız gerekiyor. Eğer böyle bir şeye inanıyorsanız ve bunu sözleriniz ve eylemlerinizle düzenli olarak gösteriyorsanız, o zaman soru, aptal olup olmadığınız değil, tam olarak ne kadar aptal olduğunuzdur. Çünkü aptallığın da dereceleri vardır.
Hadi “onları kendi evine götür” veya Kıbrıs ağzıyla “esso sas” olarak geçen ifadeye geri dönelim. Bu ifade Yunanistan’dan gelen bir Yunanlının genellikle iyi bilinen petrol şirketiyle karıştırabileceği bir ifadedir. Bunu söyleyen kişiler genellikle, göçmenleri destekliyorsak, Charles Bronson’ın, belli ki kutsal kitap kabul ettikleri, Ölüm Arzusu filmindeki karakterin ailesi ve arkadaşlarının defalarca başına geldiği gibi, onları evlerimize götürüp bizi nasıl soyduklarını, bizlere nasıl tecavüz ettiklerini ve öldürdüklerini tatmamız gerektiğini ima ediyor. Aynı zamanda, sadece Kıbrıslı Rum oldukları için mi birilerini evlerinde ağırlamaktan mutluluk duyacaklarını ima ediyorlar? Elbette hayır, ancak “onları kendi evine götür” inancına sahip bir kişi ile mantık aramaya çalıştığımız noktayı çoktan geçtik gibi geliyor, değil mi?
Ancak, onların bozuk “mantıklarının” düşünce süreçlerini takip edelim. Bir yanda, özellikle göçmenleri sömüren istihdam eden ancak sahibi göçmenleri ve mültecileri sık sık eleştiren aşırı sağ/milliyetçi hareketin tanınmış bir figürü olan büyük bir esir tüccarı- şoför şirketinde paketçilik yapan 20 yaşındaki Pakistanlı Yusuf var. Yusuf, neredeyse hiçbir Kıbrıslı Rum’un yapmak istemeyeceği ve bunun için sabahları yataktan kalkmayacağını düşündüğüm bir maaşı kazanmak için günde 12 ila 16 saat çalışıyor. Bu parayla yüksek yaşam maliyeti olan bir ülkede hayatta kalıyor, muhtemelen Lefkoşa suriçinde [Manhatten’daki] Upper East Side kirası isteyen pinti bir Kıbrıslı Rum’a ait yıkık dökük bir evde kalırken bir de memleketteki ailesine para gönderiyor – eğer tabii burada kendi ailesi yoksa. Diğer yanda, Kıbrıslı Rum Yiannis var, 22 yaşında tüm dünyanın ona bir şey borçlu olduğunu düşünen bir pislik. Yusuf’tan nefret ediyor, çünkü anası babası, arkadaşları, öğretmenleri, papazlar ve günün çoğunu geçirdiği taraftar kulübündeki siyah giyimli çocuklar ona öyle öğretti. Aslında tembel olduğu için çalışmıyor, ama “yabancılar geliyor ve işlerimizi çalıyor” görüşü daha meşru bir bahane gibi geliyor. Bu yüzden hali hazırda kendinin zaten yapmak istemediği işleri ve hakkı olmadığı ödenekleri çalan Pakistanlı paketçileri soymanın daha iyi bir gelir kaynağı olduğunu düşünüyor. Ayrıca bunu tek başına yapmıyor. Kulüpteki arkadaşlarıyla sürü halinde başkalarına saldırıyor. Onları soymak için paketçilere, yanlış takımın amblemini takan rastgele insanlara, bu fırsatı geri çevirmeye cüret eden cesur genç kızlara saldırıyor (ve eğer ‘Türk’ iseler durum daha da kötü, o zaman bunu AYNI ZAMANDA vatanseverlikle yapıyorlar).
Peki, bu ikisinden hangisini evinize alırdınız? Ya da başka bir şekilde soracak olursak, çalışan insanları aşağı tabaka olarak gördüğü için onları bıçakla soyan terbiyesiz şımarık çocuğu mu, yoksa Ayia Napa’da 25 yaşındaki Kıbrıslı Türk kıza saldıran toksik serserileri mi tercih ederdiniz? Sırf Kıbrıslı Rum, Hristiyan, beyaz ve hımm… vatansever oldukları için çocuklarınızla takılmalarına veya kızınız veya kız kardeşiniz ile çıkmalarına izin verir misiniz? Elbette, tüm yabancılar Yusuf gibi değildir, tüm Kıbrıslı Rumlar da o salak Yiannis gibi değildir. Bunlar, birinin kökeninin, dininin veya ten renginin arkasındaki kişiyi görmeyi reddederek geçersiz genelleştirmeler yapmayı sevenler için birer örnektir sadece. Nedenini bile bilmeden nefret etmeyi tercih edenler. Sadece kendilerine böyle öğretildiği ve kendileri de bunu araştırmaya asla zahmet etmedikleri için.
Kişisel olarak, eve kimi alacağım konusunda çok katı kriterlerim var ve bunlar etnik köken veya din ile ilgili değildir. Yine de Ayia Napa’dan gelen adamı kendi evinize alabilirsiniz, kızınızla evlendirebilirsiniz de, neden olmasın? Böylesine bir fırsatı ziyan etmeyin. Tüm bu nefretin, komplekslerin, güvensizliklerin ve küstahlığın da sadece yabancılara ve farklı inançlara sahip kişilere yönlendirildiğini bilerek huzurlu bir şekilde uyuyabilirsiniz. Sanırım, dönüp size karşı gelmesi gibi bir ihtimal yok.
Sonuçta, o “bizden biri”, değil mi?