Köşe yazısı fotoğrafın altından itibaren başlamaktadır. Fotoğraf : Gazedda Kolektif / AI Art
İnsan, hastanelerin soğuk hava depolarındaki ölülerden her zaman korkmuştur. Tıpkı avcısının ıslığını bekleyen sığırcık kuşu gibi aniyse ölüm haberi, vakitsizse eğer erken kesilen körpe kuzular misali, sarp dağlarda erken solan ters laleler gibiyse ölüm ve sebebi her ne ise, intikamı göğsünü kazıyan, içindeki bulantının lavlarını köpürten bir düşünceyse eğer ölüm, öfkelenir vurur da dizlerine insan, kahrolur da çakar tahtadan göğüs kafesine soğuk çivileri, yumar da gözünü, açar da göklerin çeşmesini, titrer de teni, kaynar da göbeği ama, o soğuk hava deposunda sevdiğinin ayaklarının üşümesine kıyamaz, dayanamaz. Kimi girer bakar kanı donmuş sevdiğine, kimi korkar sevdiğinin kendisinde olmayan halinden, kimisi en son gördüğü haliyle hatırlamak ister sevdiğini.
Ve iki soru düşer insanın içine; “onsuz ne yaparım, o bensiz ne yapar?”, diye. Sonra kendini suçlar insan, başkalarını suçlar, herkes kendi meşrebince karşılar ölümü ve ölüm korkusunu…
Kimi girer sevdiğini yıkamaya, kimisi ister de giremez, kimi öper sevdiğinin kaynar suyla yıkanmış, ıslak soğuk tenini, ılır mor leylak misali dudakları, kırılır ruhunun aynası, kozasını bırakır kelebek misali insan,
Toprağa koyarken sevdiğini, son kez sıkar ayaklarını sevdiğinin, soğuk mu, sıcak mı diye insan…
Öfkelenir avların tanrıçası, söker gözlerini kaval çalan çobanın, düşer kanlı bir çift göz toprağa,
Ve karanfiller biter mezarlarda…
Kimi motosikletin arkasına koyar kefenle sarılmış oğlunu, kimisi arabasının arka koltuğuna koyar kefene bürünmüş kızını, kiminin annesi moloz yığınlarının arasında çürür, kiminin babasını moloz dağının içinde böcekler yer.
Ve iki soru düşer insanın içine; “acaba on bakan yirmi milletvekili ölseydi eğer, moloz yığınları arasında çürürler, onları da böcekler yer miydi?”, diye. “Kokar mıydı çürümüş bedenleri, çürümüşlüğün kokusu sarar mıydı sokakları?”
Yirmi liralık kazağıyla, on liralık donuyla, beş parasızlıktan bomboş dolabının altında kalır da insan, adına göçük denir. Ezer kafasını, kırar kolunu bacağını, yamulur, yumulur beton deryasının arasında insan, deniz kumunun tuzuyla yanar ölü teni, küflü ince inşaat demirleri saplanır vücuduna, bir kepçenin vahşi dişleri keser atar kafasını, bir hayalet gibidir o beton deryasının arasında insan.
Ne mezarlar vardı üzerlerine apartman diktiler, ne mezarlar var mezarı moloz olmuş insanları apartman temellerine dökecekler.
İnsan topraktan gelir toprağa gider derlerdi. Halbuki insan betondan gelir betona gidermiş…