Sanatçı Yorgos Gavriil’in eserlerinden oluşan kolajı sosyal medyada paylaşan Efthymios Diplaros’un (DİSİ Başkan Vekili) yarattığı gürültü yatışmışken, söylenenler ve yaşananlar üzerine şimdi bazı sonuçlar çıkarabiliriz. Öncelikle şu soru gündeme geliyor: DİSİ’nin başkan vekilinin bu girişimi tamamen kendi inisiyatifi miydi, yoksa partisinin kararı mı? Ne olursa olsun, bana göre amacı, kendi seçmenine partisinin rakibi ELAM’dan daha “Hristiyan”, daha milliyetçi ve genel olarak daha sağcı olduğunu göstermekti. Anketlerin ortaya koyduğu seçmen kaybını durdurmak istiyordu. Bunu başarıp başaramadığını ya da tam tersine, aşırı sağcı oluşumun taraftarlarını daha da kenetleyip sonunda bu hamlenin elinde patlayıp patlamadığını bilmiyorum.
Yazar | Dinos Theodotos
Fizik öğretmeni, müfettiş. Politis gazetesinde düzenli köşe yazarlığı yapmaktadır.
DİSİ’nin ilgili açıklaması kendisiyle örtüşüyor ve aynı görüşte olduklarını gösteriyor. Partilerin açıklamalarında; AKEL, VOLT ve bir miktar gecikmeyle DIPA gibi az sayıda istisna dışında, siyasetçiler bize adeta Sanat dersi veriyor ve bayat, karanlık düşüncelerini meşrulaştırmak için halkın dini duygularını kullanıyorlar. Kendilerini “Helen-Hristiyan” olarak tanımlayan insanlar, sanki akıl ve özgür düşünceye dayanan antik Yunan kültüründen tek satır bile okumamış gibi konuşuyorlar. Sanki Aydınlanma’nın ruhu, ifade özgürlüğü, yani Avrupa kültürünün temel dayanağ, onlara hiç ulaşmamış gibi. “Avrupa partisi” olarak sunulan siyasi liderliklerden bu derece anakronik görüşlerin gelmesi gerçekten üzücü.
Eğitimsiz ve görgüsüz insanlar, burada diploma eksikliğinden değil, eskiyip kalıplaşmış fikirlerinden söz ediyorum, yalnızca partisel çıkar uğruna toplumun sanatsal beğenisini belirleyemez. Eğer bu nitelemeler ağır bulunuyorsa ve geçerli değilse, ki gerçekten geçerli olmadıklarını düşünüyorum, o zaman ortada hiçbir tereddüt bırakmayacak bir ikiyüzlülük var demektir; bu da siyasi liderler için en kötüsüdür. Aşırı sağın, sağın, merkez sağın ve “kutsal değerleri”nin incindiğini söyleyen herkesin dikkatine: Sanat, ceza yasasını ihlal etmediği sürece, hiçbir kısıtlama olmadan özgürce ifade edilir; ihlal varsa, çözümü mahkeme verir. Bilin ki sanatın rolü bugün yalnızca hoş duygular yaratmak değildir; soru sordurmak ve kuşku uyandırmak, kışkırtmak, kimi zaman rahatsız etmek, katılmak ya da karşı çıkmak, insanın farklı duygularını ifade etmektir. Konuları bakımından hiçbir sınırlaması yoktur; din ve inanç da buna dahildir, sanat her şeyle ilgilenebilir. Beğendiğimiz iyi sanat vardır; beğenmediğimiz kötü sanatı ise görmezden geliriz, ama onu ne şeytanlaştırırız ne de cezalandırırız. “Kutsala hakaret eden sanat” diye bir kategori yoktur. Bay Gavriil’in sanatını beğenmiyorsanız, yapmanız gereken sadece onu görmeye gitmemekti; üstelik eserler özel bir mekânda sergileniyordu. Bütün bunlar, sanatçının hangi partiye mensup olduğundan ya da sanatsal ifadesinin sonucuna katılıp katılmadığımızdan bağımsızdır. Tüm ideolojiler ve tüm konular için geçerlidir. Fanatik Müslümanların Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yönelik kanlı saldırısı sırasında, bugünün eleştirmenleri dahi, herkesin aldığı tutumu hatırlayalım.
Nefret söyleminin yayılmasında Kilise de geri kalmadı; görüşlerini yeniden dile getirmek için fırsat buldu. Oysa söyleminin uzlaştırıcı ve birleştirici olması beklenirdi. Ne yazık ki ülkenin en uç ve tepkisel güçleriyle aynı çizgide duruyor ve sanatın alanına bile müdahil oluyor. Peki bu tutumun, her sözünde yer alması beklenen sevgi ruhuyla ne ilgisi var? Hristiyanlığın yüksek ahlaki öğretisiyle nasıl bağdaşır? Ve üstlendiği yüce role nasıl karşılık gelir, hele ki açıklamalarıyla bölücü bir şekilde belirli bir görüşten yana saf tutarken?



