Kasiyer Bahire | 1. Bölüm ⏰💰 :
https://gazeddakibris.com/kasiyer-bahire-1-bolum-⏰💰-tevfik-aytekin/
Kasiyer Bahire | 2. Bölüm ⏰💰 :
https://gazeddakibris.com/kasiyer-bahire-2-bolum-⏰💰-tevfik-aytekin/
Kasiyer Bahire | 3. Bölüm ⏰💰 :
https://gazeddakibris.com/kasiyer-bahire-2-bolum-⏰💰tevfik-aytekin/
Dilekçe’de yazdığım üç kitap isteği de onaylanmamıştı. Onların yerine bana Ayşe Övür’ün ‘Botter Apartmanı’ isimli romanını göndermişlerdi.
Boş bulduğum her anımda onu okuyordum. Daha çok geceleri boş vaktim oluyordu. Altı günde bitirmiştim.
Avlu duvarları donuk sarı renkteydi. Kafamı kaldırınca avlu duvarlarıyla çerçevelenmiş gökyüzüne, artık telli duvarlara konmuş tek bir kırlangıç dahi göremiyordum.
Akşam olmuştu. Koğuşa giren gardiyan yarın mahkemesi olanları okudu. İçinde ben de vardım.
Sabah bizi ring arabasına bindirdiler. Mahkumları cezaevinden mahkemeye taşıdıkları minibüse ring diyorlar. Arkada on kişi kadar vardık. Ayakta soğuk mavi gömleğiyle duran bir kadın vardı. Diğer kadınlar ona soru soruyordu. Kızıl ile sarı arası saçlı kadın; cinayetten girdim, en fazla beş sene daha yatarım derken hem kendisiyle gurur duyuyor hem de, diğer mahkumların ondan korkması onun egosunu şişiriyordu. Kadınlardan birisine plastik kelepçe takmışlardı. Hareket ettikçe plastik kelepçesi daha çok sıkıyormuş. Sürekli canım çok acıyor diye söyleniyor, minibüs sallandıkça diğer kadınlara omuz atıyor, sürekli konuşuyor, arsız birine benziyordu. Hem de dayak arsızı.
Bizi adliyenin altındaki nezarethanelere koydular. Mahkeme sıramızı bekliyorduk. Köşede kimseye bulaşmadan bekliyordum. Sıra bana geldi. Kıyafetim kötüydü. Mahkemede sakınca olur mu onu düşünüyordum. Mahkeme salonuna girerken kimsenin yüzüne dahi bakamadım. Annem, babam geldi mi, kimler geldi diye kafamı çeviremedim. Salon hemen hemen doluydu. Göz ucumla görmüştüm. Direk hakime bakıyordum. Eti kalın, bıyıkları henüz siyahtan beyaza çalan yargıç beni korkutmuştu. Sanki hak etmediğim bir cezayı alacak gibi hissediyordum.
Hakim bana sordu, ben cevap verdim, o kararı okudu, yine koluma girip beni apar topar nezarethaneye götürmüşlerdi. Anlamadım ki. Ne karar verdiler diye sormuştum etrafındakilere. Kimi beraat demişti kimisi sessiz kaldı kalbi göğüslerinde asılı insanlar misali.
Koğuşa dönünce hadi hazırlan dediler. İşte o an beraat ettiğimi anlamıştım. Sevincimi belli de edememiştim. Çok garip bu cezaevi koğuşları. Senin mahkemedeki beraat haberin senden önce koğuşa geliyordu. Her haber önce koğuşa gelirdi. Kimilerinin yüzünde benim beraatim üzerinden yaşadıkları umudu görmüştüm. Daha çok saklanan bir tebessüm gibiydi. Bir bardak yıkarken şöyle yere doğru dönerek kimselere gösterilmeyen bir tebessüm gibiydi.
Bir çöp torbası tutuşturdular elime. Bütün dolabımı toparlayıp çöp torbasına sıkıştırmışlardı. Koğuşa hangi kıyafetimi bağışlayacağımı sordular. Çöp torbasını direk onlara bırakmıştım. Sadece üzerimdeki kıyafetlerle kalmıştım.
Bizi koridora aldılar. Yanımda bir kadın dört erkek daha vardı. Cezaevi müdürünün çıkış kağıdımızı imzalamasını bekliyorduk.
Sıram gelince ezilip büzülerek girmiştim odasına. İmzalayıp o da tebessüm etmişti. Cezaevinin girişine geri gelmiştik. Kimlik numaramdan başka dosyam, mahkemem, suçum var mı diye bakıyorlardı. Ne kadar saçma sistem. Beraat etmiştim. Düşünsenize. Tam kapıdan çıkarken bakıyorlar. Suçum var mı diye. Varsa gerisin geriye yine göndereceklerdi. Kardeşim madem yatacağım günler var neden çıkış kapısına kadar beni getirip umutlandırıyorsunuz.
Amir komutan suçun var dedi. Diğer kanunlara muhalefetten suçum varmış. Diğer kanunlara muhalefet de neydi?
Devletin sevmediği bir eyleme katılmış olabilir mişim.
Nerede katılmışım diye sormuştum. Mersin’de demişti.
Hayatımda Mersin’e de gitmedim, öyle bir eyleme de gitmedim diye tırmalıyordum. Resmen tırmalamaktı.
Sanki bir uçurumun ucundan bütün vücudumla sarkarken, aşağıya düşmekten kurtulmak için yukarıya çıkmaya çalışıyormuşum da, ama son anda elim bir taşa gidince, tam o sırada taş topraktan sökülmüş, tek kolumla bütün vücudumu taşıdığım uçurumda sallandığım o an gibiydi.
Taştan boşalan tek elim tutunacak bir dal, en azından bir ot ya da çalı, bir çıkıntı veya toprak birikintisi, yahut tutunacak bir can arıyordum.
Amir komutan biraz daha detaylı baktı. Bütün kimlik bilgilerimiz aynı, kimlik numaramızın iki numarası farklıydı. Nasıl olurdu? Ana baba ismi aynı, doğum yeri aynı, isim soyisim aynı, kimlik numarasındaki iki numara farklıydı. Bir iş vardı bu işte ama, ne olursa olsun buradan kurtulmalıydım.
Saldılar beni. Cezaevinin kapısından çıktığımda beni karşılamaya kimse gelmemişti. Biraz dineldim orada. Sağım solum sakindi. Yaşama dinelir gibi dineldim. Kalbi göğüs kafesinde asılı insanlar gibi dinelmiştim.