Kaynak: İSTİLA VE İŞGAL ÖDENEKLERİ
Görsel ve Çeviri: Penna
İstilanın yaklaşık 50 yıl ardından, işgal artık bir kurtuluş mücadelesi veya uzlaşıyla elde edilecek bir çözüm aracılığıyla yeniden birleşme için bir sebep değildir. Daha ziyade, daha fazla fayda sağlamak için teşvikler sunar.
Geçtiğimiz hafta, benzin istasyonu sahipleri, 1974’te Türkiye’nin ülkemizi işgal ve istila etmesi nedeniyle uğradıkları zararlar için sübvansiyon talep etmek adına petrol şirketlerini de arkalarına alarak sokağa döküldüler.
Bize ne mi söylediler? Lefkoşa, Larnaka ve özgür Mağusa bölgesi şehir ve ilçelerinde yaşayanların, yani Kıbrıs nüfusunun neredeyse yarısının, geçiş noktaları yoluyla işgal altındaki bölgelerden daha ucuz yakıt elde edebildiklerini ve bunun sonucunda [petrol istasyon sahiplerinin] %30-40’a varan zarar ettiklerini.
Neyin peşindeler? Özgür bölgelerdeki havalimanlarını inşa eden Fransız şirketine, Timbu [Ercan] havalimanının yasadışı olarak işletilmesi nedeniyle kar kaybı yaşadığı gerekçesiyle verdiğimiz sübvansiyonların benzerini talep ediyorlar.
Emsal
Ülkemizde oluşan bu emsal tehlikelidir. Yatırım yapmaya gelen herhangi bir kişi, meşru bir şekilde, işgal nedeniyle kar kaybı durumunda tazmin edilmesini öngören bir sigorta maddesi koyma hakkına sahip olacaktır.
Anlaşılır bir şekilde, 1974 işgalinin ardından binlerce mülteci kamplara yerleştirildi ve şirketlere ve otelcilere özgür bölgelerde yeniden yapılanmaları için yardım ve ödenekler verildi. Her şey o dönemde geçici bir çözüm temelinde sağlandı çünkü herkes sorunların kısa bir sürede çözüleceğine inanıyordu. İşgalin 50 yıl ardından, bu ödenek hâlâ hayatta olan az sayıda ilk nesil mülteciye verilmeye devam ediliyor ve bu tamamen yerinde bir uygulamadır. Ancak, mülteci ödeneklerinin kontrolsüz bir şekilde daha fazla kişiye verilmeye devam edilmesi konusunda pek emin değiliz. Yani, baba veya anne tarafından olsun, mültecilerin çocuklarına, torunlarına ve torun çocuklarına, bir mülteciyle veya mülteci olmayan biriyle evli olup olmamalarına bakılmaksızın ödenekler veriliyor. Uygulamada, Kıbrıs nüfusunun büyük bir bölümü, mülteci olarak doğrudan veya dolaylı bir şekilde yardım alıyor.
İşgal
Başka bir olaya bakalım. Kendimize rahat bir ortam yarattık mı? Ülkedeki herkes istila ve işgale atıfta bulunuyor, ancak oldubittilerin geri çevrilmesi için çok az kişi çağrıda bulunuyor. En kesin duygu, istiladan neredeyse 50 yıl sonra, işgalin artık bir kurtuluş mücadelesi veya uzlaşıyla elde edilecek bir çözüm aracılığıyla yeniden birleşme için bir sebep olmadığıdır. Daha ziyade, bazı menfaatlerin ödenmesini talep etmek için bir bahane olarak kullanılıyor. İşgalden birkaç yıl sonra, bu gazetenin bir editörü, kayıp olarak listelenen onlarca Kıbrıslı Rum’un aslında kayıp olmadığını, darbe kurbanı olduklarını ve belirli mezarlıklarda gömülü olduklarını iddia eden bir makale yazdığında, bazı kayıp şahıs akrabaları, kayıp şahıs ödeneklerinin kesilme riski olduğunu düşündükleri için onu tehdit ettiler.
Sıradan mültecilerin, otel sahiplerinin ve mülteci işadamlarının ardından, yukarıda bahsedildiği gibi Hermes ve ona ait havalimanları da işgal ve istila nedeniyle sübvansiyon talep etme mücadelesine katıldı. Şimdi petrol şirketleri ve çalışanları da buna dahil olmak istiyorlar ve arkalarından başkaları gelecek. Peki, binlerce K/R, günlük alışverişleri için K/T süpermarketlerine giderek aynı veya benzer ürünleri çok daha ucuz fiyatlarla satın aldığına göre Rum süpermarketleri de neden böyle bir talepte bulunmasın ki? İşgal altındaki bölgelerde inşa edilen otellere büyük bir turist akını olduğuna göre neden K/R otel sahipleri de yardım talebinde bulunmaya başlamasın? Fasuri’deki Kumarhane Oteli de işgal altındaki kumarhanelerle rekabet ettiğine göre yardım ödeneği talep etmeli mi? Neden ilaç ithalatçıları da tazminat talep etmesin? Neden son üç yıldır özgür bölgelere kontrolsüz ekmek kadayıfı akışını bahane göstererek tatlıcılar da aynı şekilde hareket etmesin? Manavlar da birçoğunun yıllardır sattığı domates ve kirazların aslında Türkiye’den geldiğine bakılmaksızın kolaylıkla bu mücadeleye dahil olabilirler.
Kulağa ne kadar korkunç gelirse gelsin, işgal konusunda rahat olmak bazı kişiler için avantajları da beraberinde getiriyor. Coğrafi açıdan avantajlı durumda olan yoksullar işgal altındaki bölgelerden ucuz alışveriş yapar ve etkilenen özgür bölgedeki esnaf tazmin edilir. DIKO [Demokrat Parti], EDEK [Sosyal Demokrasi Hareketi] ve ELAM [Ulusal Halk Cephesi] gibi bazı profesyonel vatansever partiler duruşlarında ısrar edip duracaktır. Her gün işgal karşıtı mücadeleleri sürdürme sorumlulukları vardır, ancak geceleri destekçilerinin işgal altındaki bölgelere geçip depolarını doldurmalarını, deterjan satın almalarını, ucuz spor ayakkabı bulmalarını, viagra almalarını ve doğum günlerini kutlamak için de maytap almalarını engelleyemezler.
Kısacası, zaman geçtikçe, muhtemelen Maliye Bakanlığı önünde işgal nedeniyle yaşanan zararların sübvansiyonunun talep edildiği daha fazla eyleme tanık olacağız, ancak geçiş noktalarında “amacına ters düşen” işgal karşıtı ve sorunun kesin çözümünden yana olan bazı gösteriler gitgide azalacaktır. Bir noktada işgalin yeni mağdurları, sınırların kalıcı olarak kapatılması gibi sert çözümler talep edeceklerdir. Birkaç yıl içinde mülteci kalmayacak, ancak mücadele devam etmelidir. Bunun sinyallerini birkaç gün önce benzin istasyonu sahipleri verdi. Kavga artık geri dönmekle ilgili değil. Eskiden sınırlarımızın Girne’de bittiğini haykırmak için kapalı geçiş noktalarına giderdik. Bugün sınırlarımız Aydemet’e kadar uzanıyor, çünkü hemen ardında, güzel benzin istasyonları, büyük süpermarketler ve pastaneleriyle, haksız rekabete neden olan Gönyeli var.
Bu özel durumda elimizdeki veriler aldatıcı değildir. Doğru veya yanlış nedenlerle olsun (artık bir önemi yok), 2004 ve 2017 yıllarında Kıbrıslı Rumların çoğunluğu, Kıbrıs sorununa çözümün bir öncelik olmadığı mesajını verdi. Bu konuda vatandaşları suçlamak doğru değildir. Suç, zaman içinde cesur kararlar almaya cesaret edemeyen ülkenin siyasi liderlerindedir. Kıbrıslı vatandaşların saçma çelişkilerde kaybolmalarına izin verdiler. Benzin istasyonu sahipleri kisvesinde yeni direniş rol modelleri ve işgal altındaki bölgelerden yüklü miktarlarda yakıt taşıyan benzin deposu büyük Kıbrıslı Rumlar üzerinden yeni hainler yarattılar.
Mücadelemiz
Kıbrıs’ın bütünü AB’ye katıldı. Yeşil Hat anlaşması temelinde ve çözüm olasılığını canlı tutmak amacıyla insanların ve malların hareketine izin veriliyor. Bir çözümün olmaması mantıken bazı profesyonellerin ekonomik çıkarlarını etkiler. Geçmişte ana sloganımız ‘Dönüş için Mücadeleydi’. Bugün ne mücadele etmek ne de dönmek istiyoruz. Bugün Kıbrıslıların yarısı, işgalin etkileri nedeniyle ödenek ve tazminat istiyor. Son 50 yıl boyunca ve bazı siyasetçilerin tercihi bu olduğu için, işgal, dağlık bölgelerde dolunun verdiği zararları ve Kokkinochoria’daki [Mağusa bölgesinde kırmızı toprağa sahip köyler] patates tarlalarımızı etkileyen patates yanıklığı sonucunda verilenlerden çok daha istikrarlı bir şekilde bitmek bilmeyen bir sübvansiyon kaynağı haline gelmiştir.