Jag Bhalla
İklim değişikliğinin taşıdığı tehlikeler öyle uzun zamandır derinlemesine araştırılıyor ki, artık herkesçe biliniyor olmalı. NASA’da görevli James Hansen, otuz dört yıl önce sera etkisinin “şu anda iklimimizi değiştirdiği” hususunda Kongre’yi apaçık biçimde uyardı. O günden bu yana iklim modelleri istikrarlı bir şekilde ilerledi ve ayrıntılar daha da kaygılandırıcı hale geldi. Şu anki karbon emisyonu gidişatımız, gıda arzında yaşanan kesintiler ve yeni bulaşıcı hastalık risklerinin artmasıyla birlikte hâlihazırda daha fazla sel, kuraklık ve yoğun ısı dalgasını beraberinde getiriyor. Durum öylesine korkunç ki, 153 ülkeden 11.258 bilim insanı bir “iklim acil durum bildirgesi” yayınladı.
Bununla birlikte, küresel liderler genellikle iklim değişikliğini enflasyondaki en son artışa ya da bütçe açığı tartışmalarına benzer başka bir politik mesele olarak ele almaya devam ediyor. Böylesi bir kafayı kuma gömme tavrını körükleyen pek çok bariz politik motivasyon söz konusu. O kadar da görünür olmayan olgu ise, en zarar verici etkenlerden birinin tam da akademinin içinden gelmesi.
Ekonomistlerin tozpembe dünyası
Tam da iklim araştırmacıları alarm zilini çalarken, dünyaca tanınan ekonomistler durumumuzu var olandan çok daha az korkutucu gösteren kendi öngörülerini yayınladılar. Bu ekonomik öngörüler, hatalı matematiksel modeller ve veri analizleri kullandığından büyük yanılgılar içeren bir yaklaşım üzerine kurulu; bununla birlikte, yıkıcı bir şekilde etkili olduklarını kanıtladılar. Ekonomiye karşı fiziğin pozisyon aldığı iki tür öngörüyle karşı karşıya kalan politika yapıcılar, hiç de şaşırtmayan bir şekilde daha kolay ve durumun aciliyetini reddeden bir yönelimi haklı çıkaracak olan yolu tercih ettiler. Vatandaşlar, liderler ve akademisyenler olmak üzere, hepimizin karşı karşıya olduğu güçlük, çok geç olmadan ekonomik tahminlerde kullanılan matematiksel, mantıksal ve ahlaki hataları ortaya çıkarmak olmalı.
Bu sorunların ne oranda arttığını görmek için, iklim değişikliğinin yarattığı ekonomik etkilerle ilgili incelemesinden ötürü 2018 Nobel Ekonomi Ödülü’nü paylaşan Yale Ünversitesi’nden ekonomist William Nordhaus’un araştırmalarını gözden geçirmeliyiz. Ödül kazan analizi acaba neyi gösteriyor? Nordhaus’un sunumu, iklim değişikliğini şu anki seviyenin altında tutmanın gerektirdiği finansal maliyetin daha sıcak bir dünyanın yol açacağı ekonomik kayıpların üzerine çıkması bağlamında, ortalama 4 santigrat derecelik sıcaklık artışının ideal olacağını vurguluyor. Sussex Üniversitesi’nden Richard Tol, ekonomik fikir birliğini şöyle özetliyor: “İklim değişikliği, büyük ihtimalle yirmi birinci yüzyılda ekonomi ve insan refahı üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olacak.”
İklim araştırmacıları bu görüşü bir gerçeklik testinden geçirdiklerinde, 2 derecelik bir yükselişin dahi, yaşama elverişsiz bölgeleri ve büyük oranda daha yüksek deniz seviyelerini beraberinde getiren bir “sera dünyasına” neden olmak gibi ciddi bir risk taşıdığını tahmin ediyor. Peki bu durum kulağınıza ‘ideal’ gibi geliyor mu?
Ekonomik öngörülerle bağlantılı sorunlar, analistlerin, kullandıkları verilere yönelik tutumlarıyla başlıyor. ‘Verilerin’ mutlak biçimde gerçeğe dönük şeffaf bir pencere açmadığını aklınızdan çıkarmayın; genelde sundukları şey, bir gerçeklik parçasının kötü aydınlatılmış ve bulanık bir anlık görüntüsünü andırır. Araştırmacılar hangi unsurların ölçüleceğini ve bunları analiz etmek için gereken araçları seçer ve sonuçların taşıdığı önemi yorumlar. Hileli grafikler ve görsel öğeler, bu kararların altına gömülen her türden belirsizlik ve tehlikeli varsayımı saklayabilir.
İki farklı yaklaşım, iki farklı sonuç
İklim bilimciler, kullandıkları modelleri güvenilir kılmak amacıyla devasa küresel veri kümeleri kullanır ve kütle ve enerjinin korunumu gibi köklü fiziksel yasaları modellerine uygularlar; modellerdeki hesaplamaların dünyanın en hızlı süper bilgisayarlarında yürütülmesi bile aylar alır. Nordhaus ve meslektaşları, bunun tersine, ekonomik faaliyet ve idealize edilmiş, tamamen istatistiksel ilişkileri konu alan yetersiz ve sorgulanabilir verilere dayanarak, bir masaüstü bilgisayarındaki elektronik tabloda çalışacak kadar küçük modeller kullanıyorlar.
İkinci ve önemli sorunun devreye girdiği yer de işte burası. Nordhaus’un kullandığına benzer modellerin merkezinde ‘eğri uydurma’* adıyla bilinen bir teknik yer alır. Pratik olarak konuşursak, verilerle güzel görünümlü bir çizgi çizmekten biraz daha fazlasını ifade eder. Verileri izah etmenin bu teoriden bağımsız bir yolunu kullanan Nordhaus, ekonomik faaliyetin sıcaklıktaki değişimlere tepki olarak nasıl değiştiğini göstermek amacıyla tasarlanan bir formül hazırladı. Asıl yaptığı şeyse gerçekleri yanıltıcı biçimde değiştirmekti.
Böylesine basit bir modellemenin dünyanın kaderini tayin edebilecek kararlara yol gösterdiğine inanmak zor görünebilir, bu yüzden gerçek bir örnekle devam edelim. Aşağıda paylaşılan şekil, Nordhaus’un “İklim Değişikliğinin Korkunç Derecede Kötü Neoklasik Ekonomisi” başlıklı bir makaleden alıntılanan eğri uydurma hesaplamasının yeniden sunumudur. Ana akım ekonominin önde gelen eleştirmenlerinden Avustralyalı ekonomist Steve Keen tarafından hazırlanmıştır. Görseldeki kırmızı noktalar, her ABD eyaleti için kişi başına düşen ekonomik faaliyeti temsil eder. Yatay eksen, ulusal ortalama sıcaklığa kıyasla her eyaletin ortalama sıcaklıklarını temsil eder.
Mavi eğrinin bütün veri noktalarına mümkün olduğu kadar yakın bir yere oturması gerekir. Çizimde gördüğünüz üzere, aslında verilere aşırı derecede zayıf bir şekilde uyuyor ama sayıları ekleyebileceğiniz bir denklem sunuyor. Bu türden tehlikeli bir veri modellemesi, Nordhaus’un iklim değişikliğinin ekonomik etkisinin mütevazı bir düzeyde olacağına dair ilk iddialarını haklı çıkarıyor. O zamandan bu yana, iklim değişikliğinin yol açtığı daha küçük ekonomik kayıpları gösterecek biçimde formülünü elden geçirdi. Formülün en son hali, ekonomik faaliyetin, her 1 santigrat derecelik ısı değişiminin karesine karşılık yüzde 0,227 oranında düştüğünü gösteriyor. Bu güven telkin edici analizde, gezegenin ortalama sıcaklığı 4 santigrat derece arttığında, küresel ekonomi yalnızca (0.227x4x4) ya da yüzde 3.6 oranında küçülüyor.
Bu alanda deneyimi olmayanların gözünde sonuçlar kesin ve tarafsız gibi görünür. Öte yandan, eğri uydurmanın altında yatan düşünceye girdiğiniz anda işleyiş çöker. Yeni başlayanlar için bir uyarıda bulunalım; Nordhaus, büyük olasılıkla kapalı mekanlarda meydana geldiğinden, sel ya da elektrik kesintilerinin kapalı alanlardaki ticari faaliyetler üzerinde hiçbir etkisi yokmuş gibi bütün ekonomik faaliyetlerin yaklaşık yüzde 90’ını modelinin dışında tutuyor. Hâlâ tuhaf varsayımlar yayınlamaya devam ediyor. Günümüz koşullarında Alaska ile Florida arasındaki ekonomik farklılıklar, Alaska iklim değişikliği neticesinde kavrulurken ve Florida’nın büyük bir kısmı sellerle boğuşurken ekonomilerinin nasıl görüneceğine dair neden faydalı bir yol gösterici olsun ki? Ekonomi üzerinde etki yaratan pek çok başka etkenin 2100 yılında da bugünküyle temelde aynı olacağını nasıl varsayabilirsiniz? Bu yaklaşım, geleceğin Mad Max dünyasında oluşacak küresel su piyasalarını yansıtmak amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’ndeki var olan şişelenmiş su satış eğilimlerini kullanmaya benziyor.
Matematikçi Cathy O’Neil, geleceğin de geçmişe benzeyeceğine dair hatalı varsayıma dayanarak “olağanüstü derecede aptalca projeksiyonlar” üretmesi nedeniyle eğri uydurma modellerini eleştiriyor. Özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Covid-19 ölümlerinin 15 Mayıs 2020’ye kadar sıfıra düşeceğini öngören bir eğri uydurma kullandığı bilinen bir Trump dönemi Beyaz Saray ekonomistine atıfta bulunuyor. Eğri montajcılarının gözden kaçırmaya meyilli olduğu husus, pek çok farklı satırın aynı dağınık verilere sığabileceği ve bunun da büyük ölçüde farklı projeksiyonlar üretmeyi mümkün hale getirdiğidir. Keen, Nordhaus’un eğri uydurmasını “ekonomi tarihindeki en gerçekçi olmayan ve tehlikeli ‘basitleştirici varsayım’” diye nitelendiriyor.
Hesaba katılanlar ve katılmayanlar
Nordhaus, modelinin “kullanım kılavuzunda”, yürüttüğü araştırmanın biyoçeşitlilik kaybı, deniz seviyelerindeki yükselme ve siyasal değişimler de dahil olmak üzere modellenmesi zor olan maliyetleri hesaba katmadığını belirtiyor. Hiçbir fayda sağlamayan ‘çaresi’ ise daha fazla belirsizliği üst üste yığıyor. Devasa miktardaki bilinmeyenleri hesaba katmak amacıyla, ekonomik zararların yüzde 25’ine denk gelen bir “ayarlama” yapıyor ama göründüğü kadarıyla bu da nereden geldiği bilinmeyen bir sayı. Bundan daha kaygı verici olan husus, pek çok iklim modelinde gördüğümüz ani değişimleri ve devrilme noktalarını göz ardı ediyor olması ve bu durum grafik eğrisinin çok dışında kalan ekonomik sonuçlara yol açabilir. Dünya liderleri, bu modellerin kullandığı yöntemlerin ve varsayımlarının yetersizliğini anlamaksızın, hepimize ve gelecek nesiller boyunca torunlarımıza yük olacak politikalara rehberlik eden ekonomik modeller kullandılar.
Ulusal Bilimler Akademisi’nin iklim değişikliğini konu olan önemli bir rapor yayınladığı 1983’te, bu büyülü ekonomik düşünceyi ilgilendiren kritik bir an yaşandı. Rapor, yazarları iki gruba ayırdı. Bilim tarihçisi Naomi Oreskes, “Pozitif bilim alanlarında çalışan bilim insanları karbondioksit birikimini ciddi bir sorun olarak görüyorlardı” diye aktarıyor; buna karşın, “ekonomistler durumun böyle olmadığını savundu.” Meselenin ekonomi cephesini temsil eden Nordhaus, yüksek karbondioksit oranının Dünya üzerindeki etkilerini yumuşatmanın ya da bu koşullara uyum sağlamanın “daha ekonomik” olacağını iddia ederek iklim konusundaki acil eylemlere karşı çıktı.
Rapor komitesinin başkanlığını yürüten fizikçi William Nierenberg, Nordhaus’un yanında saf tuttu ve yönetici görüşünde yer verilen bakış açısında daha da ısrarcı davranarak hem ilk hem de son sözü tamamen ekonomistlere verdi. Sonrasında, rapor, Ronald Reagan yönetimi tarafından Çevre Koruma Ajansı’nın hazırladığı ve kömür kullanımında acil azaltıma gidilmesini öneren bir incelemeyi geçersiz hale getirmek amacıyla kullanıldı. Nierenberg, fosil yakıt endüstrisinin finanse ettiği ve Amerika Birleşik Devletleri’nde büyük önem taşıyan iklim yasalarını yürürlükten kaldırmada etkili olduğunu ispatlayan bir düşünce kuruluşu olan George C. Marshall Enstitüsü’nü kurmaya yöneldi. O dönemden beridir iklim krizini önemsiz gibi gösteren ekonomik modeller egemenliğini korumaya devam ediyor. İklim araştırmacılarından oluşan uluslararası bir ekip tarafından hazırlanan 2021 tarihli bir inceleme makalesi, Nordhaus’un kullandığı modellerin, bizleri “Dünya’daki yaşam koşullarında aşırı ve geri dönüşü olmayan değişimlere yol açabilecek ciddi bir risk” altına soktuğunu vurguluyordu.
İklim değişikliğini ekonomi bağlamında sınırlayan Nordhaus ve müttefikleri, aynı zamanda son derece insani meseleler karşısında artık insanlıktan çıkmış bir bakış açısını teşvik ediyorlar. Toplumsal değerler söz konusu olduğunda evrensel ölçüt olarak parayı kullanan herhangi bir analiz, yoksulların haklarını sistematik biçimde küçümseyecektir. Bunun gibi ekonomik modeller, Burundi’deki yaklaşık 265 işsiz insanla işsiz bir Amerikalı için aynı “değeri” biçiyor. Ne var ki insan aleminin en yoksul yarısı küresel karbon salımlarının yalnızca yüzde 10’lık kısmından sorumlu. Buna karşılık, en zengin yüzde 1’lik kısım (yılda 109.000 dolardan fazla kazananlar) küresel karbon salımlarının yüzde 15’ininden sorumlu.
Dünyanın, adalete ket vuran önyargıları gizleyen ekonomik modeller yörüngesinde değil, fiziksel gerçekçilik ve insani ihtiyaçlar bağlamında oluşturulmuş iklim politikalarına ihtiyacı var. Açıkça konuşursak, bu modellerin eleştiri süzgecinden geçirilmesi noktasında meslektaş değerlendirmelerine güvenemeyiz; ne de bu araştırmaları bir durum tespiti yapmaksızın ve sorgulamaksızın aktaran gazetecilere ve uzmanlara güvenebiliriz. Neyse ki, daha fazla ekonomist Nordhaus’un öngörülerinin hileli olduğunu dile getirmek noktasında Keen’e katılıyor. London School of Economics’ten Lord Nicholas Stern, “şu anda politik analizlere hakim olan ekonomik modeller sanki mantıklı bir merkezi durumu temsil ediyormuş gibi davranmanın sorumsuzca olduğunu” dile getiriyor. New York Üniversitesi’nden ekonomist Gernot Wagner, “ekonominin bir iklim devrimine ihtiyacı olduğunu” savunarak iklim bilimcilerin görüşlerini yansıtıyor. Nordhaus ile Nobel Ödülü’nü paylaşan ve Dünya Bankası’nda baş ekonomist olarak görev yapan Paul Romer bile, geniş biçimde kabul gören ve “direksiyonda bulunan ekonomistlerin yarar sağlamaktan ziyade zarar verdiğine” ilişkin görüşü benimsiyor.
Belki de ekonomik modellere körü körüne güvenmeye karşı en kestirme yanıt, korkunç bir geçmişe sahip olmaları. Çok az sayıda ekonomist 2008 yılında yaşanan mali çöküşü öngörmüştü; büyük kısmı bu tür bir çöküşün mümkün olmadığını düşünüyordu. Yaşanan çöküş sonrası hazırlanan bir rapor, bu başarısızlığı, “mesleğin, tasarımı gereği, somut dünya piyasalarında gerçekleşen sonuçlara yön veren temel unsurları görmezden gelen modeller oluşturma hususundaki ısrarına” bağlıyordu. Bu modeller, çöküşün kaynağı olan bankacılık sektörünü dahi kapsamıyordu. Bununla birlikte, iklim değişikliğinin fiziksel itici güçleri, ilk defa 1856 yılında Amerikalı bilim insanı ve mucit Eunice Foote tarafından tanımlanmasından bu yana, git gide artan bir hassasiyetle anlaşıldı. 1856’dan beridir!
Hangi uzmanların güvenimizi hak ettiği ortada. Eğrilere uyan dikkat dağıtıcı unsurları göz ardı etmek doğrultusunda elimizden gelen her şeyi yapalım ve karbona boğulan hayatlarımızın neden olduğu zararı en düşük seviyeye indirmek için çabalayalım.
Yazının orijinali Open Mind Mag sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)