The Guardian‘dan Phoebe Weston‘un COP16 vesilesiyle bilim insanlarıyla yaptığı görüşmelerin özetlenerek çevirisidir.
Dünya liderleri, bilim insanları, iklim ve ekoloji aktivistleri dün Kolombiya’nın Cali kentinde başlayan BM Biyolojik Çeşitlilik 16. Taraflar Konferansı‘nda (COP16) bir araya geldi.
Katılımcılar müzakerelere hazırlanırken, dünyanın dört bir tarafındaki bilim insanları da insanlığın Dünya’nın sınırlarını parçalamanın eşiğinde olduğunu ve biyoçeşitlilik kaybı konusunda bir an önce harekete geçilmezse büyük maliyetler ödeneceği uyarısı yaptı.
Reading Üniversitesi‘nde uygulamalı ekoloji profesörü olan Tom Oliver, “Zaten önemli bir hasara kilitlenmiş durumdayız ve daha fazlasını göreceğimiz bir yöne doğru ilerliyoruz. Olumsuz değişikliklerin çok hızlı olabileceğinden gerçekten endişeleniyorum” diyor.
1970’ten bu yana yapılan çalışmalar, yaban hayatı popülasyonlarının ortalama yüzde 73, bazı bölgelerde ise yüzde 95 oranında azaldığını ve bundan önceki on yıllarda ve yüzyıllarda çok sayıda türün kaybolduğunu tahmin ediyor. İnsanların yok ettiği türler arasında posta güvercinleri, Carolina papağanları ve Floreana dev kaplumbağaları gibi birçok tür yer alıyor. Oliver, “Türümüzün binlerce diğer türün neslinin tükenmesine yol açması utanç verici” diye konuşuyor.
Biyoçeşitlilik krizi yalnızca diğer türlerle ilgili değil; insanlar yiyecek, temiz su ve solumak için hava için de doğal dünyaya güveniyor. Uzmanlar, önümüzdeki 15 ila 20 yıl içinde tatlı su kirliliği, okyanus asitlenmesi, orman yangını, yosun patlamaları yoluyla gezegeni etkileyecek bir çok riske ek olarak gıda krizi yaşayabileceğimiz konusunda da uyarıyor.
Birleşik Krallık hükümetiyle birlikte dünya için “kronik riskleri” belirlemek üzere çalışan Oliver, doğa bozulmasının ülke GSYİH’sinde yüzde 12’lik bir kayba neden olabileceğini gösteren 2024 raporunun yazarları arasında. Raporda, salgınlar, mahsulleri tozlaştıran böceklerin kaybı, balıkçılık faaliyetlerinin çöküşü ve su baskınları öngörülen riskler arasında sayılıyor.
Bilim insanları da insan faaliyetinin gezegen güvenliğinin sekiz göstergesinden yedisinde dünyayı tehlike bölgesine ittiğini söylüyor. iyileştirmeler hızlı biçimde yapılmazsa, biyolojik çeşitlilik kaybı hızlanacak ve daha fazla tür yalnızca hayvanat bahçelerinde sergilenecek.
Londra Zooloji Derneği‘nin (ZSL) koruma ve politika direktörü Dr. Andrew Terry, Madagaskar‘da çevresel olarak tetiklenen kıtlığa ve kitlesel göçe tanık olduğumuzu hatırlatarak, şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Azalan kaynaklara, özellikle de suya ve yiyeceğe erişim için artan çatışmalar; sıcaklıklar dayanılmaz seviyelere çıktıkça ve kirlilik arttıkça, özellikle kentsel ısı [nedeniyle] büyük sağlık sorunlarında artışlar göreceğiz. Bu, bir zamanlar zengin, nemli tropikal alanların kuru savanlara dönüştüğü veya ısınan okyanus akıntılarının tamamen değiştiği bir durum olacak. İnsanlığı etkileyecek devasa işlevsel değişimler göreceğimiz yer burası.”
‘Sadece temel türleri değil, dünyayla bağımızı da kaybettik’
Galler‘deki Bangor Üniversitesi‘nde çiftçilik sistemleri ve iklim değişikliği üzerine doktora yapan Tonthoza Uganja da neredeyse bir nesil içinde doğadaki olumsuz değişimler gördüğümüzü ve bunun çılgınlık olduğu görüşünde: “İnsanların geçim kaynakları bunun merkezinde yer alıyor. Biyolojik çeşitliliğin kaybı karmaşık görünüyor, ancak günün sonunda, biyolojik çeşitliliği kaybettiğimizde, aslında insan olarak kendimizin de bir kısmını kaybediyoruz. Harekete geçmezsek, tarihimizi kaybettiğimiz bir gezegen olacak, çünkü doğamız tarihimizdir. Sadece temel türleri kaybetmedik, Dünya ile bağlantımızı da kaybettik.”
iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine dikkat çeken Uganja, değişen hava sistemlerinin mahsul kıtlıklarını daha yaygın hale getirdiğini ve topluluklarda büyük şok yarattığını vurguluyor: “Dünya’nın doğal sınırlarını parçalamanın eşiğindeyiz; henüz oraya ulaşmadık ama tam kıyısındayız.”
Herkes aciliyeti kabul ediyor, ancak hükümetler kendi hedeflerinden uzakta
İklim krizi, biyoçeşitlilik kaybına kıyasla medyada sekiz kata kadar daha fazla yer alıyor. Bilim insanları bunun tehlikesine dikkat çekiyor. Londra’daki Kew Kraliyet Botanik Bahçeleri‘nin bilim direktörü Alexandre Antonelli, “Konuştuğum her şirket lideri ve politikacı, biyoçeşitlilik kaybını durdurmanın aciliyetini kabul ediyor ve bu konuda somut bir şeyler yapmakla gerçekten ilgileniyor gibi görünüyor. Beş yıl önce durum böyle değildi” diyor.
Hükümetler şimdiye kadar doğa kaybı konusunda kendilerine koydukları hedeflerden hiçbirini tutturamadı ve uzmanlar bunun acilen değişmesi gerektiğini söylüyor. ZSL‘nin yaban hayatı kurtarma başkanı Mike Hoffman‘a göre kaybedecek zaman yok: “Sadece oturup kaybı belgeleyemeyiz; hükümetler, diğer STK’lar, özel sektör ve topluluklarla birlikte çalışarak bu kayıp yörüngesini bozmak için harekete geçmeliyiz.”
Cop16’da tartışılacak temel konular arasında, zengin ülkelerin 2025 yılına kadar düşük ve orta gelirli ülkelere yıllık en az 20 milyar dolar katkıda bulunma hedeflerine ulaşıp ulaşamayacakları ve tüm ülkelerin biyolojik çeşitliliği korumak için kendi iç hedeflerini belirlemeleri yer alıyor. Toplantı öncesinde ülkelerin sadece yüzde 20’sinden azı bunu yapmıştı.
Oliver, biyolojik çeşitlilik kaybının temel nedenlerinin dünya görüşlerimizde yattığına ve çözümlerin de burada olacağına inanıyor. Bu devasa yıkıcı gücü değiştirmek; zihniyetlerimize ve kendimizi ’bu bozulmaya kilitlenmiş” olarak görme biçimimize kadar, ekonomimizin yönetilme şeklini ve eğitim sisteminin işleyişini değiştirmek anlamına geliyor: “Bence bu kitlesel yok oluşla başa çıkmaya başlamanın tek yolu, yaşam ağındaki diğer türlerden sadece birinin parçası olarak ilişkimizde daha fazla alçakgönüllülüğe sahip olmamızdır. Doğa yanlısı değerlerin temelini kaybettik… Bunu geri kazanmamız gerekiyor ki ekosid konusunda bu rahat tavrı takınmayalım.”
Doğanın restorasyonu,’sahip olmanın güzel olduğu’ bir şey değil
Birçok hükümet doğa restorasyonuna öncelik vermede pek başarılı değil. Ağustos ayında yapılan bir araştırmaya göre kelebekler, arılar ve yarasalar İngiltere’deki doğa dostu tarım programlarının desteklediği yaban hayatı arasında yer alıyor. Ancak ertesi ay İşçi Partisi hükümetinin, 22 milyar sterlinlik açığı kapatmak için ülkedeki doğa dostu tarım bütçesini 100 milyon sterlin azaltacağı ortaya çıktı.
James Hutton Enstitüsü‘nde ekolojik bilimler başkanı olan Prof. Rob Brooker, hükümetlerin finansal kısıtlamalar nedeniyle doğa korumayı önceliksizleştirmesinin sinir bozucu olduğunu söylüyor: “Biyolojik çeşitlilik ‘olması güzel bir şey’ değil , iklim değişikliği, sağlık ve refah ve sürdürülebilir gıda üretimi konusunda eylemde bulunmanın kritik bir unsurudur. Eylem olmazsa, gezegenimiz önümüzdeki on yıllarda daha da tükenecek. Daha az istikrarlı bir iklime ve daha aşırı hava olaylarına sahip bir dünyada daha fazla aç insan yaşayacak.”
Bournemouth Üniversitesi‘nden İngiliz Ekoloji Derneği politika komitesi başkanı olan Prof. Rick Stafford, kendi yaşamı boyunca incelediği önemli türlerin düşüşünü izlediğini anlatıyor: İlk olarak 20 yıl önce Endonezya resiflerinde köpekbalıklarıyla dalışa giden Stafford, bu hayvanların sadece Endonezya’da değil, başka yerlerde de tamamen yok olduğuna, ve yokluklarının “yeni normal” olduğunu dikkat çekiyor. Ancak bunun deniz ekosistemleri için kademeli etkileri olabilir.
Mercan resifleri önemli balık yuvalarıdır ve dünya çapında 500 milyondan fazla insanın beslenmesine yardımcı olur. Stafford da biyolojik çeşitliliğin yalnızca “olması güzel bir şey” olmadığı konusunda hemfikir:
“Aslında olmazsa olmaz bir şey. İnsanlar, bunun aciliyetini anlamıyor. Biyolojik çeşitliliği geri kazanamayacağımız kritik sınırlara çok yakınız ve bunun toplum üzerinde gerçekten büyük etkileri var. Bu sadece birkaç kelebek görebilmekle ilgili değil.”