KIBRIS SOSYALİST PARTİSİ, BUGÜNKÜ KOŞULLARDA VE BU GEREKÇELERLE YAPILACAK BİR BOYKOTA NEDEN KARŞI DURMAK DURUMUNDADIR?
(Not: Yazının uzunluğu düşünüldüğünde, iki bölüm halinde yayınlanmasını uygun bulduk.)
I. BÖLÜM
Bugünkü koşullar nelerdir?
2018’de yapılan son Genel Seçimlerde (GS) seçmenlerin %61.14’ü oy kullanmıştır.
2020’de yapılan Cumhurbaşkanlığı (CB) seçimlerinde ise 1. Turda seçmenlerin %58.29’u ve 2. Turda da seçmenlerin %67.29’u oy kullanılmıştır.
Bu noktada şunların altını çizmekte yarar var;
* 2018’de GS %61.14 olan katılım, CB seçimlerinin 2. Turunda %67.29’a yükselmiştir. Yani, %6.15 oranında artmıştır.
* CB seçimlerinin 1. Turunda %58.29 olan katılım ise, 2. Turda %67.29’a çıkarak, %9.00 oranında bir artış gerçekleşmiştir.
Denecektir ki, CB seçimleri GS’den farklıdır ve her zaman katılım daha yüksel olmuştur. Bu doğru değildir. CB seçimlerinde 1976’dan günümüze kadar daha yüksek katılım sadece üç kez yaşanmıştır; birincisi 1990’da ( GS %93.19, CBS %93.88), ikincisi 2010’da (CBS %76.35 iken, 2009’daki GS %81.7 iken, 2013’deki GS %69.41) ve üçüncüsü de 2020 yılındaki CB seçimlerinin 2. Turunda (CBS 1. Turda %58.29, 2. Turda %67.29 – 2018 GS %66.14). Bunlar dışındaki bütün seçimlerde CB seçimlerindeki katılım GS’deki katılımın altında kalmıştır.
Tabi ki, her dönemin kendine has özellikleri vardır. Bunlar ayrıca ele alınıp incelenmelidir. Ama, örneğin; hem 2005 ve hem de 2015 seçimlerinde katılım düşerken, her ikisinde de “sol” adaylar kazanmıştır. 2005 yılında yapılan CB seçimlerinde katılım bir önceki CB seçimindeki katılımdan %11.44 daha düşük ve 2015 yılında yapılan CB seçimlerinde 1. Turda katılım bir önceki CB seçimlerinden %14 ve 2. Turda da %12.23 daha düşük gerçekleşmiştir. 2005’teki seçimi Mehmet Ali Talat, 2015’teki seçimi de Mustafa Akıncı kazanmıştır. Fakat, örneğin Talat’ın kaybettiği ve Derviş Eroğlu’nun kazandığı 2010 yılındaki CB seçimlerine katılım bir önceki CB seçimlerine göre %6.77; Akıncı’nın kaybettiği ve Ersin Tatar’ın kazandığı 2020 CB seçimlerinde ise, bir önceki seçime göre 1. Turda %4.9 düşüş yaşanırken, 2. Turda 2015 yılındaki 1. Tura göre %4.95 ve 2015 yılındaki 2. Tura göre %3.17 artış yaşanmıştır.
Yani; “sol” kazanırken katılım düşerken, sağ kazanırken ise katılım gözle görülür şekilde artıyor.
Yani; varsayıldığı gibi, katılımın düşmesinin ana nedeni “işgale ve sisteme olan hoşnutsuzluk” değil, tersine “boykot” (daha doğru tabirle katılım gösterilmeyen) edilen CB seçimlerinin kazananı hep “sol” adaylar oluyr.
Burdan çıkarılması gereken en önemli sonuç; bir güç, gayet planlı ve organize bir şekilde ya katılımın artması/azalması için, ya da katılım kaç isterse olsun ilan edilecek rakamlar üzerinde arzu ettiği gibi oynuyor. Böyle bir güç ülkeye egemen olan güçten başkası olabilir mi sizce?
2. Halk Burjuva Parlamenter sistemi desteklemiyor mu?
Üstteki rakamlara bakıldığında ve doğru okunduğunda, “halk artık burjuva parlamenter sistemi desteklemiyor” savının doğru olmadığı, tersine CB seçimlerinde görüldüğü gibi, seçmenler kullanılarak (siyasal ve/veya ekonomik manipülasyonla) katılım oranlarıyla oynandığı, seçmenlerin yönlendirildiği açıkça görülebilir.
Burjuva parlamenter sistemin gerçek yüzünü görmüş, görmeye başlamış halkın kendiliğinden farklı, alternatif örgütlenmeler yaratmaya başlaması, bu yönde çabalar ortaya koyması gerekmiyor muydu? Ya da, bu yönde mücadele eden sendikalara ve partilere meyillenmede gözle görülür bir hareketlilik olması gerekmiyor muydu?
Bu gelişmelerin yaşanmadığı, tersine halkın herhangi alternatif bir demokrasi fikrine ya kayıtsız olduğu, ya da mevcut burjuva kokuşmuş demokrasisinden yararlanma ve bireysel çıkar ve menfaatlerini koruma, yenilerini elde etme peşinde olduğunun gözle görüldüğü bu koşullarda, “Halk Burjuva Parlamenter sistemi desteklemiyor” sonucuna varmak, kişinin Leninizm’in ortaya koyduğu ve toplumlar tarihi tarafından da defalarca kanıtlanan “devrimin objektif koşulları” anlayışına ters, kendi küçük burjuva devrim hayallerini Leninist devrim anlayışı yerine koymasını gerektirir.
Aslında, hızlı devrimci görünmeye çalışırken, “hemen şimdi devrim zamanıdır!” derken, bu gibi kişi ve örgütler devrimi engelleyen, geciktiren bir misyon üstlenmiş duruma düşmekten kendini kurtaramaz.
Bu durumda, bugünkü koşullarda halkı aydınlatmak ve örgütlemek için hangi çalışma tarz ve yöntemlerini benimsemeliyiz? Komünistler bu soruyu, ilkesel olarak hiçbir çalışma tarz ve yöntemini reddetmemek durumundayız diye yanıtlarlar. Yani; parlamentarist mücadeleden sokak mücadelesine, sendikal mücadeleden dernek faaliyetlerine hiçbir çalışma alanını ne peşinen reddetmeli, ne de mutlaklaştırmalıyız.
Aydınların, özellikle de devrimci aydınların sistemle ilgili gerçekleri görmüş ve kavramış olmaları önemlidir, ama daha da önemlisi, bu gerçeklerin işçi ve diğer emekçiler tarafından da görülmesine yardımcı olmak için, onlarla ilişkiler geliştirmek, sorunlarını dinlemek, çözüm yolları üretmek ve onları bu çözümlere ikna etmek durumundadırlar. Kitleler ne denli geri durumda iseler, bu görevin önemi de o denli çoktur. Kitleler geri durumdayken, “çocuksu sloganlarla” onlardan kopmak ve onları burjuvazinin insafına terketmeyi doğru bir yaklaşım olarak kabullenmezler.