Her iki lider Sn Akıncı ve Sn Anastasiadis, Crans Montana zirvesinden buyana ilk kez önümüzdeki günlerde New York’ta gerçekleşecek BM Genel Kurulu çalışmaları çerçevesinde BM Genel Sekreteri Sn Guterres ile görüşecekler.
BM Genel Kurulu ve Sn Guterres’in liderler ile yapacağı görüşmeler, BM Genel Sekreterinin müzakerelerin yeniden başlayıp başlamaması ve yeni bir zirvenin toplanıp toplanmayacağı açısından oldukça kritik bir öneme sahiptir.
Zira eğer BM Genel Sekreteri müzakere sürecinin yeniden başlamasının ve yeni bir zirvenin toplanmasının ön koşullarının olmadığı kanaatine varırsa, çözüm ve federal Kıbrıs çabaları çok ciddi yara alacaktır. Kıbrıs sorununun çözümü çok daha zor hale gelecek, kalıcı bölünme daha güçlü bir zemin kazanacak ve önümüzdeki aylarda doğal gaz arama çabaları çerçevesinde gerginlikler ve çatışma riskleri doruk noktasına ulaşacaktır.
Dolayısı ile her iki liderin müzakerelere Guterres çerçevesi temelinde biran önce başlamaya hazır oldukları yönünde güçlü bir irade ortaya koymaları ve Genel Sekreteri bu yönde ikna etmeleri şarttır. Bu görev ve sorumluluk her iki liderindir.
Özellikle Sn Akıncı’nın ortaya koyacağı tutum ve kararlılık kritik rol oynayacaktır. Sn Akıncı, New York öncesi sesleri yükselen statükocu ve çözüm karşıtlarının saldırıları karşısında asla geri adım atmamalı, daha önce ortaya koyduğu, “Guterres çerçevesini stratejik bir paket anlaşması ilan edelim” yönündeki duruşunu New York’ta kararlı bir şekilde sürdürmelidir.
Zira Kıbrıslı Türk toplumunun büyük bir çoğunluğu Sn Akıncı’yı bu yönde yetkilendirmiş ve erken federal çözümü halen desteklemektedir.
Hatırlamakta fayda var!
Kıbrıslı Türk toplumunun büyük bir çoğunluğunun desteğini alan “Dört Boyutlu Siyaset” belgesinin birinci maddesi “Çözüm Odaklı Siyasetti” ve ilgili satırları şu şekilde devam etmektedir;
“Kıbrıs’ta yıllardır çözümsüz kalan sorun ve yarattığı statüko sürdürülebilir değildir; hem adamızın ve hem de bölgemizin barışı ve huzuru için de ciddi tehditler içermektedir. Birleşmiş Milletler parametrelerinin öngördüğü ve son olarak 11 Şubat 2014 tarihli ortak açıklama metninde de ifade edilen, iki kesimli, iki toplumlu federal bir çözümde, her iki tarafın da kazanacağı çok şey vardır. Böylesi bir çözüm, bölgesel istikrara da katkıda bulunacaktır. Bu bağlamda, çözüm odaklı bir anlayış ve halkın iradesini müzakere masasına yansıtacak kararlılıkla hareket edeceğiz”
Diğer yandan müzakerelerin başlaması ve yeni bir zirvenin toplanması söz konusu olursa, çözüm kilidini güvenlik ve garantiler anahtarı açacaktır. Diğer 5 başlık ta büyük oranda anlaşan, açıkta duran konuları da koz olarak ellerinde tutan taraflar, güvenlik ve garantiler konusunda ortak bir nokta da buluşabilirler ise yarım asrı aşan Kıbrıs sorunu tarihe karışabilir.
Bu nokta da daha önce birçok kez belirttiğimiz gibi hatırlatmakta ve yeniden vurgulamakta fayda var.
Güvenlik ve garantiler başlığı ne Kıbrıslı Rumlara daha az toprak iade etmek için ne de Kıbrıslı Türklerin dönüşümlü başkanlık haklarını sınırlamak için koz olarak kullanılmalı. Yapılması gereken açıkta duran konuları karşılıklı koz olarak kullanma politikasına son vermek, güvenlik ve garantiler başlığında topu garantörlere atmadan yenilikçi ve yaratıcı çözüm önerileri ortaya koyabilmektir. Önümüzdeki sürece kapsamlı çözüm yününde liderlik yapmak ve bu yönde kararlı adımlar atmaktır.
New York öncesi Kıbrıs’ın ya çözüm ya da kalıcı bölünme ve felaket ikilemi ile Kıbrıslı Türklerin ise ya federasyon ya da toplumsal yok oluş ikilemi ile karşı karşıya olduğunu akıldan çıkarmayalım!