Hızlıca mutfağa doğru gitmiş, arka kapıdan önce bahçeye sonra da sokağa çıkmıştı. Yangal yürüyüşü sebebine insanlarla göz göze gelmekten utanır, onların bakışlarından kaçınırdı. Tıpkı pesten tize geçer gibi, süratli adımlarıyla arka sokakları dönemeçli sokaklara katarak Şenol’a sokuldu.
Her gün karşı balkondaki kadınla göz göze gelmek için kaldırımdaki masalara oturup lahmacun yerdi.
Şenol sorunca; göz göze gelip konuşamadığı kadına inat geçen gece yalnız başına sarhoş olup kendi kendisini bacağından bıçakladığını anlattı.
Şenol ona güçlü görünmek istiyordu. Anlattıklarını bozulmuş bir empatiyle dinledi. Sanki kendisi daha bir sosyopat hissi vermek istiyordu. İçinde vardı da ama ortalığa sermekten korkardı. Oysa o Şenol’un safça biri olduğunu biliyordu.
Şenol elindeki torbayı ona uzattı. Kalacak yeri bile olmadığı için kıyafetlerini evde yıkatmıştı.
Kesinleşmiş cezası vardı. Aranıyordu. Polis’in geçen gün ona ortalarda çok gezme seni arıyoruz diye tüyo verdiğini söylüyordu. Halbuki kıyafetlerini yıkatmak için Şenol’a uydurduğu bir yalandı.
Kışın çok soğuk olur, kışı geçirmek için cezaevine girmeyi düşünüyorum dedi.
Biraz param olsa bu hafta iyi olur deyince Şenol benim telefonu satalım dedi. Telefonu sattılar. Şenol’da da beş kuruş yoktu. Sigarayı köşedeki büfeden üçer dal satın alıyordu.
Bir şekilde yine de telefonunu satıp parayı vererek tezgaha gelmişti.
Şenol’a bir adam var, korunmak istiyor, silahımı alıp, güzel giyinip yanına gidiyorum, onu yolacağım diye anlatıyordu.
Şenol bu plandan rahatsız oldu ama, ne onunla ilişkisini bitirebiliyordu ne de onu kötülemeyi tercih edebilirdi. Büyükçe sosyopat bir egoya sahipti.
İki gün sonra tekrardan buluşmak için sözleştiler. Fakat Şenol bir daha onunla buluşmaya gitmedi. Arada onu kahvenin önünden geçerken görüyor, ne Şenol ona ne de o Şenol’a sesleniyordu.
Aralarında anlaşılmayan bir anlaşma yaratmışlardı.
Yolda gelirken tansiyonu düşmüş gibi hissetti . Kendinde bir değişim olduğunu fark ediyor fakat adını koyamıyordu. Tansiyon çok bildiği, anladığı bir his değildi. Şenol o gün yere baktı. Sanki yıllardır yaşadığı mahallesindeki ilk günü gibi hissetmişti. Kırk yıllık dostlarına coşkuyla merhaba dese ve onu tanımasalar dahi şaşırmazdı. Kendisine o kadar yabancılaşmış gibi hissetmişti.