Bu yazı ilk kez 4 Nisan tarihinde Afrika Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
İki haftadan beri konu olarak sadece koronavirüs salgınını işledim. Bugün farklı bir konuda yazmak istiyordum, ama bu virüs konusu ve derinleştirdiği ekonomik krizle siyasi sorunlar o kadar sıcak bir gündem oluşturuyor ki, elim mahkum, yine bu konu üzerinde duracağım.
Aslında bir çoğumuzun sandığı gibi, koronavirüs kapitalist sistemi ekonomik krize sokmuş değildir. Tam tersine, bu virüsün yol açtığı salgının kontrol edilememesi kapitalist sistemin derin bir ekonomik kriz içinde olmasındandır. Salgın hastalık sadece bu krizi daha da derinleştirmiştir..
Derinleşen kriz, burjuvazinin sınıf olarak, kapitalizmin de sistem olarak varlığını tehdit edecek boyutlara ulaşabilme potansiyeli taşır. Böylesi durumlarda, burjuvazinin tipik sığınağı milliyetçiliktir. Tıpkı savaş dönemlerinde olduğu gibi, salgını ‘birlikte yenmemiz için, milli birlik ve beraberlik’ çağrılarına başlar.
Ama burjuvazinin “milli birlik”ten anladığı tek şey “kendi kıçını kurtarmak”, mümkünse karlarını korumak ve hatta artırabilmektir. Yani, kapitalizmin ve burjuvazinin varlığını koruması öncelikli hedeftir. Üstelik, salgın vesile edilerek, sermaye sınıfına yeni kaynaklar da aktarıldığına tanık olmaktayız. İşçilerle yoksullar da Allah’a havale edilirler!
Böylesi kriz zamanlarında toplumlar başlarındaki yönetime güvenebilmek ister. Ancak, ABD’de Donald Trump, Britanya’da Boris Johnson, Türkiye’de Recep Tayyip ve bizde de Tatar yönetimlerinin aldıkları kararların yanlışlığını herkes görüyor..
Böylesi dünya çapında bir salgın karşısında bile, sermaye üretimi durdurup işçileri eve yollayarak korumayı düşünmüyor. Çünkü, kapitalist-emperyalist ekonomi için belirleyici olan maksimum kârdır! Çünkü, işçilerin sırtından kar etmeden kapitalizm ayakta kalamaz!
Diğer yandan, bizimki gibi ülkelerde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesine rağmen, insanların ihtiyaçları merkezi bir şekilde halledilemiyor. Dolayısıyla da herkesin çoğu ihtiyaçlarını kişisel olarak halletmek zorunda kalmalarından dolayı sosyal temas istenilen düzeyde engellenemiyor.
Bu nedenden dolayı salgından ve ekonomik krizden çıkış yolunu kapitalist-emperyalist sistemin dışında aramalıyız!
Bunu söylerken sisteme alternatif yaratana kadar oturup bekleyelim demiyorum. Sistem içinde de acil olarak alınması gereken önlemler vardır. Ama bilmeliyiz ki, bu önlemler yalnızca günü kurtarır. Uzun vadede bizi tekrar kapitalizm denen bataklığın içinde boğulmaya mahkum eder. Acil tedbirler salgını durdurmaya ve yoksul halkın sağlığını korumaya yönelik olmalıdır.
Bu tedbirler neler olabilir?
Her şeyden önce, işten çıkarmalar yasaklanmalıdır.. Zorunlu mal ve hizmet üretimi dışında tüm işler durdurulmalıdır. Bu, çalışanlar ve ailelerinin sağlığının korunması için elzem olan bir önlemdir. Çalışamaz durumdaki işçilerin maaşları bir tamam ödenmelidir. Bu amaçla ayrılabilecek kaynaklar vardır; AKSA devletleştirilmelidir. Turkcell ve Telsim devletleştirilmelidir. Tüm örtülü ödenekler kriz fonuna aktarılmalıdır. KKTC Merkez Bankası rezervleri, Faiz İstikrar Fonu, Koop Mevduat Sigorta Fonu, Turizm Fonu, Spor Fonu, tüm teşvikler, sübvansiyeler, tüm sermayedarlara sağlanan vergi muafiyetleri ve örtülü ödenekler bu amaç için kullanılmalıdır. Zenginler için servet vergisi konulmalıdır.
Böylesi bir ‘birlik- beraberlik‘ döneminde bile burjuvazi bu önlemlere razı gelmiyorsa, bunun en önemli nedeni işçi sınıfı hareketinin zayıf olmasıdır. O zaman, bu hareketi güçlendirmeliyiz.
Koronavirüs salgınından kaynaklanan ekonomik yıkımın faturası emekçilere, dar gelirli memurlara ve esnafa yüklenmek isteniyor. Buna karşı mücadele etmek, halkımızın yaşam standartlarını korumak, ve krizden çıkmak için, kapitalist-emperyalist sistem dışında yeni bir yol göstermek için siyasi iradeye sahip bir önderlik şarttır.
Bu önderlik işgalciye mahkum olmayan, devrimci bir siyasi partinin, emekçilerin sınıf örgütleriyle, sendikalarla ülkemizde çözüm ve barış için elini taşın altına koymaktan çekinmeyen demokratik kitle örgütleriyle mümkündür. Emek ve barış düşmanı, basiretsiz Tatar hükümetini istifaya zorlayacak eylemler düzenleyerek işe başlamalıyız. Böylelikle, hem emekçilerin salgından korunması için etkin önlemler alınmasını sağlayabiliriz, hem de onların ekmeğine, aşına uzanan ekonomik saldırılara karşı mücadele içinde yeni bir sosyo-ekonomik yapılanma mücadelesinde yerimizi alırız.