Türkiye Cumhuriyeti hükümet yetkilileri, ekonomik kriz beklentilerini ‘batının Türkiye’yi zayıflatmak amacıyla gündemde tuttuğu gerçek dışı senaryolar’ olarak göstermeye çalışadursun, son dönemde Dolar/TL kurunda yaşanan sert yükselişlerin bir diğer adı da aslında ‘kur krizi’dir ve ne yazık ki bu kur krizinin temel sebepleri de, ekonomik kriz beklentilerinin aslında hiç de öyle uzak ihtimaller olmadığının açık bir göstergesidir. Ve hatta aslında bu kur krizi, 2001 benzeri bir ekonomik krizin ‘öncü’ sarsıntılarıdır.
Peki nedir bu uykularımızı kaçıran kur krizinin temel sebebi? İddia edildiği gibi Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasında yaşanan sorunlar mıdır?
Elbette bu sorunların kur üzerindeki etkilerinden söz edebiliriz. Ancak bu etki, sanıldığının aksine ‘belirleyici’ değildir, neden değil, tetikleyicidir. Yani farklı bir ifadelendirmeyle, Amerikan yönetimi ile Türkiye yönetimi arasındaki sorunlar ortadan kalksa bile, TL değer kaybetmeye devam edecektir.
Türk Lirası’nın bu denli değer kaybetmesinin nedeni, aynı zamanda şu anda Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu olan, özel sektörün yüksek dış borcudur. Erdoğan yönetiminin gururla bizlere takdim ettiği ekonomik büyümenin, Türkiye koşullarında ortaya çıkan sonuçlarından biri olarak karşımızda duran bu dış borç, kurun yukarıya doğru bu denli dalgalanmasının ana nedenidir.
Dış borç geri ödemleri, döviz talebinin ve dolayısıyla da döviz fiyatının artmasına yol açıyor. Bu yukarıya doğru dalgalı seyirde gün içerisinde paritede yaşanan küçük bir gerileme bile borç ödemesi gereken şirketlere döviz alma fırsatı yaratıyor, dövize yüklenilmesi de haliyle paritenin tekrar yükselmesine neden oluyor.
Son iki ayda ödenen toplam borç miktarı yaklaşık 16 milyar dolar. Ve bu ödemeler devam edecek. Özellikle Ekim ayında 9 milyar dolarlık yüklü bir geri ödeme var. Yıl sonuna kadar geri ödenmesi gereken miktar 30 milyar dolar, gelecek yılki ödemelerin toplam tutarı ise 51 milyar dolar. Bu şirketler ya bu meblağları bulup ödeyecek ki mevcut ekonomik koşullarda bunun zorluğu ortada, ya da ödeyemeyip iflas edecek. Bu noktada hemen kısa bir dipnot; Ankara Sanayi Odası başkanının geçtiğimiz haftalarda yaptığı malum ‘felaketin’ ilanı gibi değerlendirilebilecek açıklamasına göre, Türkiye’de şu anda kayıtlı şirketlerin çoğunluğu, Türk Ticaret Kanunu’na göre halihazırda batmış durumda!
***
Siyasi ve ekonomik haberlerin TL/Dolar paritesi üzerindeki etkisi, piyasanın beklentilerini ne oranda etkilediğiyle bağlantılı. Ama parite serbest piyasada esasen arz ve talebe göre belirleniyor. Dolara (ya da yabancı paraya) olan talebin, arza göre bu denli yüksek olduğu bir ekonomik ortamda TL’nin değer kaybetmesi de kaçınılmaz.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yaptığı müdahalenin etkili olamamasının nedeni de yine bu talep fazlalığı. Bu müdahale ile TCMB’nin piyasaya sağladığı miktar devede kulak niteliğinde olup (sadece 2.2 milyar dolar) ve soruna ilaç olmaktan çok uzaktı. Ve aslında TCMB’nin elini kolunu bağlayan bu noktada sadece siyasi erk değil. Kasasındaki yabancı paranın sadece 74 milyar dolar (özel sektörün toplam dış borcunun üçte biri) olması da TCMB’nin manevra kabiliyetini sınırlayan diğer önemli bir faktör.
Türkiye ekonomisi şu anda kısır bir döngüye girmiş durumda. Artan döviz talebi TL’nin değer kaybetmesine ve bu da şirketlerin borçlarının hem TL bazında artmasına hem de borçlarını ödeyemeyeceği endişesine yol açıyor. Bu endişe de gelecekle ilgili kaygıların artmasına ve haliyle genel anlamda ekonominin bozulmasına neden oluyor. Bozulan ekonomi de şirketlerin işlerini daha da güçleştiriyor ve TL’nin değer kaybetmesine neden olan diğer bir etken olarak yeniden karşımıza çıkıyor. Kur krizi derinleştikçe de bir bir şirketlerin iflas haberleri geliyor. Ve işte bu kısır döngü nedeniyledir ki, yukarıda da bahsettiğimiz kur krizinin, genel bir ekonomik krize dönüşmesi olasılığı gün geçtikçe artıyor.
Türkiye ekonomisi yabancı finansmana bağımlı bir ülke. Bu yeni bir şey de değil. 2001 krizi öncesi de bu böyleydi ve o dönem yaşanan krizin de ana kaynağıydı. Bu finansman modeli, ülkede siyasi istikrar olduğu dönemlerde iyi çalışsa da, siyasi riskler artmaya başladığı anda işler bugün olduğu gibi sarpa sarıyor. Türkiye ekonomi tarihinde bu tarz krizlerin örnekleri var. Ve şu anki makroekonomik tablo da Türkiye’nin krizler tarihine bir yenisinin daha ekleneceğine işaret ediyor.
https://enginkarablog.blogspot.com/2018/08/kur-krizinin-makroekonomik-izah.html