Bir süre sessizce olanı biteni izlemeye çalıştım ama yazmamak olmuyor, gene uzun olduysa kusura kalmayın, başka türlüsü de mümkün değil…
Bir kuşak için belli terimleri öylece ortaya dökmek ve talep etmek belli bir garanti kitleye seslenmek için bir araç ama genç kuşaktan birileri bir sürü bilgiye anında ulaşabildiğinden, onlar bu seslenilenin dışında kalıyor ve siyaset belli bir yaş dilimin birbirine laf yetiştirdiği spor faaliyetine dönüyor…
“Mafya”… karşı cephe hemen yanıt veriyor mafya değildi… yerden göğe haklı mafya değildi, tanımlama ile ne denmek istendiği belli olsa da bir şey anlatmayan eski moda bir deyim…
Uluslararası terminolojisi belli, bunla ilgili de sürekli raporlar da yayınlanıyor, tüm bunlar organize suçlar “organized crime”… Britannica sözlüğüne başvuralım, “organized crime, complex of highly centralized enterprises set up for the purpose of engaging in illegal activities. Such organizations engage in offenses such as cargo theft, fraud, robbery, kidnapping for ransom, and the demanding of “protection” payments. The principal source of income for these criminal syndicates is the supply of goods and services that are illegal but for which there is continued public demand, such as drugs, prostitution, loan-sharking (i.e., usury), and gambling.”
Eğer burada olanı organize suç yapılanmasındaki bir çatışma olarak tanımlamazsanız, magazinsel tartışmanın ötesine geçmez. Organize Suç yapılanmaları da tüm örneklerinde görüldüğü gibi çeşitli nedenlerle diğer yurttaşlarla bağlantılar kurarlar, bunu bağışlarla, rüşvetlerle, maddi ve manevi desteklerle yaparlar. Bunu yaparken siyasi nüfusu artırma, sivilleri kalkan olarak kullanmak, kendilerine yapılacak operasyonları etkisiz kılmak gibi bir çok motivasyonla yaparlar.
Bunlar yıllardır yazılıp çizilmekte hade bunları okumadık, en azından popüler yayın platformlarındaki, Netflix vb yerlerdeki dizileri de mi seyretmiyoruz? El Chapo, Narcos, Gomorrah, Peaky Blinders, Escobar, Sopranos… Bunların Lefkoşa sokaklarındaki izlerini, kimleri etkilediğini Çukur dizisi grafitlilerinin duvarlardaki yansılarından da görmezsiniz?
Peki Organize Suç dersek ne olur? Basit, bununla ilgili tanımlanmış mücadele şekilleri ile eylem planı geliştirmeye başlarsınız, uluslararası destek alarak… Mafya dersanız, magazinsel “Baba” filmi sahneli dedikodular ile şikayet eder, sonra konu unutulur gider… Organize Suç ile mücadele edilmek isteniyor mu? Bunun en önemli ayağının finansal denetim olduğu açıktır, günlük dildeki söylemi ile kara para ile mücadele…
Çok popüler bir karakter olan eski siyasi Serdar Denktaş konuya dair genel bakışı yıllar önce özetlemişti, paranın karası akı olmaz! Aslında bu derin bir anlayışın öz anlatısı idi, organize suç gelirinin aklanmasının meşrulaştırılmasına büyükçe bir alan açan yaklaşımın dile getirilmiş hali, tepki duyduk mu? Yıllarca vekil de seçilmeye devam ettiğine göre, yok! AB burada bankacılık alanında düzenleme için mali dahil destek verme istediğinde reddedildi, reddedilmesine muhalefet partileri tepkisi de cılız ve etkisizdi, peki toplum ne yaptı?
Son hükümet “kayıt edilmemiş para” falan filan deyip seçim öncesi göz göre göre af çıkardı ve milyonlarca “kara para” hükümet kararı ile aklandı, tepkimiz? Tüm seçim süresince UBP’nin sanal betting’i yasallaştıracağı konuşuldu, tepkimiz? UBP tanınmamışlığın avantajını kullanacağız dediğinde ne demek istediği belli idi ama buna tepki? Hükümet gece kulüplerini, kumarhaneleri, betting ofisleri kapatamaz ordan iyi vergi gelir diyen ve/veya benimseyen anlayışın organize suçun bu coğrafyada “yasal” şekilde faaliyetini kabullendiğini ne zaman fark edeceğiz?
Kıbrıs’ın kuzeyi milyar euro’ların döndüğü birçok organize suçun çeşitli şekillerinin günlük olarak icra edildiği bir ekonomik faaliyetler bütünü barındırır ve buradan yüz binlerce insan ekonomik gelir elde etmekte… Bunun anlamı bizzat faaliyetlere katılmak değil ama ortada dönen paranın yarattığı ekonomik düzenek de birçok kişiye gelir imkanları sunuyor…
Bu nedenle son cinayet olayındaki haber yapma şekli, köşe yazıları, sosyal medya paylaşımları bunların izini taşır, Hannah Arendt değişi ile kötülüğün sıradanlığı…
Bunun karşında tepki olarak cebimizdeki argümanları siyasi savunma olarak savuruyor, Geçici 10. Madde kaldırılsın polis sivile bağlansın… Bunu o kadar çok tekrarladık için önemsizleşti, sıradanlaştı, içi boşaldı, şimdi de “mafya hesaplaşmasına karşı” argüman olarak ortalığa atılıyor, sanki polis teşkilatlarının organize suçlar konusundaki zafiyetlerini bilmiyoruz gibi, polis sivil bir idareye bağlanınca, organize suç ile otomatik mücadele edecek gibi algı yaratıyoruz, dedim ya bir yaş kuşağı için kulağa olumlu gelen talebi hemen ortaya seriyoruz, tamamdır, görevimizi yaptık! Son seçim oldu, çok ciddi paralar harcandı, bunun bile şeffaf denetimini yapamayan bir sivil idarede polisin de organize suç ile otomatik mücadele edecek yanılsamasının maalesef gerçekle ilgisi yoktur.
Hâlihazırda önemli mevkilerde olan güvenlik personelinin gelirini denetleyen mekanizma yokken ve bunu dahi doğru düzgün konuşamamışken, polis sivile bağlandığında ne değişecek? Buradan çıkacak anlam, bağlanmasın değil, Geçici 10. Madde üzerinden yaratılan yanılsamaya dikkat çekmek istiyorum, konu siyasidir, bu durum TC’nin buraya yerel alt idare kullanmasının bir aracıdır, konuyu saf bir anayasa değişikliği tartışmasına götürüp orda boğduğunuzda kaybolan siyasi anlam budur, yoksa onlarca “geçici” madde kimsenin de dikkatini çekmeden anayasa değişiklik de gerektirmeden kendi kendini etkisiz hale getirildi, geçici 10. Madde de bir Bakanlar Kurulu kararı ve meclisteki 3 5 yasa değişikliği ile çok basit etkisiz hale gelebilir ama esas soru bunu yapacak siyasi irade var mı?
Siyasi irade yoksa bunu anayasa değişikliği tartışması için kolayca boğmaya devam edebiliriz, yaşasın demokratik tartışma ortamlarımız… Ama konu organize suç ile mücadele ise bugünden yapılacaklar basittir, gene kamuoyunun bildiği kelimelerle “nerden buldun” yasası, yani özellikle polis personellerinin gelirlerinin denetlenmesi sağlanırsa ciddi ilerleme sağlanabilir. Peki biz bu konuyu daha önce konuştuk mu? Evet, eski polis müdürlerinin sürdüğü lüks arabalar üzerinden zaman zaman konuştuk, sonra unuttuk… Hade gene bunun nasıl olacağını okumuyor, araştırmıyoruz, dizi seyredin, örneğin BBC yapımı Line of Duty, polis polisi nasıl denetler orda örneklerini görebilirsiniz…
Bu dönemin bir diğer cepteki argümanını daha ortalığa savuruyoruz, uluslararası hukukun dışındayız, tüm yaşadıklarımız bundan… Bu da ezber cümlelerimizden… Elbette uluslararası hukukun dışında olduğumuz için birçok şey çok daha kolay oluyor ama içinde olduğumuzda otomatik her şey değişecek? Örneğin Limasol’un uluslararası hukukun içinde organize suç cenneti olması gerçeğini neden atlıyoruz?
Uluslararası hukukun kurallarına dahil olmak ile onun gereklerini yerine getirme iki ayrı konudur, İskandinavya’da gereği yerine gelir, bir bakanın kişisel ihtiyacı için devletin parasını az miktarda da olsa harcaması dert olur, yasa eğilip bükülmez, istifa mekanizması çalışır. Bu mekanizmalar önemlidir, örneğin ABD’de başkanı kişisel amaçları için başkanlığın araçlarını kullanamaz, hade gene dizilerin arka planında bize anlatılanlara bakın House of Cards, Designated Survivor dizilerinde, The Mueller Investigation gibi belgesellerde ABD başkanın sonsuz yetkili gibi gözükse de, nasıl yasalarla kuşatıldığı, ya faaliyet sırasında ya da sonrasında denetlenip suçlanabildiğinin farkındayız değil?
Peki Anastasiadis ile ilgili yaşananlar? Buradan bakınca cepteki argümanın, uluslararası hukukun içine girelim, her şey güzelleşsin argümanın da bu içinden geçtiğimiz süreçte kimseye yararı yok, bazılarımız için kulağa hoş gelen bir talep olsa da mevcut sorunu çözmüyor… Hade gene eski bir tartışamaya dönelim, “checks and balances, principle of government under which separate branches are empowered to prevent actions by other branches and are induced to share power. Checks and balances are applied primarily in constitutional governments”…
Hesap verilebilirlik, şeffaflık, güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü gibi başlıkların hayata geçirilmesine imkan verecek “evin içinin temizlenmesi” burada önemli olan konu gibi duruyor, bunlar için harekete geçmek gerek, bunlar olmazsa iç denetlemeler mümkün olmayacak ama gene ayağımıza siyasi durum takılmakta, vasal devlette, domine eden, işgal eden, siyasi olarak kontrolu elinde bulunduran devlet buna nereye kadar izin verecek? Kendisinde otoriter bir tek adam rejimi kuran sistem, alt yönetiminde demokratik bir idareye izin mi verecek?
Ancak iki durumu ayrı ayrı söylediğinizde kopuk ve boşlukta kaybolup gitmektedir, bunların birlikte bütün olarak ele alınıp söylenip siyasi mücadele edilmesi gerekir, tek başına uluslararası hukukun parçası da olmak, yalnız evin içini temizlemek de çare değildir, bizlerin ihtiyacı olan çok fonksiyonlu bir mücadele şeklinin geliştirilmesidir… Bunun geliştirebilmek için de bunları ezberden slogan atarak değil, somut, pratik adımları anlata anlata yapmamız gerek…
Bu nedenle son yaşadıklarımız Baba film sahnesinden fırlamış olup bitmiş mafya hesaplaşması değil, organize suç örgütünün “yeni bir düzen” kurma için şiddet uygulaması idi, olup bitmedi, devam ediyor…