Rengârenk ve parlak renkleriyle sarıp sarmalanıyor hayatımız…
Işıl ışıl her şey…
Denizi başka gösteriyor elimizdeki akıllı telefon… Dağı başka…
Bir çiçeğe bakıyorum sanal âlemde… Çiçek başka görünüyor sanki gözlerimde…
Elindeki telefonla sahnedeki müzisyenleri videoya çekiyor bir kadın…
Kadının tuttuğu ekrana bakıyorum usulca… Sonra sahnedeki müzisyenlere…
Gürültünün içinde, büyük bir hengâme…
Gözümün gördüğü sahne, o sahne değil sanki…
Ne kadar mükemmel görünüyor her şey… Bu sanal âlemin içinde…
* * *
Herkes kendini teşhir etme peşinde…
Herkes kendini bilmediği kişilere gösterme peşinde…
Şişmiş kollarını gösterenler…
Parçalanmış karnının fotoğrafını çekenler…
Silikon göğüslerini ön plana alanlar…
Dudaklarını büzüştürüp, “merhaba” diyenler…
Burunlarını kırdırıp, küçültenler…
Kelinden utanıp, saç ektirenler…
Mideler küçültülüyor
Mideler kelepçeleniyor…
Herkes ne kadar mükemmel bir bedene sahip olduğunu gösterme uğraşında…
Nasıl bir güzellik bu?
Herkes bu kadar mı güzel?
Herkes bu kadar mı beğenir kendi kendini?
Senin içinde çirkinlik yok mu sanal âlem?
Parmaklarımın ucundan bedenler akıp gidiyor…
Kimse görmemiş. Kimse duymamış bugüne kadar…
Bedeni üstünden kendini ifşa etme peşinde herkes…
* * *
Sofralar kuruluyor…
Bardaklar havaya kaldırılıyor…
Hemen o an fotoğraflanmalı…
Birilerine gösterme telaşında herkes…
Ben buradayım, bu kişilerle birlikteyim, yiyip içiyorum ey ahali…
Tanımadığı insanlara hayatını teşhir ediyor insanlar…
İnsanlar, tanımadığı insanların teşhir ettiği hayatlarını saatlerce izlemekten zevk alıyor…
Sanırsın ki bir şölen var dünyada…
Sanırsın ki dünya insanları mutluluktan dört köşe olmuş durumda…
Sevdiği insanın özel günlerini yüz yüze kutlamak yetmiyor artık…
Bir ileti yazacaksın o sosyal medyaya…
Aşkını, sevgini, dünyanın en paha biçilmez varlığı olduğunu duyuracaksın sanal âleme…
Eksik kalır sonra aşk…
Ve hissedemez karşındaki değerli olduğunu…
* * *
Herkes bu kadar mükemmelse…
Herkes bu kadar mutluysa…
Herkes bu kadar âşıksa…
Herkes bu kadar hayvanlara, engellilere, işçilere saygılıysa…
Nerden çıktı başımıza bu kadar psikolog…
Onun bile sahtesi çıktı memlekette…
O kadar talep var ki psikologlara…
Nerden çıktı bu kadar ayrılık…
Bu kadar boşanma…
Bu kadar yalnızlık…
* * *
20.yy’a kıyasla, aydınlar eskisi gibi hapse atılmıyor…
Aydınlar eskisi gibi sürgüne gönderilmiyor…
Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyetini ayrı bir kenara koyuyorum…
Herkes birbirine saygılı…
Dünya görülmediği kadar demokratik, görülmediği kadar özgür…
Herkes okuma yazma biliyor…
Herkes parmaklarının ucundan akan yazıları okuyor da okuyor…
Herkes şiir yazabilir…
Roman yazabilir…
Herkes fotoğrafçı…
Herkes yönetmen…
* * *
Öte yandan hiç bu kadar ataerkil, militarist olmadı dünya…
Emek sömürüsü, patronların kâr oranları bu kadar yükselmedi…
Neo-faşizm dönemindeyiz…
Faşizm artık kolluk güçleriyle üzerimize gelmiyor eskisi gibi…
Faşizm artık Louis Althusser’in anlattığı gibi devletin ideolojik aygıtlarıyla saldırmıyor beyinlerimize…
Faşizm yatak odasından, tuvalete, her anımıza kadar bizi denetliyor, bize propaganda yapıyor…
Ulus burjuva devletlerin ilkel ideolojik aygıtları geride kaldı…
Büyük tekeller doğrudan ele geçiriyor benliğimizi…
Biz tutsaklığa, kendi rızamızla boyun eğiyoruz…
Esaret altında yaşadığımızın farkında bile değiliz…
Aydınları ilgilendiren tek şey, çizdiği resmin mükemmel olması…
Çektiği fotoğrafın kusursuz olması…
İnsan bedeni, sanatçının ürettikleri, yaşamımız teknik düzeye indirgenmiş…
Bilginin, bilimin, sanatın en fazla üretildiği bu yüzyılda…
Neyin nesi bu savaşlar, mülteciler, insan hakları, hayvan hakları vs…
Neo-faşizm, ışıl ışıl parlayan renkleriyle geliyor…
Neo-faşizm, “fast food” metinlerle, sinema filmleriyle, fotoğraflarıyla, resimleriyle geliyor…
Google hemen elimizin altında…
Bazen doktor oluyoruz bazen botanikçi…
Neo-faşizm bilgiye boğuyor bizi…
* * *
Oluk oluk kan akıyor görmüyoruz…
Evimizde esaret altında tutuluyoruz, özgür hissediyoruz…
Mutsuzluktan, tutunamamaktan, sevememekten, âşık olamamaktan, ölüyoruz ama farkında değiliz…
Bunun adı faşizmdir…
Kapitalizm faşizm olmadan ayakta duramaz…
Kapitalizm faşizm olmadan devam edemez…
21.yy’da faşizm, baskıyı dağıtmış…
Baskı, sansür her yere yayılmış…
İnsanlığın, kapitalizm karşısındaki kavgası büyük olacaktır…
Devrimcilerin, bu sanal âlemde sanal gerillalarla mücadele vermekten başka çaresi de yoktur…
İktidar nerede insanlığa saldırıyorsa, orada da direniş başlatılmalıdır…
Saldırı sokaktan geliyorsa direniş sokakta olmalı…
Saldırı sanal âlemden geliyorsa direniş sanal âlemde de olmalı…
Marksistler bu teknolojik saldırı içinde kendini geliştirmeli, yeni sanal direniş cepheleri yaratmalıdır…
Bu yazı ilk olarak Afrika gazetesinin 5 Eylül 2019 tarihli sayısında yayınlandı.