“Son yargılama gününü beklemeyin.
O, her gün olmaktadır.”[1]
Yıllar önce, “Ortadoğu ‘geneli’nin özeti ya da bir başka deyişle ‘hûlâsası’, ‘Küçük Ortadoğu’ diye anılmayı hak eden Lübnan’dır,”[2] diye tarif ettiğimiz coğrafyaya ilişkin olarak, “Kıyamete Doğru…”[3] notunu düşmüştü Ceyda Karan da…
“Lübnan, hakkında en fazla ahkâm kesilen ülkelerde birisi. Tüm hükümler de birbirini nakzeder. Çünkü herkesin Lübnan’ı farklıdır, sübjektiftir,”[4] denilse de; öngörülen “oldu”!
“İsrail yapımı sonsuz bir iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya”[5] olan ve “hızla intihara doğru ilerledi”ğiden[6] söz edilen “Lübnan’ın ateşle imtihanı sürüyor”[7] ve “Siyasi kaos”[8] derinleşiyor!
4 milyonluk nüfusu ve 18 mezhepi grubuyla “bölgenin aynası olarak” tarif edilen ve nüfusunun yüzde 95’i Arap, yüzde 4’ü Ermeni; ayrıca dinsel ve mezhepsel dağılım ise yüzde 30 Sünnî, yüzde 30 Şiî, yüzde 33 Hıristiyan, yüzde 5 Dürzî, geri kalanıysa Yahudi, Bahai, Budist, Hindu[9] olan Lübnan’da[10] Faysal Itani “Devletin çürümüşlüğü” ve “Durum felaketi” gerçeğinin altını çizerek ekliyor: “Lübnanlar ilerleme için değil, hayatta kalmak için mücadele edecekler”![11]
İmkân ve tehditlerin iç içe geçtiği coğrafyanın aktivist ve entelektüelleri, ülkenin içinden geçtiği sürecin “ekonomik kriz” olarak adlandırılmasına karşı çıkıyor. “Kolektif cinayet” tabirini uygun buluyorlar!
Cinayetin bir numaralı faili ülkenin siyasi partileri. Dünya Bankası’na göre Lübnan’daki ekonomik krizi ancak ağır savaş koşullarında yaşanabilecek türden. 1975-1990’daki İç Savaş’ta bile Lübnan böyle yıkıcı tabloyla karşılaşmamıştı. O dönemi yaşayanların uzlaştıkları bir tespit bu.
Günde 23 saate varan elektrik kesintileri. Mazot bulunamadığından saatlerce çalışamayan jeneratörler. Mazot stokları eriyen, bir felaketin eşiğinde olduklarını ilan eden hastaneler. Benzin istasyonlarında sıra bekleyen yüzlerce araç…
Bezgin insanlar. İlaç alamayan, rafları gittikçe boşalan eczaneler. Yüzde kırka varan işsizlik. 2019 sonbaharından beri değerini yüzde 95 oranında yitirerek bir dolar karşısında 1.500’den 23.000’lere gerileyen Lübnan lirası. Bu süre zarfında yüzde 700leri bulan enflasyon. Yine bu süre zarfında hesaplarındaki dövizi çekmeleri yasaklanan, Lübnan liralarını sınırlı miktarda çekmelerine izin verilen insanlar. Sahiplerinin sokağa bırakmak zorunda kaldığı evcil hayvanlar. Hayvanat bahçelerindeki aslanların bakımsızlıktan irice birer kediye benzedikleri bir ülke…
Tüm bunlar, Dünya Bankası’nın 1850’lerden bugüne en ağır üç ekonomik krizden birini yaşadığını ilan ettiği Lübnan’dan manzaralar. Sadece en acil, en hayati meseleler. Dahası var. Maliyeti sonradan ortaya çıkacak, belki de hiçbir zaman tam olarak anlaşılamayacak, geri dönüşü çok zor meseleler. Ülkeyi terk eden on binlerce iyi eğitimli insan veya türlü çeşitli çevresel felaket örneğin.
Krizin patladığı 2019 Ekim’inde, 2020’lerin Lübnan için “kayıp on yıl” olacağını öngören iktisatçılar artık “kayıp kuşak” nitelemesini daha gerçekçi buluyor.
“Ne kadar güzel bir coğrafyada bulunsa da bu kadar zor koşullarda yaşamak herkesin harcı değil. İmkânı olanların çoğu ülkeyi terk etti. Geride yurtdışına taşınma imkânı olmayanlarla az sayıdaki idealist vatansever Lübnanlı kaldı. Lübnan’ın durumu umut vermediği gibi gün geçtikçe daha da kötüye gidiyor. Yeni hükümet teknokratlardan oluşsa da şu aşamada işi çok zor ve başarılı olma ihtimali oldukça düşük. Eski güzel günlerine hasretlik çektiğimiz bu yaz akşamında mum ışığında aydınlanmaya çalışan Lübnan’ın geleceği de titrek mum ışığından daha parlak ve umut verici değil.”[12]
Bu tabloya yol açan mezhepçi mafya düzeni!
Söz konusu mafya düzeninin bir numaralı sorumlusu ise mezhepçi siyasi sistem: Yarısı Hıristiyanlara yarısı Müslümanlara ayrılmış, dahası toplam on sekiz mezhebin temsilini gözetme iddiasıyla doldurulan parlamento sandalyeleri. Belli mezheplere ayrılmış belli siyasi ve bürokratik pozisyonlar. Liyakatin önüne önce mezhebi sonra siyasi bağlılığı koyan bir sistem!
Seçimlerin başlı başına demokrasi göstergesi olamayacağı hepimizin malumu; ancak tek adam rejiminin olmadığı ve karmaşık koalisyonları zorunlu kılan bir anayasal düzen var Lübnan’da. Ama demokratik değil. Bir din veya mezhebin tahakkümünde olmasa da laik hiç değil!
Mafya düzeninin dışında kalan Lübnanlıların gözünde kurtuluşun tek yolu mezhepsel yapıyı alaşağı ederek laik bir düzen kurmak. Ülkenin ve bölgenin en köklü eğitim kurumlarından Beyrut Amerikan Üniversitesi’ndeki ilerici öğrencileri çatısı altında toplayan ve ülkedeki diğer üniversiteleri de içerecek bir ağ kurarak son derece etkili bir muhalefet yapmayı başaran kulübün kısacık adı bunun en net göstergesi: Seküler Kulüp… Mezhepçi sistem ise Osmanlı modernleşmesinin krizlerinden Fransız Mandası (1920-1943) mirasına, Lübnan İç Savaşı’na upuzun bir tarihin ürünü![13]
Bunlar böyle olunca da Lübnan’daki “felaket kapitalizmi” koşullarında nüfusun çoğunluğu yoksulluk içerisinde yaşarken ülkenin ana akım partileri ile burjuvazinin farklı fraksiyonları, özelleştirme süreçlerini ve bakanlıklar üzerindeki kontrollerini kendi patronaj ve yolsuzluk ilişkilerini güçlendirmek amacıyla kullanıyor.
Lübnan Ortadoğu’da servet eşitsizliğinin en yoğun olduğu ve dünya çapında nüfusa oranla milyarder sayısının en çok olduğu ülkelerden biri. 2019’da ülkede bulunan yetişkin insanların yüzde 10’u ülkedeki servetin yüzde 70.6’sına sahipti![14]
Burada durup, sözü Lübnan kökenli yazar Amin Maalouf’a bırakmakta yarar var:
“Yıllardır Lübnan’da pek çok şey kabul edilemez şekilde yönetiliyor. Yani ‘sorumlu bu’ demek gereksiz. Bu ülkeyi yeteneksizlik, yozlaşma, rüşvet ve sorumsuzluk yönetiyor…
“Dini ve mezhepsel yapının büyük bölümüne hâkim bir yolsuzluk ve rüşvet sistemi var. Lübnanlılar kendilerini vatana ve millete bağlayan en güçlü bağın vatandaşlık değil, ‘klan’lar ve tarikatlar olduğunu düşünüyor ve öyle davranıyor…
“Ülkede yurttaş bilinci eksik. İnsanlar ülkenin ve toplumun menfaatlerinden çok kendi menfaatlerini düşünüyor. Üstelik bu, çok kolay kabul de görüyor…
“Tabii bunlar yozlaşmayı tamamen açıklamıyor. Çünkü yozlaşma da pek çok ülkede maalesef var. Ama Lübnan’da yozlaşmayı büyüten özel sebepler var ve artık kontrol edilemiyor. Bu yüzden sorunlar çözülemiyor… Ülkenin bu ekonomik yapısı ve sistemi sonsuza kadar süremez. Faizler inanılmaz, rekabet yok… Ülkem maalesef çok uzun zamandır kötü yönetiliyor…
“Yozlaşmaya, rüşvete, nepotizme yani hısım akraba kayırıcılığına karşı haykırıyorlar; siyasal sistemin ve beceriksiz sorumluların değişmesini istiyorlar. Lübnan’da hâlâ, özellikle gençler arasında kendi rekabetçi yeteneklerini ülke için kullanmak isteyen çok kaliteli insanlar mevcut. Ülkeleri onlara bu imkânı vermediği için umutsuzlar…
“Bütün cemaat ve tarikatların yönetimde temsil edilmesinin sağlanması tabii ki meşru ve iyi ama bana göre demokrasi bu değil. 20’den fazla topluluk ve cemaat var ve bunların her birinin kendi tarihi, kültürü, yolu, kendi korkuları var. Hepsinin kendini Lübnan vatanına ait hissetmesini sağlamak gerekiyordu… Bütün mevkilerin cemaat liderlerine ait olduğu donmuş, kilitlenmiş bir yapıya dönüştü. Ülke, cemaat liderlerinin koalisyonuna dönüştü. Demokrasi bu değil…
“Bir yere adam alınırken artık yeteneğe ve liyakate bakılmıyor, o kişinin hangi cemaat veya tarikata bağlı olduğuna bakılıyor. Üstelik o cemaatte bile o göreve en layık ve yetenekli olan değil, cemaat şefiyle en yakın siyasi ve dini ilişkisi olan seçiliyor. Bu, demokrasinin çöküşü demek!”[15]
Ancak şimdilik; Michel de Montaigne’nin, “Zaman, en kötü günü bile bitirir,” ifadesine bel bağlanmalı!
BEYRUT LİMAN FACİASI
Beyrut’un sözcük anlamı “kuyu”yken; “Ortadoğu’nun incisi” ya da “Ortadoğu’nun Paris’i” diye anıldığı da malumdur… Lübnan’ın Edith Piaf’ı sayılan; Mardinli bir baba ile Lübnanlı bir annenin kızı olarak 1935’de doğan, asıl adı Noubad Haddad olan ve adı “turkuvaz” anlamına gelen Feyruz’un “Beyrut’a!” parçasındaki “O ateş ve duman tadında şimdi/ Şehrim söndürdü ışıklarını/ Kapattı kapılarını/ Ve gökyüzünde yalnız kaldı geceyle beraber” çığlığıyla betimlendiği de unutulmamalı…
Bunlara bir de Beyrut’u 4 Ağustos 2020’de yüreğinden vuran liman faciası eklenmeli! O müthiş patlama ülkeyi, 15 yıl süren Lübnan İç Savaşı (1975-1990); ya da eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin 2005’de uğradığı suikast[16] kadar derinden sarstı.
Büyük patlama için Fransız gazeteci Thierry Meyssan, “Saldırıyı İsrail yeni silahıyla gerçekleştirdi”;[17] İsrail’deki sağcı ‘Zehut/ Kimlik’ Partisi Başkanı Moshe Feiglin ise, “Beyrut Limanı’nda muhteşem bir havai fişek gösterisi seyrettik,”[18] demişti.
ABD, İsrail patentli her türlü provokatif ihtimali içeren liman faciası “Şu bir gerçek ki Lübnan, İngiliz casusluk romanları yazarı John Le Carré’nin kitaplarına konu olan cinsten bir çokuluslu casuslar sığınağı”[19] ifadesini doğrularken; faciadan faydalanmak üzere kolları ilk sıvayanın emperyalistlerden Fransa olması ve Macron’un soluğu Beyrut’ta alıp, “kurtarıcı” edasıyla caka satması da şaşırtıcı olmadı!
Tıpkı Edward Snowden’in, “Suçu açığa çıkarmak suç olarak kabul ediliyorsa, suçlular tarafından yönetiliyorsunuz demektir,” sözünden mülhem, tüm araştırmaların örtbas edilmesi gibi!
EKONOMİNİN ÇÖKÜŞÜ
Beyrut liman faciası, Lübnan’daki ekonomik sıkıntıları büyütürken krizi besleyip, kaosunu içinden çıkılmazca ağırlaştırdı. Bu durumda, “Lübnan’da patlayan yozlaşmış sömürücü sistem”[20] de denilebilirdi!
Dünya Bankası, Lübnan için “1800’lerden bu yana görülen en büyük ekonomik çöküş” diyorken; aslında çöküş patlamadan önceki yıllarda başlamıştı, siyasi rejimi de işlemiyordu. Patlama, siyasi liderliğin basiretsizliğini sergiledi, yalnızca ekonomi değil, ülke çökmeye başladı…
“Parti bitti”, ‘The Financial Times’ta yayımlanan analizin başlığıydı. Dış kaynak girişine bağımlılık ve Merkez Bankası’nın repo modeli, giderek artan dış borç köpüğünü patlatmıştı. Mart 2020 kapanırken Lübnan devleti borçlarını ödeyemeyerek, bağımsızlığa kavuştuğu 1943 yılından bu yana ilk kez temerrüde düşüyordu, halk da bankaları ve başarısız yönetimi protesto etmek için yine sokaklara dökülmüştü.
Patlama gerçekleştiğinde Lübnan ekonomisi önceki yıllara göre yüzde 5 daralmıştı, patlamanın ardından daralma daha da derinleşti. Bankalarda artık dolar yoktu, vatandaş parasını çekemiyordu ve temel gıda mallarında enflasyon hızla artıyordu. Ekonomi fiilen çöktü: Ekonomik büyüme eksi yüzde 20, işsizlik yüzde 40, temel gıda mallarının fiyatlarında enflasyon yüzde 400. İki yılda Lübnan Lirası, dolar karşısında yüzde 90 geriledi. Zenginler yalnızca 2020 yılında İsviçre bankalarına 2.7 milyar dolar kaçırmışlardı.
Patlamadan sonra Lübnan’ın, iç savaştan bu yana hiçbir zaman istikrar kazanamayan siyasi modeli de çöktü. Şimdi ülkeyi kimin yönettiği, hangi kararları kimin alacağı belli değil. Bu garip durumda, Lübnan’ın devlet yapısının büyük rolü vardı.[21]
Evet Ekonomi-politiği yıllardır mezhepçilik ve rantiye düzenine hapsolan Lübnan’da elitler aynı anda hem finansal hem ekonomik hem de siyasi bir krizin içindeydi artık!
Genelde finansal krizler “geliyorum” der, fakat sonuçlarının ne olacağını kimse kestiremez. Lübnan’da şu an şahit olduğumuz tam olarak bu. Gelen krizi öngörmek mümkün olduysa da ülke derin bir belirsizliğin içinde.
Lübnan’ın uzun iç savaşının 1990’da “bittiği”nden beri ülke ekonomisi ve siyaset kurumu dış borç ile ayakta tutuldu; bunun sonucunda kamu borcu sürdürülemez seviyelere ulaştı. Ülkeye gelen sıcak para bir noktada kesilecekti ve beklenen 2019’da oldu.
Bu “ani duraksama” ülkeyi üç başlı bir krizle karşı karşıya bıraktı. İlk olarak, Lübnan’ın cari dengesindeki açık, GSYH’sinin yüzde 25’ine dayandı ve ithalat pazarı en temel ihtiyaçları karşılamayacak kadar küçük. İkincisi ise borç: Lübnan’da kamu borcu GSYH’nin yüzde 150’si seviyesinde ve bütçe açığı milli gelirin yüzde 10’u kadar.
Bankacılık sektörü de kriz yaşıyor. Yurtdışından sıcak para getiren başlıca bankaların borç stokunun aşağı yukarı yarısı devlete verilmiş borçlardan oluşuyor ve devletin bunları ödeme gücü yok.
Tüm bu değişkenlerle birlikte, Lübnan belirsizliğin içine gömülmüş bulunuyor. Kredi ve ihracat yokluğu çeken şirketler işten çıkarmalara başladı. Daralma, Lübnan’a büyük buhranı getirmiş vaziyette.
Lübnan’ın “rantiye” ekonomi-politiği için başlıca gelir kaynağı petrol değil, ülkeye paralarını yüksek faiz ve sabit kur için getiren gurbetçi Lübnanlılar. “Hollanda hastalığını” her yerde görmek mümkün. Gelir adaletsizliği artıyor ve 2000-2015 kesitinde yüzde 50 değer kazanan yabancı paralar ticari sektörleri zora sokuyor. İhraç edecek mal ve hizmetlerin yokluğunda Lübnan eğitimli insanlar için tam bir ümitsizlik kaynağı hâline geldi.
Fakat en önemlisi de şu ki, ülkeyi yöneten mezhepçi elitler üretimden ziyade hamilik düzeni vasıtasıyla zengin oldular. Hem kamu kaynaklarını, hem özel sektörün parasını kendileri ve dostları için harcadılar. Bu düzen sayesinde Lübnan karmaşık bir coğrafyada istikrarlı kalmayı başardı fakat Lübnanlıların temel ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz kaldı. Ülkede elektrik altyapısı dahi tutarsız ve güvensiz. Makroekonomik tabloda ise tamamen görmezden gelinen derin sorunlar var.[22]
Öyle ki ekonomik ve sosyal sorunlara işaret eden Lübnan Başbakanı Hassan Diyab, “Ülke çöküşün ardından patlamanın eşiğine geldi,”[23] derken; Lübnan lirasının dolar karşısında altı kat değer yitirdiği (1’e 1.500’den 1’e 9.000’e) coğrafyada yıllık enflasyon yiyecek ve içecek fiyatlarında yüzde 400’ü, giyecek fiyatlarında yüzde 500’ü aştı.
Mülteci ve sığınmacılar dahil nüfusu yedi milyonu bulan Lübnan’da yaklaşık iki milyon kişi yoksulluk, bir milyon kişi açlık sınırının altında bir gelire sahip. Tahmini işsizlik ise yüzde 35 seviyelerinde. Eczanelerin tedarik edemediği pek çok ilaç karaborsaya düşmüş durumda.[24]
Beyrut’ta yaşayan gazeteci Nalan Yazgan, “Elektrik, benzin, ilaç kıtlığından daha çok umutların artık tükenmesi en büyük sorun” diyor ve devam ediyor: 20 ayda gıda enflasyonu yüzde 400 artarken, Lübnan lirası yüzde 90 değer kaybetti. Dünya Bankası’nın verilerine göre, 2020’de enflasyon ortalama yüzde 84 idi. Kişi başına düşen milli gelir 2018’den 2020’ye yaklaşık yüzde 40 düştü ve düşmeye de devam edeceğine kesin gözüyle bakılıyordu.[25]
“Nasıl” mı?
Mevcut ekonomik çöküşten önce bile şehirdeki yoksulluk oranı neredeyse yüzde 60’tı. Bu rakamın şimdi çok daha yüksek olması muhtemeldi!
Lübnan, 2019’dan beri ekonomik kriz yaşıyorken; hiperenflasyon Lübnan lirasının değerinin yaklaşık yüzde 90’ını kaybetmesine neden oldu. Ücretler, emekli maaşları ve tasarruflar buharlaşırken milyonlar yoksulluğa itildi.
Beyrut’taki Amerikan Üniversitesindeki Lübnan Krizi Gözlemevi, beş kişilik bir ailenin bir aylık gıda maliyetinin artık ulusal aylık asgari ücretin yaklaşık beş katı değerinde olduğunu bildirdi.
17 yaşındaki Mohammad al-Qazi, “Bu cehennem, kardeşim” diyor: “Biz burada cehennemde yaşıyoruz.”[26]
Evet coronavirüs önlemleri ve enflasyon yaklaşık 6.8 milyon nüfustan, iki milyon Lübnanlıyı daha yoksulluk sınırının altına itti. Bu yoksullaşma ile birlikte toplam nüfusun yüzde 75’i yardıma muhtaç hâle geldi.[27]
Böylelikle de Lübnan’da hak arayış eylemleri büyüdü;[28] yaşanan ekonomik krizle yaygınlaştı.
SATRANÇ MASASI
Tom Fowdy’nin, “Lübnan krizde: Beyrut’ta yeni bir kanlı iç savaş endişesini körükleyen kriz, Hizbullah veya İran’ın hatasından çok ülkenin zayıf ve bölünmüş olmasını isteyen Batılı güçlerin ve İsrail’in hatası,”[29] biçiminde resmettiği coğrafya istikrarsızlığın, faili “meçhul” suikastların ve dolaylı/ dolaysız müdahalelerin ardından yeniden çatışma sathı mailine girdi…
Mesela… Robert Fisk, Hariri’nin jetinin Riyad’da Suudi polisler tarafından karşılandığını, kendisinin ve korumalarının telefonlarına el konduğunu, ertesi gün okuduğu istifa metninin de başkası tarafından kaleme alındığını yazdı…[30]
Mesela… Lübnan’da parlamento seçimlerinden tam 9 ay sonra nihayet hükümet kuruldu; ancak huzurlu günler hâlâ çok uzak görünüyor… 2006’dan bu yana hem bölgedeki Suud-İran çekişmesi hem de ABD-İsrail cephesinin Hizbullah’ın izolasyonu amacıyla yaptığı hamleler Lübnan’ı doğrudan etkiliyor… Lübnan’ı bir kez daha huzursuz günler bekliyordu…[31]
Mesela… Rusya’nın Lübnan kıyılarına yönelmesi yeni bir kriz kapısı aralıyor…[32]
Mesela… Lübnan’da Hizbullah etkisini azaltmak için[33] düğmeye basan Suudi Arabistan, Lübnan’a 3 milyar dolarlık mali yardımda bulundu; Lübnan Fransa’dan silah alacak…[34]
Mesela… Lübnan Enformasyon Bakanı George Kardahi’nin Yemen’le ilgili olarak Riyad yönetimini eleştiren açıklamaları, krize neden oldu…[35]
Mesela… Lübnan halkı ülkeyi yöneten siyasi seçkinlerden uzun zaman önce umutlarını yitirdiler. Ülkenin kaotik çöküşü hızla ivme kazanıyor. Akkar’ın Tiel semtinden Mecid Hammoud, tepkisini şöyle dile getiriyor: “Burada büyük bir mafyamız var. Başbakandan sağlık bakanına, enerji bakanına kadar. Bizden her şeyi istiyorlar ancak bize hiçbir şey vermiyorlar. İlaç yok, benzin yok, para yok, ekmek fırınlarını çalıştıracak gaz bile yok”…[36]
Mesela… Lokman Selim, Lübnan’da öldürüldü. Sorbonne mezunu Selim, önemli bir aktivist ve entelektüeldi. 1990’da bir yayınevi kurarak tartışmalı pek çok kitabı yayımlama cesareti göstermişti… Selim suikastı, ilk aşamada Lübnanlıları karanlık 2005’e geri götürdü. Suriye’nin otuz yıllık işgale son vererek Lübnan’dan çekildiği 2005’te aralarında eski Başbakan Refik Hariri’nin de olduğu pek çok siyasetçi, gazeteci ve aktivist suikasta uğramış, ülke iç savaşın bitiminden o yıla kadarki en ciddi kriz ile yüz yüze gelmişti…[37]
Örnekler çoğaltılabilir! Ancak bunlar ve benzerleri üst üste yığılıp, kesişince: Saflaşma da, çatışma da kaçınılmaz oluyordu:
Mesela… Beyrut’ta “çöp krizi”yle başlayan hükümet karşıtı eylemler giderek büyürken polisin saldırganlığı daha da arttı. ‘Uluslararası Af Örgütü’nün verdiği rakamlara göre eylemlerde 300’den fazla kişi yaralandı, 59’u hastaneye kaldırıldı.[38]
Mesela… 14 Ekim 2021, karşıt taraflar arasında uzun zamandır süregelen gerginliğin katliama ve silahlı çatışmaya dönüştüğü tarih diye kayda geçti.
Beyrut Limanı silolarındaki patlama (Ağustos 2020) hakkında soruşturma yapmakla görevlendirilen Başsavcı Tarık Bitar’ı, “Adli bir olaya siyasi nitelik kazandırmak suretiyle Şiî Hizbullah ve Emel örgütlerini suçlamaya yönelik bir niyetle hareket etmekle…” itham eden örgütlerin taraftarları sokağa çıktılar.
Protestocuları caydırıp susturmak maksadıyla El Tayyune Caddesi’nde pusu kuran Hıristiyanların ana partisi sayılan Lübnan Kuvvetleri milisleri, göstericilere ateş açtı. Sonuç: 7 ölü, 32 yaralı.
Bunun üzerine Hizbullah ve Emel milisleri, El Şeyyah ile Ayn’ul Rummane semtlerini istila edercesine hem pusu atanlara karşılık verdiler hem de Hıristiyanların bulundukları mahalle ve semtlere yönelerek rasgele ateş açtılar.
Çıkan olaylar ABD, Fransa ve Rusya gibi büyük devletlerle Arap yetkililerin Lübnan’ın başkentindeki gelişmelere dikkat kesilmelerine yol açtı…
Lübnanlı kadın sanatçı ve yazar Clodia Marşeliyan, ülkenin içinde bulunduğu umutsuz durumu şöyle dile getiriyordu: “Hayatınız aniden kâbusa dönüştüğünde, huzur içinde yaşadığınız ülkenin kendisi bizzat kâbus olup gündüz gece yakanızı bırakmayan musibet hâline geldiğinde, hayatın en güzel yanları elinizden alınıp sadece güdüsel temel ihtiyaçlarınızı (yeme, içme, nefes alma, banyo yapma gibi) karşılayan bir varlık/canlı hâline geldiğinizde, ister istemez yaşama dair fikir ve davranışlarınızı yeniden gözden geçirmek zorunda kalıyorsunuz.
Çok daha önemlisi iki ihtimal arasında zorunlu bir tercih yapmaya çalışıyorsunuz: Ülkeden göçmek veya kalmak! Yaşamak veya ölmek! Hırsızlık yapmak veya âdem baba misali yaşamak! Umutsuzluğa kapılmak yahut düşlemek! Teslim olmak ya da yaralı gönlünle menzili tamamlamak!”
Filistin direnişinin efsanevi lideri Yaser Arafat, kendine yakışır bir ifadeyle tanımlamıştı Lübnan’ı: “Hazzuke A’sırun ya Lıbnan!/ Bahtın karadır ey Lübnan!”
Bu patırtı ve karşılıklı meydan okumalar, kamuoyunda şu soruyu akla getirdi: Acaba Lübnan, 1975-1990 yılları arasındaki iç savaş günlerine mi dönüyor?
Hatırlatma babından yazalım: O iç savaş sürecinin feci sonuçları oldu: 150 bin ölü. 300 bin yaralı. 1 milyon göç. 100 milyar dolarlık zarar![39]
Özetin özeti: Uluslararası güçlerin ülkede iç savaşın körüklenmek istendiği yönündeki iddiaları Lübnan Komünist Partisi’nin (LCP) de desteklediği[40] güzergâhta soru(n)ları yerli yerinde durduğu “Küçük Ortadoğu” Lübnan, bir satranç masasına dönüş(türül)müştür!
Yaşananlar, cehennemle bir randevunun daha habercisi gibidir! Çünkü soru(n) Lübnan ile sınırlı değil, dünya çapında siyasi çekişmelerin odağı Ortadoğu ile bağlantılıdır.
Tartışmaya açılan Ortadoğu’nun geleceğidir; “Lübnan’daki sorunlar da mezhep temelli değil, siyasi”dir.[41]
Bir şey daha: “Lübnan’da bir Sünnî-Şiî çatışması değil, direnişçi-işbirlikçi çatışması yaşanıyor,”[42] diyen Abdulbari Atwan çok önemli bir gerçeği hepimizin bilgisine sunmaktadır…
Ve Albert Camus’nün, “Çağdaş siyasi toplum, insanları mutsuzluğa düşürme makinesidir… Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın,” uyarısı da Lübnan’ın hâli pür melâlinin resmedilmesidir sanki…
NİHAYET
Buraya kadar değindiklerimizin bir diğer boyutu da Carmen Geha’nın, “Sistem değişikliği zaman ve sabır gerektiriyor. Ekim 2019’da ortaya çıkan bu enerji kalıcı olacak ve onu farklı biçimlerde görmeye devam edeceğiz,”[43] sözleriyle formüle ettiği toplumsal dinamiktir.
Mesela… 23 Kasım “Bağımsızlık Günü” sokaklara “thawra-devrim” özlemiyle çıkan halk tarafından coşkuyla kutlanmıştı. Yaklaşık bir yıl kadar önce, Lübnan’da kimsenin hayal bile edemeyeceği şekilde her mezhepten, her yaştan, her meslekten kadınlar ve erkekler harekete geçti.[44]
Mesela… Lübnan, isyanın ikinci dalgasına sahne oluyor.[45]
Mesela… Para biriminin ağır değer kaybının ardından meydanlara çıkan eylemciler Merkez Bankası’na girmeye çalıştı.[46]
Mesela… “Lübnan’da halk hesap soruyor,”[47] türünden örnekler, elbette çoğalacak; ‘Öfke Günü’nü örgütleyenlerden Lübnan İlerici Sosyalist Partisi üyesi, Khodr Ghadban, “Yeni bir ülke istiyoruz… Vatandaşlarını koruyan, vatandaşları arasında ayrımcılık yapmayan, ekonomide yolsuzluk tartışmalarının olmadığı yeni bir sisteme ihtiyacımız var… Sokaktaki mücadele devam edecek,”[48] biçiminde ifade ettiği türden…
Hem de William Shakespeare’in, “Ama krallar ve en güçlü hükümdarlar ölmeli, o zaman insan sefaleti son bulur”;[49] Paulo Coelho’nun, “Yaşamdaki basit şeyler en sıra dışı olanlardır; sadece bilge kişiler onları anlayabilir”; Albert Camus’nün, “Özgürlük gelecek umudu değildir. O, şu ‘an’adır,” uyarılarının bilinçli sorumluluğunda…
13 Kasım 2021 18:23:56, İstanbul.
N O T L A R
[*] Kaldıraç, No: 245, Aralık 2021…
[1] Albert Camus.
[2] Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Küçük Ortadoğu: Lübnan”, Sosyalist Demokrasi, Yıl:4, No:66, Haziran 2008.
[3] Ceyda Karan, “Minyatür Ortadoğu’da Kıyamete Doğru…”, Taraf, 24 Kasım 2013, s.13.
[4] Fehim Taştekin, “Bence Lübnan!”… https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/11/22/bence-lubnan
[5] “Hizbullah İsrail Yapımı Bir İç Savaş Tehlikesiyle Karşı Karşıya”, 8 Ekim 2021… http://intizar.web.tr/analiz/haber/10204/hizbullah-israil-yapimi-bir-ic-savas-tehlikesiyle-karsi-karsiya
[6] Sam Mens, “Züccaciye Dükkânında Fille Birlikte Yaşamak”, 18 Ekim 2021… https://turkish.aawsat.com/home/article/3252566/sam-mensa/z%C3%BCccaciye-d%C3%BCkk%C3%A2n%C4%B1nda-fille-birlikte-ya%C5%9Famak
[7] Ümit Fırat Açıkgöz, “Lübnan’ın Ateşle İmtihanı Sürüyor”, Birgün, 16 Şubat 2021, s.5.
[8] “Beyrut’ta Siyasi Kaos”, Cumhuriyet, 27 Eylül 2020, s.6.
[9] Barış Doster, “Lübnan’ın Geleceği, Akdeniz ve Ortadoğu”, Cumhuriyet, 12 Ağustos 2020, s.12.
[10] “Siyasî Gerilim, Lübnan’ın Yaralarını Derinleştiriyor”, Zaman, 25 Ocak 2011, s.18.
[11] Faysal Itani, “Patlamaya Hazır Bomba: Neden Beyrut Limanı?”, Birgün, 10 Ağustos 2020, s.5.
[12] Nalan Yazgan, “Mum Işığında Beyrut”, Cumhuriyet, 8 Ağustos 2021, s.7.
[13] Ümit Fırat Açıkgöz, “Lübnan Çökerken…”, Birgün, 27 Temmuz 2021, s.5.
[14] Joseph Daher, “Lübnan İçin Ufukta Felaket Kapitalizmi Gözüküyor”, Birgün, 3 Eylül 2020, s.5.
[15] Amin Maalouf, aktaran: Zeynep Oral, “Amin Maalouf’u Dinlerken…”, Cumhuriyet, 20 Ağustos 2020, s.13.
[16] Robert Fisk, “Hariri’nin Hayaleti Lübnan’ın Peşini Bırakmıyor”, The Independent, 14 Ocak 2011; “Hariri Suikastı Hizbullah’ın İşi”, Cumhuriyet, 25 Mayıs 2009, s.11; Fehmi Hüveydi, “Hariri Düğümü Çözülemiyor”, Şark, 12 Ağustos 2010; Saad Muhyu, “Lübnan Yine Satranç Tahtası”, Haliç, 26 Mayıs 2009; “Hariri Suikastında Bu Kez Hizbullah’a İtham”, Radikal, 25 Mayıs 2009, s.11.
[17] Zeynep Oral, “Beyrut Acısı”, Cumhuriyet, 13 Ağustos 2020, s.13.
[18] “Hesap Zamanı: Sorumlular Aranıyor”, Yeni Yaşam, 7 Ağustos 2020, s.7.
[19] Pepe Escobar, “Beyrut Patlamasından Kim Kârlı Çıkacak?”, Cumhuriyet, 15 Ağustos 2020, s.2.
[20] “Lübnan’da Patlayan Yozlaşmış Sömürücü Sistem”, Devrimci Duruş, No:90, Eylül 2020, s.17.
[21] Ergin Yıldızoğlu, “Bir Ülke Nasıl Çöktü?”, Cumhuriyet, 9 Ağustos 2021, s.12.
[22] Ishac Diwan, “Lübnan’da Kusursuz Fırtına”, Birgün, 13 Ocak 2020, s.5.
[23] “Diyab: Lübnan Patlamanın Eşiğine Geldi”, Evrensel, 8 Mart 2021, s.10.
[24] Ümit Fırat Açıkgöz, “Lübnan’ın Ateşle İmtihanı Sürüyor”, Birgün, 16 Şubat 2021, s.5.
[25] Nalan Yazgan, “Lübnan’da Umut Kıtlığı Yaşanıyor”, Birgün, 4 Ağustos 2021, s.5.
[26] Barnaby Papadopulos, “Ekmek Yok, İş De: Lübnan’ın Trablus’u Büyüyen Açlık Kriziyle Karşı Karşıya”, Evrensel, 4 Ekim 2021, s.9.
[27] Tekin Göçer, “Lübnan’da Halk Sokakları Terk Etmiyor”, 2 Mayıs 2020… http://direnisteyiz27.org/tekin-gocer-yazdi-lubnanda-halk-sokaklari-terk-etmiyor/
[28] Lübnan Parlamentosu, cinsel tacizi suç sayan yeni yasayı onayladı. Buna göre cinsel taciz faillerine 4 yıla kadar hapis ve asgari ücretin 50 katına kadar para cezası verilebilecek. Bunu olumlu ama yetersiz olarak gören kadın örgütleri cinsiyet eşitliği için daha uzun yolları olduğunu söyledi. (“Lübnanlı Kadınlar Bir Mevzi Daha Kazandı”, Birgün, 23 Aralık 2020, s.4.)
[29] Tom Fowdy, “Batı’nın Oyun Alanı Lübnan’da Maceracılığın Sonu”, Birgün, 17 Ekim 2021, s.4.
[30] “Hariri’nin Cep Telefonu Alınıp İstifa Ettirilmiş!”… https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2017/11/10/haririnin-cep-telefonu-alinip-istifa-ettirilmis/
[31] Hediye Levent, “Lübnan’ı Huzursuz Günler Bekliyor”, Evrensel, 7 Şubat 2019, s.9.
[32] “Lübnan ile ‘Akdeniz’ Krizi”, Yeni Yaşam, 3 Nisan 2021, s.5.
[33] Lübnan’daki ‘Essefir Gazetesi’ Yayın Yönetmeni Sateh Nureddin’e göre, “Hizbullah’ın nihai hedefi ülkenin kontrolünü ele geçirmek”. (Celil Sağır, “Hizbullahın Hedefi, Ülkenin Kontrolünü Ele Geçirmek”, Zaman, 25 Ocak 2011, s.18.) Ancak Şiî Hizbullah örgütünün lideri Hasan Nasrallah, iktidara geçmeyi amaçlamadıklarını ve siyasi rakiplerine karşı silah kullanmayacaklarını açıkladı. “Lübnan halkına kendi görüşümüzü dayatmak istemiyoruz, çünkü Lübnan birçok dini ve etnik grubu barındıran özel bir ülke ve sadece herkesin katılımıyla yaşayabilir,” diyor. (“Hizbullah İktidar İstemiyor”, Cumhuriyet, 28 Mayıs 2008, s.11.)
[34] “Para Suudilerden Silah Fransa’dan”, Hürriyet, 31 Aralık 2013, s.16.
[35] “Lübnan-Körfez Diplomatik Krizde”, Cumhuriyet, 31 Ekim 2021, s.7.
[36] Oliver Marsden, “Akkar Patlaması ve Akaryakıt Kıtlığı”, Birgün, 17 Ağustos 2021, s.5.
[37] Ümit Fırat Açıkgöz, “Lübnan’ın Ateşle İmtihanı Sürüyor”, Birgün, 16 Şubat 2021, s.5.
[38] “Lübnan’da Halktan Hükümete Son Çağrı: Hükümete 3 Gün Süre!”, Evrensel, 31 Ağustos 2015, s.11.
[39] Faik Bulut, “Lübnan: Kendini, Geleceğini ve Huzuru Arayan ‘Yitik Ülke’…”, 1 Kasım 2021… https://www.solmedya.com/2021/11/01/lubnan-kendini-gelecegini-ve-huzuru-arayan-yitik-ulke/
[40] “İç Savaş Uyarısı”, Birgün, 17 Ekim 2021, s.4.
[41] Muhammed Hüseyin Fadlallah, “Direniş ABD’nin Başına Bela”, Vasat, 16 Mayıs 2008.
[42] Abdulbari Atwan, “Hizbullah’ı Kışkırtmak Planın Parçası”, Kudsülarabi, 10-11 Mayıs 2008.
[43] Carmen Geha, “Devrim Kazanıyor”, Birgün, 3 Şubat 2020, s.5.
[44] Nalan Yazgan, “Lübnan 2019’da Geniş Çaplı Hükümet Karşıtı Protestolara Sahne Oldu”, Cumhuriyet, 15 Ocak 2021, s.7.
[45] Nalan Yazgan, “Lübnan’da Ekonomik Gerekçeli Eylemlerin İkinci Dalgası Çetin Başladı”, Cumhuriyet, 4 Mayıs 2020, s.7.
[46] “Lübnan’da Kur İsyanı”, Cumhuriyet, 13 Haziran 2020, s.7.
[47] Lübnan’da Halk Hesap Soruyor”, Birgün, 10 Ağustos 2020, s.4.
[48] Özde Çelikbilek, “Khodr Ghadban: Yeni Bir Ülke İstiyoruz”, Birgün, 16 Ağustos 2020, s.11.
[49] William Shakespeare, VI. Henry, çev: Hamit Çalışkan, İş Bankası Kültür Yay., 2010.