Mevcudun değişimini isteyenle, mevcudu muhafaza etmek isteyenin kavgası hep büyüktür.
Örneğin Muhafazakârlık…
Değişime karşı çıkmaktır.
***
Sen gel, kadınların haklarına kavuşmasını iste. Kadın bu sistemde evlenmeye razı, ev içinde kadının enerjisini kullanan erkek, başka bir enerji kaynağı kullanmak için yatırım yapar mı? Yapmaz… Muhafaza eder.
***
Sen gel, devleti, sistemi değiştirmek iste. İşçi bu sistemde işe gelmeye razı, işçinin enerjisini kullanan patron, başka bir enerji kaynağı kullanmak için yatırım yapar mı? Yapmaz…
Muhafaza eder.
***
Sen gel, her an değişen kozmos içinde, sen insan onun parçası,
Sen de ki; ben duracağım…
Durursan silinir, kan dökülür yine değişirsin.
***
Gelin 78 sene öncesine, 23 Haziran 1940’a, Eyfel Kulesinin önüne gidelim. Kulenin önünde fotoğraf çektiren Hitler, 1945’te devrileceğini biliyor muydu?
Şimdi de 78 sene sonrasına 24 Kasım 2096 yılına gidelim.
Öngörebiliyor musunuz? Muhafaza edebilecek misiniz?
Bu sebeple ekonominin çıkarları, modern, milliyetçi, muhafazakâr kesimle bağdaşıyor.
***
Bir yandan modern gözüküp, diğer yandan hem milliyetçi hem de muhafazakâr yaratılan yeni nesil, artık yirmi üç ila kırk yaş arasında. Klasik müzik, rock müzik dinliyor, seyahat ediyor, tiyatroya gidiyor, daha modern giyiniyor, içki içiyor, yazıyor, kitap okuyor, iyi okullardan mezun, sanatçı, bir kısmı doktoralı, toplumda nüfuz sahibi mesleklere sahip, dünya mutfağını takip ediyor, sevgilisi ile geziyor.
Bu modern ambalajın içindeki yeni neslin yaşadığı ilk çatışma, geçmişten gelen milliyetçi ve muhafazakâr kesimle oluyor.
Modern ambalajlı, geçmişten gelen milliyetçi ve muhafazakârları sığ görüyor, milliyetçiliğin geleneksel değerlerine bağlılar ve muhafazakârlar ise, modern ambalajlıları gelenekçi ideolojiden, ruhbanlıktan uzaklaştıkları için kötü görüyorlar.
İster istemez bu gençler siyasete atılmak, ülkeleri yönetmekte istiyorlar.
***
Aydınlıkla, gelenekçi ideolojiye sahip milliyetçiler ya da ruhban kesim arasındaki çatışma da, başka bir katmanı oluşturuyor.
Asıl çatışma bu yüzden, aydınlık ile modern ambalajlı, hem milliyetçi hem de muhafazakârlar arasında.
***
Muhafazakârlığın tanımı geçmişte yanlış yapılmış, sadece ruhban kesimle bağdaştırılmaktaydı.
Tanımlar netleştikçe, aydınlığı tanımlamak daha bir gerekli oluyor.
Aydınlığın dünyanın hiçbir ülkesine bir aidiyeti yoktur. Aynı zamanda aydınlık, kendi güven ve saygınlığını oluşturan bilinirliğe sıkışıp kalamaz.
Aydınlığın ruhu, düşüncesi göçebe, bin pencereli bir evde, çok ağaçlı emanet bahçesinde yaşar.
Milliyetçilik ve muhafazakârlık ise, ülkelere duyacağınız aidiyetin, sizi koruyup kollayan, kıymetli taraflarını ön plana çıkarır.
Çünkü bu aydınlığın, sizi siz yapan evinizin işgalidir.
Bu işgal başladığı an, içinizde kibir ve gurur çoktan filizlenmeye başlamıştır bile. Aydınlığın tuzağı işte budur.
***
Aydınlık bu tuzaktan, ancak değer yargılarını çöpe atarsa kurtulabilir. Eğer bu yolu seçerse; Yolda kibir ve gururunu törpüleyecek, küçültecek, artık yargılayamaz hale gelecektir.
Bu kontrollü delilik zaaflarını sevecek, onlarla barışık olmayı seçecektir.
***
Sadece görerek anlaştığımız, duyularımızı kaybettiğimiz bugünün dünyasında, bütün bu katmanlar birbirlerini eleştirirken, duymadığı, ortamı koklayamadığı, karşısındaki yaşamın tattıklarını bilmediği, karşısındakinin yüzünü de görmediği için, birbirlerine karşı ölümcül eleştiriler yapabiliyorlar.
Kontrollü delilikten, yoğun bir hırpalayıcı olmaya aday olanlar, aydınlıktan uzaklaşıyorlar.
***
Aslında önemli olan, ülkenizde yaşayan bütün insanların, gerçek hayatlarının nasıl olduğudur.
İnsanlara baktığımızda, artık İlişkilerine güvensiz, geleceğe güvensiz, insanlara, sokaklara güvenmeyen, ağır mutsuzluk içinde, bencil ve bir o kadar hırpalayıcı hale geldiler.
***
Bütün bu davranışların yarattığı etki, aslında sistemi ve devleti korur gibi gözükse de, pek tabi ekonomik de değil.
Yaratığı etki kaygı olunca, daha çok korkuyor, korktukça bencilleşiyorlar.
***
Aydınlık;
Korkacaksa korkacak, kaygılanacaksa kaygılanacaktır.
Tozpembe bir mutluluğun peşinden giderek, korkma, kaygılanma demek yerine, kaygılarını dile getirecek.
Aydınlık;
Aşkı kendini beğenmişliğimizin sert duvarına vurmak yerine, aşkından eksik kalamayacak, onsuz yapamayacak, aşkı bir zaaf olarak görmek yerine kaybetmekten korkacaktır.
***
O bin pencereli evin kapısından içeri girip, etraftan süzülen ışıkla uyanmak, çok ağaçlı emanet bahçenizin taze kokusunda yürümek kadar güzel bir özgürlük var mı?