Sol Hareket kurucularından ve “Türkiye Solunun Kıbrıs Çıkmazı” kitabının yazarı, Abdullah Korkmazhan, GazeddaKıbrıs’ın Bakanlar Kurulu’nun aldığı yasa dışı karalarla ilgili sorduğu soruları yanıtladı.
Korkmazhan’ın açıklamalarından öne çıkan söylemler şöyle:
“Olağanüstü hal ilan edilmeyerek, hem Cumhurbaşkanı sürecin dışında tutulmak istendi; -çünkü seçim odaklı düşünülüyor- hem de daha kamucu bir süreç engellenerek, sermaye ve bankalara sorumluluk yüklenmesinin önüne geçildi. Dolayısı ile bu tamamen siyasi bir tercihtir. Bu tercih halktan, sağlıktan yana değil, sermayeden, mevcut düzenin korunmasından yana bir tercihtir.”
“Sağlık konusunda atılacak adımların yanı sıra, ekonomik alanda da atılması gereken, halkı koruyucu önlemler bulunmaktadır. Halkı koruyucu önlemler hayata geçirilmez ise hızlı bir yoksullaşmanın ve küçük-orta ölçekli işletmelerin iflası kaçınılmaz olacak.”
“Şu an en fazla ihtiyaç duyulan, içinde bulunulan krizi hem Anayasal anlamda hem de toplumsal sağlığın gerekleri bağlamında iyi yönetecek bir hükümet yapısıdır. Ancak ne yazık bunun tam tersi ile karşı karşıya bulunmaktayız. Ve bu durum içinde bulunulan kriz ortamını büyüttüğü gibi, insanımızdaki korku ve ülkedeki belirsizliği de büyütmektedir. “
“Diğer yandan her şeyin sınıfsal olduğu tezinin bir kez daha doğrulandığı bir süreçten geçiyoruz. Zenginler ve sermaye gruplarından hiçbir kesinti, örneğin servet vergisi uygulaması dahi yapılmadığı, ancak çalışanlardan kesinti yapıldığı, özel sektör işçilerinin açlığa, işsizliğe ve patronların insafına terk edildiği bir süreç yaşanmaktadır. Özel sektör çalışanlarına verileceği söylenen devlet katkısı bile halen net değildir. “
İşte o röportajın tamamı:
1- COVID19 sürecinde sokağa çıkma yasağı, işyerlerinin kapatılması gibi önlemler alındı. Hükümetin aldığı bu kararlar sizce yeterli mi? Anayasadaki olağanüstü durumunun oluşması için ne gibi bir durumun olması gerekiyor? Anayasa’da olağanüstü durum yasayla düzenlenmiş olmasına rağmen olağanüstü hal kararı hükümet tarafından alınmamasının siyasi bir tercih olduğunu düşünüyor musunuz?
Halk sağlığının tehlike de olduğu böylesi kritik bir dönemde, tüm kurum ve kuruluşların işbirliği ve eşgüdüm içerisinde çalışması, salgının ve can kayıplarının önünde geçmek için radikal önlemlerin gecikmeden alınması şarttır. Ancak ne yazık UBP-HP hükümeti, halk sağlığını değil önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini düşünerek hareket ettiği için ne kurumlar arası işbirliği ve eşgüdüm sağlanabilmiş, ne de önlemler zamanında alınabilmiştir.
En başında, salgın ile ilgili önlemler gündeme geldiği ilk gün yapılması gereken olağan üstü durum ilan etmek, sokağa çıkmayı ve ülkeye girişleri yasaklamak, etkin izolasyon ve karantina uygulayarak, bu sürecin hem uzamasının hem de salgının gerek sağlık alanında gerek ekonomik alanda yıkıcı sonuçları olmasının önüne geçmekti. Bunlar yapılmadığı için şuan belirsiz bir süreç ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Virüsün yayılması ve halen belirsizliğin hakim olması, bu güne kadar alınan önlemlerin de yetersiz olduğunu göstermektedir. Ne doğru düzgün bir karantina yönetilebildi, ne de evde kalma çağrılarına rağmen bu uygulanabildi. Halen torpil ile insanların karantinadan gizlice kaçırıldığı, limana sokulan gemilerin kontrolsüz bir şekilde boşaltıldığı tehlikeli bir süreç içerisindeyiz.
Anayasanın dördüncü bölümü, 124. Madde “Tabii Afet ve Ağır Ekonomik Bunalım Nedeniyle Olağanüstü Durum İlanı’ başlığı altında tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanacak Bakanlar Kurulu’nun, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi üç ayı geçmemek üzere, olağanüstü durum ilan edebileceğini” ifade etmektedir. Bazılarının çarpıttığı gibi bu talep, yönetimin askere devredilmesini veya anayasal özgürlüklerin ve hakların rafa kaldırılacağı bir talep değildir.
Söz konusu olan sağlık konusunda olağan üstü durum ilanıydı ve bu gerçekleşseydi, sürece Cumhurbaşkanı da yönetimsel anlamda katılabilecek, devletin halka karşı sorumlulukları eksiksiz yerine getirilebilecek, örneğin gerekli görüldüğü haller de özel hastaneler, özel mülkler kamu yönetimine devredilebilecek, banka mevduatlarından, gelirlerinden kesinti gibi önlemler hayata geçirilebilecekti. Olağanüstü hal ilan edilmeyerek, hem Cumhurbaşkanı sürecin dışında tutulmak istendi, çünkü seçim odaklı düşünülüyor, hem de daha kamucu bir süreç engellenerek, sermaye ve bankalara sorumluluk yüklenmesinin önüne geçildi. Dolayısı ile bu tamamen siyasi bir tercihtir. Ve bu tercih halktan, sağlıktan yana değil, sermayeden, mevcut düzenin korunmasından yana bir tercihtir.
Bu aşamada yapılması gerekenlerin başında derhal UBP-HP hükümetinin istifa etmesi ve teknokratlardan oluşacak yeni bir kriz hükümetinin kurulması gelmektedir. Kamu sağlık altyapısı süratle güçlendirilmeli, serbest piyasanın insafına terk edilen sağlık toplumcu bir anlayış ile yeniden yapılandırılmalıdır. Etkin karantina ve izolasyon konusunda daha radikal önlemler hayata geçirilmeli ve derhal ayrı bir tam donanımlı karantina hastanesi oluşturulmalı, ülke genelinde test süreci biran önce başlatılmalıdır.
Sağlık konusunda atılacak adımların yanı sıra, ekonomik alanda da atılması gereken, halkı koruyucu önlemler bulunmaktadır. Halkı koruyucu önlemler hayata geçirilmez ise hızlı bir yoksullaşmanın ve küçük-orta ölçekli işletmelerin iflası kaçınılmaz olacak. Bu bağlamda;
1-Çalışanlar arasında yabancı-yerli, kamu-özel ayırımı kabul edilemez. Önlemler tüm çalışanları kapsayacak şekilde genişletilmelidir.
2-İşten çıkarmalar yasaklanmalıdır.
3-Zorunlu hizmetler hariç tüm çalışanlara ücretli izin verilmelidir.
4-Çalışmak zorunda olan sağlık emekçileri ve diğer çalışanların güvenli çalışma koşulları ve ihtiyaçları eksiksiz bir şekilde karşılanmalıdır.
5-Faturalar, Kira ödemeleri ve Banka borçları faizler sıfırlanarak en az 6 ay ertelenmelidir.
6-İhtiyaçlı her aileye temel gıda ve sağlık yardımı için çalışma başlatılmalıdır.
7-Esnaf, Küçük ve Orta Ölçekli işletmelerde işçi maaşları 3 ay süreyle devlet tarafından ödenmelidir.
8-Esnaf, Küçük ve Orta Ölçekli işletmelerin kapalı oldukları süredeki zararları hesaplanarak, vergi ve elektrik borçlarından düşülmelidir.
9-Serbest, şahıs adına, yarı zamanlı, günlük veya kayıt dışı çalışanlara, asgari ücret oranında ödeme yapılmalıdır,
10-Mali kaynak yaratmak için;
a-) Bütçe yeniden ele alınarak daha adil bir bütçe oluşturulmalı,
b-) Bütçedeki savunma kalemi iptal edilerek sağlığa aktarılmalıdır,
c-) Ekonomideki çok ciddi kayıt dışılık, vergi kaçakçılığı ve kara para transferlerinin üzerine gidilmelidir,
d-) Bankaların, finans kuruluşlarının ve casinoların net gelirlerinden %40 kesinti yapılmalıdır,
e-) Büyük şirketlere ek %10 gelir vergisi uygulanmalıdır,
f-) Bankalarda 1 milyon TL ve üzeri mevduatı olanlardan %5 kesinti yapılmalıdır,
g-) Zenginlere servetlerinin toplam değerinin %10’u oranında servet vergisi uygulanmalıdır,
2 – Süreç içerisinde Bakanlar Kurulu’nun yasa gücünde kararnameler ile aldığı kararların (ekonomi hariç) anayasa ile çelişki yarattığı ifade ediliyor. Demokrasinin aşındırıldığını düşünüyor musunuz? Bunun anayasal anlamda bir ihlal olduğunu düşünüyor musunuz? Bu durumda yürütmenin hesap vereceği bir süreç başlatma gerekliliği hakkında düşünceniz nedir?
Hükümet ve Bakanlar Kurulu, olağanüstü durum ilan etmeden, olağan üstü durum ilanının gerekli kıldığı önlemleri ve politikaları hayata geçirmeye çalıştığı için Anayasa’ya aykırı hareke etmektedir. Örneğin alınan kararların, meclisin gündemine getirilmemesi, resmi gazete de yayınlanmaması durumu bile Anayasa ve yasalar ile çelişmektedir.
Bakanlar Kurulu Anayasal yetkilerinin dışında hareket etmekte, kendisine verilmeyen yetkileri kullanmaktadır. Şu an en fazla ihtiyaç duyulan, içinde bulunulan krizi hem Anayasal anlamda hem de toplumsal sağlığın gerekleri bağlamında iyi yönetecek bir hükümet yapısıdır.
Ancak ne yazık bunun tam tersi ile karşı karşıya bulunmaktayız. Ve bu durum içinde bulunulan kriz ortamını büyüttüğü gibi, insanımızdaki korku ve ülkedeki belirsizliği de büyütmektedir.
3- Çalışma Bakanlığı’ndan işten çıkarmaların yasaklandığına dair bir açıklama yapıldı. Mevcut koşullarda, bu yasak; işverenlerin işçileri ile olan sözleşmelerinin aynen devamı anlamına mı gelmektedir? İşsizlik gelirine erişemeyecek olan kişilerin, işverenleri tarafından da ödenemeyeceği bir durum oluşabileceği öngörülüyor. Bu durumda ücretlilerin işveren ile devlet arasında sıkıştığını söyleyebiliriz. Ülkemizde iş mahkemeleri yok. Herhangi bir sorun çözme mekanizması yok. Bu süreçte işçiler işverenden ve/veya devlet tarafından mağdur edilirken, parti olarak pozisyonunuz nedir?
Açıkçası UBP-HP hükümetinin aldığı ekonomik önlemler konusunda birçok belirsizlik vardır. Özellikle çalışanlar açısından birçok belirsizlik ve boşluk içermektedir. Kesin olan şey ise tüm toplumun bankaların insafına terk edildiği, borçlanmak zorunda bırakıldığı, çalışanların ise yoksulluk ve açlık ile baş başa bırakıldığıdır.
Zenginleri, bankaları ve sermaye gruplarını koruyan, işçileri, çalışanları, üreticileri, esnaf, küçük ve orta ölçekli işletmeleri ise kaderi ile baş başa bırakan bir hükümet anlayışı ve ekonomik paket ile karşı karşıyayız. Kamu çalışanlarından kesinti yapılmıştır. Ancak geçtiğimiz sene %70 kâr oranı ile en kârlı sektör olmakla övünen bankacılık sektöründen hiçbir kesinti yapılmamıştır. Aksine içinden geçmekte olduğumuz durum, insanların çaresizliği, bankaların kârlılık oranlarının daha da yükseltilmesi için bir fırsat olarak görülmekte, tüm toplumu bankalara borç almaya yönlendirmektedirler.
Diğer yandan her şeyin sınıfsal olduğu tezinin bir kez daha doğrulandığı bir süreçten geçiyoruz. Zenginler ve sermaye gruplarından hiçbir kesinti, örneğin servet vergisi uygulaması dahi yapılmadığı, ancak çalışanlardan kesinti yapıldığı, özel sektör işçilerinin açlığa, işsizliğe ve patronların insafına terk edildiği bir süreç yaşanmaktadır. Özel sektör çalışanlarına verileceği söylenen devlet katkısı bile halen net değildir.
Evde kal çağrısı yapılmakta, ancak çalışanların nasıl geçineceği konusunda hiçbir politika geliştirilmemektedir. Parası olanın yaşayabildiği, olmayanın ise açlığa terk edildiği bu durum kesinlikle kabul edilemezdir.
En başta da belirttiğim gibi bir an önce; işten çıkarmalar yasaklanmalı, zorunlu hizmetler hariç tüm çalışanlara ücretli izin verilmeli, Çalışmak zorunda olan sağlık emekçileri ve diğer çalışanların güvenli çalışma koşulları ve ihtiyaçları eksiksiz bir şekilde karşılanma, Faturalar, Kira ödemeleri ve Banka borçları ve faizler sıfırlanarak en az 6 ay ertelenmeli, İhtiyaçlı her aileye temel gıda ve sağlık yardımı için çalışma başlatılmalı, Esnaf, Küçük ve Orta Ölçekli işletmelerde işçi maaşları 3 ay süreyle devlet tarafından ödenmeli, Esnaf, Küçük ve Orta Ölçekli işletmelerin kapalı oldukları süredeki zararları hesaplanarak, vergi ve elektrik borçlarından düşülmelidir, Serbest, şahıs adına, yarı zamanlı, günlük veya kayıt dışı çalışanlara, asgari ücret oranında ödeme yapılmalıdır.