Şeytanlar aylardır rüyalarıma giriyor…
Uyumaktan korkuyorum…
Uyandığımda cihanın ağırlığını hissediyorum omuzlarımda…
Sırtımda insanlığın yıkımından arta kalan dağlar…
Bölük pörçük bakıyorum…
Öfkemi kontrol edemiyorum…
İçimde sevgi yerine nefreti büyütüyorum…
Bu ülkeye fırlatılmış gibi hissediyorum kendimi…
Bir türlü sevemiyorum…
Bir türlü kabul edemiyorum yaşadıklarımı…
Ayaklarıma beton dökülmüş, gidemiyorum…
Dışa büyütemediğim bir dünya…
İçimde büyüyor…
O büyüdükçe ben kilo alıyorum…
Patlayacakmışım gibi hissediyorum…
Belki de patlayıp, kurtulmak istiyorum…
Tutunamıyorum. Tutunacak hiçbir şey bulamıyorum…
Şiir yetersiz geliyor artık! Şiir yazmak istemiyorum…
* * *
Bir sabah uyandım…
Taşkent’e füze düştüğünü söylediler…
Bir sabah uyandım…
Trafikte seyir halinde giderken öleceğimi fısıldadılar…
Bir sabah uyandım…
Yattığım hastanede yanlış tedaviden öldüğümü mırıldandılar…
Bir sabah uyandım…
Ersin Tatar başbakan olmuş, diye televizyonda haberleri okuyordu kadın…
Bir sabah uyandım…
Bugün savaş çıktı, diyecekti karım…
Bir sabah uyandım…
Bugün şeytanların bile kaçmak isteyeceği bir coğrafyada doğdun, dediler…
Bir sabah uyandım…
Uyanmak için sebebim olmamasına rağmen uyanacaksın, dediler…
* * *
Üniversiteye boşuna gidiyordum…
Okuduğum bölümde hiçbir zaman iş bulamayacaktım…
Ben doğduğumda işsiz doğmuşum…
Kulağıma şarkılar yerine hayatım boyunca işsiz kalacağım, söylenmiş…
Bilmiyordum…
Türkçe bilmiyordum…
Bir dilim yoktu…
Bir dilim olsun istiyor muydum?
Kimlerle akraba olduğumu bilmek için çaba sarf ediyordum eskiden…
Aile ağacı çizmişliğim vardır…
Bilmem kaç kuşağa kadar inmişliğim vardır…
Şimdi kimseyi görmek istemiyorum…
Kimseyle konuşacak takatim kalmadı…
Anlatacak hikâyelerim vardı benim…
Kendimi deli gibi oradan oraya fırlatmışlığım vardır…
Bir açlıktı hayat…
İflah olmaz bir arayışım vardı…
Şimdi konuşmak istemiyorum…
Konuşuyorum konuşmasına da anlattıklarıma ben bile inanmıyorum…
Dava süreçlerimde insanlara yeni bir dünyadan bahsediyordum…
Silahsız, bombasız, tanksız olsun, diyordum…
Bir gün Kıbrıslırum bir gazeteci bana bütün bunların hayal olduğunu, söyledi…
Bir gün bir gazeteci bütün bunların gerçekleşmeyecek hayaller olduğunu, söyledi…
Bir gün babama sınıfsız bir dünyada yaşamak istediğimi anlattım…
Yoksulların, zenginlerin olmadığı bir dünya mümkündür, dedim…
İnsanlar bir gün sömürülmeyecek, dedim…
Boş hayaller kurma, dedi…
En çok sınav zamanlarında kitap okudum…
Romanlardan, öykülerden, şiirlerden geçtim…
Bugün bakıyorum da bunların hiçbirinin önemi yokmuş…
İsminin önünde sıfatı olmayanlar insan sayılmazmış…
İlle de CV’si olmalıymış insanın…
İnsan insan olduğu için değil…
Profesör, müdür, doktor olduğu için insan olurmuş…
Yazar olmak istedim…
Yazarak geçinmek istedim…
Nerden bilebilirdim çoğu insana boş geliyormuş bu isteğim…
Gerçekçi ol, diyordu bakkaldaki adam, otobüsteki kadın…
15 yıl önce üniversitedeki hocam John Wall’a…
Bu sınıf gerçek değil, gerçek olan Irak, demiştim…
O zaman bu sınıftan çık Irak’a git, dedi…
Ben sınıflara geri dönmüştüm 10 yıl aradan sonra…
O da Afganistan’a gitmişti…
Bir sabah sınıfının askerler tarafından tarandığını, duydum…
Öğrencileri ölmüştü, kendisi şans eseri kurtulmuştu…
Gerçeğin ne olduğunu, bilmiyorum…
Gerçeğin ne olduğunu bilmemeyi, yaşayarak öğrendim…
Ben gerçeğin ne olduğunu bilmemek üzere doğmuştum…
Bir varmış bir yokmuş gibi geldi hayat…
Yarın sabah kaldığım apartmana füze düşebileceğini hiç düşünmemiştim…
En kötüsü ne biliyor musunuz?
Eşsiz bir güzelliğe sahip bu kâinata, bir kez gelme şansına sahip olan bizlerin…
Bu şansı hayatlarında bir kez bile olsun hissedememiş olması…
İçimden televizyonu, bilgisayarı, telefonu kırmak geliyor…
İçimden gazeteleri, matbaaları, kitapları yakmak geliyor…
Eskiden içimden gitmek geliyordu…
Şimdi olduğum yere gömülmek istiyorum sadece…
Ersin Tatar abartılacak bir şey yok, demiş…
Doğru demiş…
Yaşam abartılacak bir mevzu, değil…
Biz, büyük insanlık…
Yürüyen ölülere dönüşmüşüz…
Ölüm o kadar bir kutsanmış ki…
Yaşamayı bırakıp, ölümle doğmuşuz…
Ölülerle yaşamayı sevmişiz…
Yeryüzünün en büyük sapkınlığı; ölü seviciliktir…
Ölü sevicilerin yüzyılında yaşıyorum…
Sorsalar, doğmak ister miydim ölü sevicilerin yüzyılına?
Bu yazı ilk kez 4 Temmuz tarihli Afrika gazetesinde yayınlandı.