AKEL’in Avrupa Parlamentosu’ndaki iki sandalyesinden biri, artık bir Kıbrıslı Türk’ün.
Bence bu, geride bıraktığımız seçimin, en büyük derslerinden biridir.
AKEL, kazanma ihtimali çok yüksek olan Kızılyürek’i aday göstererek, parlamentodaki varlığını, etnik köken temelinde ikiye bölmüş ve Kıbrıs sorunu ‘terminolojisiyle’ ifade edecek olursak, güç ve yetkiyi, eşit ve etkin bir şekilde bir Kıbrıslı Türk ile paylaşmanın önünü açmıştır.
Kim ne derse desin, isteyen istediği komplo teorisini üretsin bu, adanın ‘barışık’ bir gelecek umudu adına, son derece önemli bir adım ve başarıdır.
Bunun en güzel kanıtlarından biri de, tüm milliyetçi ‘faraziyelerin’ aksine, Kıbrıslı Rumlar’ın Niyazi Kızılyürek’e yoğun bir biçimde oy vermesidir.
Bunun da en önemli sebeplerinden biri, hiç şüphe yok ki Kızılyürek’in ve ekibinin, ayrıştırıcı ve ötekileştirici değil, ısrarla ve inatla birleştirici, bütünleştirici ve ortaklaştıran bir dil kullanmasıdır.
Bakın, nasıl bitiriyordu Sevgili Niyazi Kızılyürek, dün Yenidüzen’de yayınlanan köşe yazısını:
“Hayat beni iki toplumlu, iki dilli ve tek bölgeli kıldı. Kıbrıs’ın bütününün insanıyım. ‘Biz’ dediğimde Mehmet ile Yannis, Ayşe ile Maria aynı anda aklıma düşer. Onların hassasiyetleri, özgüllükleri, kültürleri ve çıkarları bende ortaktır, kıymetlidir. Ben geçmişin çatışmalarından doğdum. Onların barış yollarından geçerek çoğalması ve ortak yurtlarında barış içinde bir arada yaşaması, en büyük tutkumdur…”
İki toplum, 15 yıl sonra ilk defa kendilerini bu kadar yakın hissetmiş ve belki de makus ‘tarihleri’ boyunca ilk kez, aynı hedef odaklı bir ortak çaba sarf etmiştir.
***
Kıbrıslı Türkler’in Avrupa Parlamentosu seçimine katılımının, pek çoğumuzca hedeflenen rakama ulaşmasa da, bir önceki seçime oranla iki katın üzerine çıkması, Kıbrıslı Rumlar’ın, Kıbrıslı Türkler’le ilgili siyasetinin bundan sonraki seyri açısından önemli bir yol haritası olacak.
5 bin 600 oy (ki bayağı bir rakamın da sandıklara gitmiş olmasına rağmen seçmen kayıtlarında yaşanan birtakım sorunlar nedeniyle oy kullanamadığı ifade ediliyor) toplam içerisinde çok büyük bir paya sahip olmasa da, başta AKEL olmak üzere tüm Kıbrıslı Rum siyasi partilerin artık, Kıbrıslı Türkler ile kuracağı ilişkileri yeniden gözden geçirip, yeniden tesis etmesi bakımından, yeterli ve önemli bir başlangıçtır.
Özellikle AKEL, 2004 Annan Planı referandumunda kullandığı ‘Hayır’ oyunun Kıbrıslı Türkler’de yarattığı hayal kırıklığını ve güven sorununu tamir etmek için kendine güzel bir fırsat yaratmıştır.
Kızılyürek’i aday yapmakla kalmayıp, seçilebilmesi için de sonuna kadar destek veren AKEL’in bu duruşu, şüphe yok ki Kızılyürek’in adaylığını ‘Kıbrıslı Türkler’in oyunu almaya çalışan stratejik bir adım’ olarak değerlendirenlerin kuşkularının bir nebze de olsa dağılmasına katkı yapmıştır.
Ancak iki toplumun yakınlaşması için en güçlü zeminin, ikisi arasında güven oluşturmaktan geçtiği gerçeğinden hareketle, bundan sonrası da en az öncesindeki kadar önemlidir.
Hem Kıbrıslı Türkler hem de Kıbrıslı Rumlar dün kullandıkları oylarla, siyasetçilere çok önemli bir mesaj vermis, onların önüne son derece ari bir harita koyarak, nasıl bir yol izlemelerinin beklendiğini açıklıkla dile getirmiştir.
Üstelik bütün bu olanlardan ders çıkarması gereken sadece Kıbrıslı Rum siyasetçiler değil, aynı zamanda kuzeydekilerdir de.
Kızılyürek’in adaylığının ilanından itibaren ‘temsiliyet’ meselesi üzerinden sağ siyaset anlayışının zeminine hapsolan Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Toplumcu Demokrasi Partisi de AKEL’in açtığı bu yoldan yürüyebilmeyi becerdiği oranda, ülkedeki barış yanlısı tüm ilerici kesimin desteğini kazanacaktır.
24 Ocak 2019 tarihli, ‘CTP ve TDP’nin Niyazi Kızılyürek sınavı’ başlıklı yazımda Kızılyürek’in adaylığının; ‘deniz dalgalandıkça su yüzüne çıkıp, sonra dinginlikle beraber, gerisin geri derinlere saklanan Kıbrıs’taki gerçek statükonun yeni turnusol kağıdı olacağına’ dikkat çekmiştim, öyle de oldu.
CTP ve TDP yönetimleri bu konuda daha ilerici bir tavır içine girebilseydi, kuşku yok ki sandığa giden Kıbrıslı Türk sayısı da çok daha fazla olabilecekti.
Fakat başta CTP olmak üzere bu partilerin tabanlarının kayda değer bir bölümü, parti liderlerinin ve önde gelenlerinin olumsuz yönlendirmelerinin aksine, dün sandığa giderek oylarını kullandılar; parti yönetimlerine son derece önemli bir mesaj verdiler.
Umarım tüm ‘federasyoncu’ güçler artık, adanın iki yarısının birlikte hareket edebilme kapasitesini daha da güçlendirme potansiyeli bu denli yüksek konularda, bu denli statükocu yaklaşımlar sergilemeyi bir kenara bırakabilirler. Burada da görev bir kez daha ve bu kez daha güçlü bir biçimde, bu partilerin tabanlarındadır.
Bu arada bir son söz de, ‘federasyon artık gerçekçi bir alternatif olarak masada değildir’ diyenlere…
Niyazi Kızılyürek gibi tepeden tırnağa bir federalistin, toplam 72 adaylı bir seçimi en ön sırada tamamlayanlardan biri olması, evet, federasyonun hâlâ daha, gerçekçi bir çözüm alternatifi olarak önümüzde durduğunun, en güzel kanıtıdır.